YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/16093
KARAR NO : 2014/929
KARAR TARİHİ : 21.01.2014
Mahkemesi : İzmir 3. İş Mahkemesi
Tarihi : 15.05.2013
No : 2010/284-2013/263
Dava, motorlu taşıyıcılar kooperatifinde 1994-2006 yılları arasında kahya (değnekçi) olarak kesintisiz çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava konusu dönemde; kahya (değnekçi) olarak geçtiği iddia edilen hizmetlere ilişkin olarak, davacı adına 15.08.2006-30.09.2006 tarihleri arasında davalı işyerinden 47 günlük hizmet bildiriminin bulunduğu, yine 1188222 sicil sayılı davacının ağabeyine ait otobüs işletmesi işyerinden davacı adına verilen 24.09.2001 başlangıç tarihli işe giriş bildirgesinin 25.09.2001 tarih ve 1093707 sayı ile Kurum kayıtlarına intikal ettiği ve adı geçen işyerinden 2001/3-2004/5 arası dönemde sicilsiz olarak, 2006/6. ayından itibaren sicilli olarak 01.07.2006 tarihine kadar davacı hizmetlerinin bildirildiği, Mahkemece; tespiti istenilen dönemin 12 yıl gibi uzun bir süre olması, bu dönem içerisinde davacının ağabeyine ait işyerinden devamlı surette çalışmasının gösterilmesi, davalı kooperatife ait işyerinden de 15.08.2006-30.09.2006 tarihleri arasında Kuruma bildirilen 47 günlük çalışmanın varlığı karşısında, dava konusu edilen 1994-2006 yılı sonuna kadar aralıksız çalıştığı yönündeki iddianın doğrulanmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; ağabeyinin yanında herhangi bir çalışmasının olmadığını, tüm çalışmalarının davalı kooperatif bünyesinde değnekçi olarak geçtiği yönündeki davacı iddiası, davacı ağabeyi ve aynı zamanda işvereni olan A.Azak’ın tanıklıktan çekinmesi nedeniyle beyanına başvurulamaması, bordro tanığı veya komşu işyeri sahibi ve çalışanı olmayan diğer tanıkların çelişkili beyanları ile komşu işyeri sahibi tanığın olayla ve çalışma ile ilgili hiçbir bilgisi olmadığına dair beyanları dikkate alındığında, yapılan araştırma ve inceleme karar vermek için yetersiz bulunmaktadır.
506 sayılı Yasanın 2′ nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet aktine (iş sözleşmesine) dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna göre “sigortalı” belirtildikten sonra, 3’ncü maddesinde, bu kanun uygulamasında sigortalı sayılmayacak kimseler ile, bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı kimseler açıklanmış, 4’ncü maddesinde, bu kanunun uygulanmasında 2′ nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler “işveren” olarak tarif edilmiş, 6′ ncı maddede de, çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları hüküm altına alınmıştır. Anılan kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; iş sözleşmesine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3’ncü maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmamasıdır. Diğer taraftan davanın temel yasal dayanağı, anılan Kanunun 79’uncu maddesinin onuncu fıkrası olup, söz konusu Kanunun 6’ncı maddesinde yer alan, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği yönündeki düzenleme ile anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davaların kamu düzeni ile ilgili olduğu ve özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri gerektiği açıktır.
Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde, çalışan, emeğini, iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır, ücret ise, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, olağan olarak sigortalılık niteliği, 506 sayılı Yasanın 2′ nci maddesine göre hizmet aktinin kurulması ve 6′ ncı madde gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Bu maddelerde açıkça belirtildiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur.
Anılan açıklamalarla birlikte, inceleme konusu davada yapılması gereken iş; bu tür sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davaların kamu düzeniyle ilgili olup, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekeceği yönündeki ilke gereğince, öncelikle davacının yaptığı işin niteliği üzerinde durulmalı, ücret ödemelerinin kim tarafından ve ne suretle yapıldığı, davacı ile davalı kooperatif ve dava konusu dönemin büyük bir kısmında hizmet bildiriminin yapıldığı davacı ağabeyine ait otobüs işletmesi işyeri arasındaki ilişkilerin niteliği de araştırılmak suretiyle hizmet akdinin unsurlarından olan zaman ve bağımlılık ilişkisinin varlığı ve süresi irdelenmeli; bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak işveren sıfatına sahip kişi veya kişiler tereddütsüz belirlenmeli; bunlara ilişkin vergi kayıtları celbedilmeli, Kurum müfettişlerince uyuşmazlık devresine ilişkin gerek davalı kooperatif gerekse hizmet bildirimi yapılan 1188222 sicil sayılı işyeri ile ilgili inceleme yapılıp yapılmadığı araştırılmalı; davalı kooperatif üyesi kişiler tespit edilerek, ayrıntılı beyanları alınmalı, davalı kooperatif nezdinde çalışmaları görülen M.Kızılkaya’nın da beyanlarına başvurulmalı, aynı yörede komşu işverenler veya bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler saptanarak, çalışmanın mevcudiyeti ve işverenin kim olduğu yönünden bilgi ve görgülerine başvurulduktan sonra, toplanan tüm kanıtlar yeniden değerlendirildirilerek elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 21.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.