Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/16237 E. 2014/1434 K. 27.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/16237
KARAR NO : 2014/1434
KARAR TARİHİ : 27.01.2014

Mahkemesi : Ankara 10. İş Mahkemesi
Tarihi : 24.05.2013
No : 2012/1061-2013/653

Dava, ölüm aylığına hak kazanıldığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum avukatının, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dosyadan, davacının, babasının 1980 yılında; eşinin ise 15.05.1997 yılında vefat ettiği, 1997 yılında eşinden ölüm aylığı bağlandıktan sonra, davacıya 22.08.1999 tarihli talebi ile babası üzerinden de 506 sayılı Yasanın ölüm sigortası kapsamında bağlanan ölüm aylığının 23.12.2005 tarihli Kurum işlemi ile kesilmesinden sonra 08.10.2012 tarihinde yaptığı başvuru ile kesilen aylığının tekrar bağlanmasını istediği, istemin Kurumca reddinden sonra, aylıkların kesildiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili için bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne, davacının 01.01.2005-01.07.2012 tarihleri arasında hak ettiği 44.209,51 TL’nin davalı Kurumdan tahsiline karar verilmiştir.
Mahkemece, verilen kararda, kurumca bağlanan aylığın sonradan yüksek olanının alınabileceği gerekçesi ile kesilmesi işleminin iptaline karar verilmesi yerinde ise de, davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 3279 sayılı Kanunla değişik 99’uncu maddesinin dikkate alınmaması isabetsiz görülmüş olup, anılan maddenin birinci fıkrasında; “Bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir ve aylıklar, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren beş yıl içinde istenmezse zamanaşımına uğrar. Bu durumda olanların gelir ve aylıkları, yazılı istek tarihini takibeden aybaşından itibaren başlar.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu hüküm ile; belli bir süre (beş yıl) talep edilmeyen iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm sigortası haklarının zamanaşımına uğrayacağı öngörülmüş, ancak yeniden bu haklara kavuşmak isteyen sigortalı için mutlaka Kuruma yazılı başvuru koşulu getirilmiştir. Zamanaşımına uğrayan gelir veya aylık, artık talep tarihini takip eden aybaşından başlayacak olup, buradaki yazılı talep koşulu hem geçerlilik hem de ispat koşuludur.
Somut olayda; davacının, aylığının kesildiği 23.12.2005 tarihinden itibaren 506 Sayılı Kanunun 99/1’inci maddesi kapsamında beş yıllık zamanaşımı süresinin dolmasının ardından 08.10.2012 tarihinde yeniden tahsis talebinde bulunduğu, Kurumca bu talebin de reddi üzerine, 12.11.2012 tarihinde eldeki davayı açtığı; bu durumda, dava tarihi nazara alındığına anılan Kanunda öngörülen zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki; 2008 yılı Ekim ayı başında yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun “zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans” başlığını taşıyan 97’nci maddesinin ilk fıkrasıyla; “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü ve ölüm hallerinde bağlanması gereken gelir ve aylıkların, hakkın kazanıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde istenmeyen kısmı zamanaşımına uğrar.” düzenlemesi getirilmiştir.
Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümü, kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Kanunlar, metinlerinde belirtilen tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani, geçmişe etkili olup olmadıkları ile ilgili mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, “toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh:193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18. Baskı , Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh:73).
Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla, kanunun, yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar bulunmaktadır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veya düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise, kazanılmış hakları saklı tutma amacı gütmektedir.
Anılan istisnalardan olmayan 5510 sayılı Kanunun 97’inci maddesinin 1’nci fıkrasının geriye yürüyeceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Bu nedenle, bu madde ile getirilen hükümler, ancak, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren doğan ölüm aylıklarının zamanaşımı süre ve işleyişi yönünden uygulanacağının kabulü gerekir.
Açıklanan ilkeler çerçevesinde anılan hüküm ve somut olay değerlendirildiğinde: 506 sayılı Kanunun 99’uncu maddesinde belirlenen sürede istenmeyen gelir veya aylığın tümünün zamanaşımına uğrayacağı ve bu gerçekleştiğinde gelir veya aylığın yazılı talep tarihini takip eden aybaşından itibaren bağlanabileceği, başka bir deyişle yazılı talep tarihinden önceki gelir veya aylıkların istenemeyeceği düzenlenmiştir. 5510 sayılı Kanunun 97/1’inci maddesinde ise; her bir gelir veya aylık için beş yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüş, gelir ve aylığın doğumundan itibaren beş yıl içinde istenmemesi halinde zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiştir. Burada 506 sayılı Kanunun 99’uncu maddesindeki “gelir ve aylıkların yazılı talep tarihinden itibaren başlayacağı”na ilişkin hükme paralel bir düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle; anılan maddenin yürürlüğe girdiği tarih olan 01.10.2008 tarihi ve sonrasında doğan davacıya ait ölüm aylıkları yönünden tahsis talep tarihi olan 08.10.2012 tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından, davacıya ancak 01.10.2008 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanması gerekecektir.
O hâlde, Mahkemece, yapılacak iş; davacıya, 01.10.2008 tarihi ile, dava tarihi olan 12.11.2012 tarihi arasında alabileceği aylık miktarının Kurumdan sorulmak suretiyle belirlendikten sonra sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki esaslar göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.01.2014 gününde karar verildi.