Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/16513 E. 2013/18852 K. 10.10.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/16513
KARAR NO : 2013/18852
KARAR TARİHİ : 10.10.2013

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, tüm taraf avukatları tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonunda, 24.01.2013 gün ve 12897/816 numaralı ilâm ile bozulmasına karar verildiği anlaşılmakta olup, davalılardan ….. ile …… vekilince bu kez maddi hataya dayalı olduğu ileri sürülen Dairemizin anılan kararının düzeltilmesi 27.06.2013 havale tarihli dilekçe ile istenilmiş bulunmakla, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
1-) Davalılar …… ile …… vekili tarafından ibraz edilen, 04.08.2011 havale tarihli temyizden feragat dilekçesinin temyiz incelemesi sırasında ve halen dosya içerisinde bulunduğu, ancak anılan dilekçenin dava dosyasına değil, davalı tarafların aynı olduğu mahkemenin 2009/232 Esas sayılı dosyasına ait olduğu anlaşılmakla; davalılar …..Şti. vekilinin isteminin KABULÜ ile; Dairemizin maddi hataya dayalı 24.01.2013 gün ve 12897/816 sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına,
2-) Davacı, 22.01.1993-2006/Mayıs tarihleri arasında davalı şirketlere ait işyerinde, şirketler tarafından imali ya da ithali yapılan ürünlerin müşterilere tanıtılarak, şirketler adına sipariş alınması işinde (estetik partner) çalıştığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, 15.02.1993-06.05.1999 tarihleri arasında davalı şirketlere ait işyerinden davacı adına 1935 gün bildirimde bulunulduğu belirtilerek, anılan dönemde davacı ile davalı şirketler arasında hizmet akdinin varlığı kabul edilmek suretiyle, bu dönemler arasında Kuruma bildirilen hizmetlerinin dışında davacının 309 gün daha sigortalı hizmetinin bulunduğunun tespitine, bu dönemden sonraki süreye ilişkin talebin ise, davacının hizmetlerinin 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’nda düzenlenen kapıdan satış sözleşmesi kapsamında kaldığı kabul edilmek suretiyle, reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin hükmü eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalıdır.
Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçiş hükümlerini içeren aynı yasanın Geçici 7. maddesi hükmü karşısında, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir.
Davada somutlaşan olayda, davacının süresinde Kuruma intikal eden davalı ……’ye ait işyerinden verilme 15.02.1993 tarihli işe giriş bildirgesinin bulunduğu, davalı ……’nin 12.01.1990 tarihinde, davalı ……d. Şti.’nin ise 23.02.2004 tarihinde kanun kapsamına alındığı, yapılan işin mahiyetinin kozmetik ürünlerinin iç ve dış pazarlaması olduğu, ihtilaf dışı 15.02.1993-06.05.1999 tarihleri arasında toplam 1935 günlük hizmet süresinin Kuruma bildirildiği, davacının ihtilaf konusu dönemi kapsar şekilde 01.10.2004-28.02.2005 tarihleri arasında 90 gün isteğe bağlı sigortalılığının bulunduğu anlaşılmaktadır.
İş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde, bu Kanunda yazılı koşullar altında, sigortalılar ile bunların eş, çocuk ve hak sahiplerine sosyal sigorta yardımları sağlanması amacıyla kabul edilip yürürlüğe giren 17.07.1964 gün ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2. maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, 3. maddesinde, kimlerin bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları ve hangi kişiler hakkında da bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı açıklanmıştır. 5. maddesinde ise; “işyeri”, bu kanunun uygulanmasında, 2. maddede belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yerler olarak tanımlanmıştır. Buna göre, genel olarak sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3. maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Söz konusu Kanunda “hizmet akdi” tarifine yer verilmemiş ise de; gerek, 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, iş sözleşmesi (hizmet akdi) tanımlanmış ve gerek Borçlar Kanununun 313 – 354. maddelerinde bu konuda düzenleme yapılmıştır. Borçlar Kanununda, anılan sözleşme, “Hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, hizmet akdinin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna tanımda ve iş sahibinin borçları açıklanırken yer verilmesine karşın, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve takip eden diğer maddelerin düzenleniş şekline göre, bu unsurun genel anlamda sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Şu durumda, baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre; hizmet akdinin ayırt edici ve belirleyici özellikleri, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde dosyadaki bilgi ve belgelere göre eldeki davada; davaya konu tanıtım ve satış temsilciliği işinin türü, kapsamı ve niteliğine göre işverene bağımlı olarak belli bir zaman sürecinde yapıldığının anlaşılmış ve böylece hizmet akdinin var olduğunun belirgin bulunduğu gözardı edilerek, 06.05.1999-2006/Mayıs arasına ilişkin dönem yönünden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, isabetsizdir.
Kabule göre de; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 74. maddesinde (Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26. maddesi); “Hakim, talepten fazla veya başkasına hükmedemez.” düzenlemesine yer verildiği gibi, aynı yasanın 75/1.maddesinde (Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesi); “Kanunun tayin eylediği istisnalardan başka hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia sebeplerini re’sen nazarı dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz” hükmü yer almaktadır. Yasanın bu açık hükmünden de anlaşılacağı üzere hakim, iki tarafın iddia ve savunmaları ile bağlı olup, talepten fazlasına veya başkasına hükmedemeyeceği açıktır.
Somut olayda; 15.02.1993-06.05.1999 tarihleri arasında 306 gün sigortalı olarak çalıştığının tespitine karar verilmesinin talep edildiğinin anlaşılması karşısında; taleple bağlılık ilkesine aykırı biçimde Kuruma bildirimi yapılmayan toplam 309 günün tespitine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, tüm taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ile davalılardan Ta…..’ye iadesine, 10.10.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.