YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/15552
KARAR NO : 2014/586
KARAR TARİHİ : 17.01.2014
Mahkemesi :Samsun 2. İş Mahkemesi
Tarihi :09.05.2013
No :2012/538-2013/315
Davacı, 17/05/2005 tarihi sonrası 506 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalılık hizmetlerinin geçersiz sayılarak, zorunlu Bağ-Kur sigortalılık hizmetlerini geçerli sayan Kurum işleminin iptali ile 17/05/2005 tarihinden itibaren devam ettirilmiş olan zorunlu Bağ-Kur sigortalılık hizmetlerinin iptaline ve bu sebeple Kuruma borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Somut olay, incelendiğinde; davacının, 1479 sayılı Yasa kapsamında 18.01.1997-30.09.2005, 01.07.2006-28.02.2011 ve 15.07.2011-14.08.2011 tarihleri arasında davalı Kuruma bildirimlerinin bulunduğu, 06.02.1998-30.09.2005 tarihleri arasında ve 26.06.2006 tarihinden itibaren vergi kaydı bulunduğu, 18.11.1997-31.10.2005 tarihleri arası ve 27.06.2006 tarihinden itibaren oda kaydının bulunduğu, 06.11.1980 tarihinde 506 sayılı Yasa kapsamında zorunlu sigortalılığının başladığı ve halen devam ettiği, diğer taraftan, Kurumca, 17.05.2005 tarihi sonrası 506 sayılı Yasa kapsamında zorunlu sigortalılığının 1479 sayılı Yasa kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edildiği görülmüştür.
506 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde, (5510 sayılı Kanun 4/a), hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağı, 3’üncü maddesinde, kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların veya herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların sigortalı sayılmayacağı belirtilmiş; 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinde (5510 sayılı Kanun 4/b), Kanunla ve Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu (diğer) sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan, herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek
veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar ile A.Ş. kurucu ortakları, yönetim kurulu üyesi ortakları veya Ltd. Şti. ortaklarının sigortalı kabul edileceği, sözü edilen diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödeyenlerin sigortalı sayılmayacağı açıklanmıştır.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”, bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemendir. Buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunulamaz. Çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü, kanun hükümleriyle engellenmiştir. Belirtilmelidir ki, anılan düzenlemelerde yer alan “emekli sandıklarına aidat ödemekte olanlar” ibareleri, “başka sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olanlar” şeklinde anlaşılmalı, “sosyal güvenlik kuruluşları ibarelerinin de aynı zamanda “sosyal güvenlik kanunları” terimlerini içerdiği kabul edilmelidir.
01.10.2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren, 5510 sayılı Kanunun 53’üncü maddesi uyarınca; sigortalının aynı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerinden birden fazlasına aynı anda tabi olunmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında sigortalılık yoksa, ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılacaktır.
5510 sayılı Kanunun anılan 53’üncü maddesi, 6111 sayılı Kanunun 33’üncü maddesiyle değiştirilmiş; sigortalının 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statülerine aynı anda tabi olunmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle (c) bendi kapsamında, (a) ile (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde çalışması halinde ise (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı düzenlemesi getirilmiş; ancak, değişikliğe ilişkin anılan 33’üncü madde de ayrıca söz konusu değişikliğin maddenin yürürlük tarihinden öncesi için uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır. 6111 sayılı Kanunun yürürlüğe dair 215/b maddesiyle; “…33… maddesi yayımı takip eden ayın birinci günü yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir. 6111 sayılı Kanun 25.02.2011 tarihinde yayımlanmış olup; bu durumda anılan değişiklikler 01.03.2011 tarihinden itibaren uygulanabilecektir.
Bu tür çakışan (ikili) sigortalılığa ilişkin uyuşmazlıkların çözümü için, Dairemizin yerleşik uygulamaları gereği olarak, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili sigortalı çalışmalardan hangisi kişinin hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliğini taşıyorsa, o çalışmaya üstünlük ve geçerlilik tanınması gerekir. Bu amaçla, davacının çakışan sigortalılık sürelerinin hangi faaliyetten kaynaklandığı, çakışan dönemde ekonomik yönden baskın çalışmanın hangi Kurum sigortalısı olmayı gerekli kıldığı, kendi nam ve hesabına meslek faaliyetinin fiilen davacı tarafından yerine getirilip getirilmediği, bu dönemde hizmet sözleşmesine dayalı çalışma gereksiniminin hangi koşullardan kaynaklandığı araştırılarak, çakışan dönemlerde davacının geçimini karşılayacak gerçek ve fiili çalışmasının hangi Kurumda geçtiği belirlenip; uyuşmazlığın çözümünde taraflar arasındaki çıkarlar dengesi ile hak ve nesafet kuralları dikkate alındıktan sonra yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda, uyuşmazlık konusu olan 17.05.2005 tarihi sonrasına ilişkin olarak , 1479 sayılı Yasa kapsamında davacının kendi nam ve hesabına yaptığı bağımsız bir çalışma bulunup bulunmadığı olgusu titizlikle araştırılmalı ve açıklığa kavuşturulmalı, dolayısıyla 1479 sayılı Kanun/5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçerli sigortalılığın var olup olmadığı belirlenmeli, çakışan dönemde 1479 sayılı Yasaya tabi sigortalılık şartlarının varlığı halinde ise; 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığın söz konusu olmaması nedeniyle, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin kişinin hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı hususunda, vergi ve maliye kayıtları getirtilmek, belirtilen dönemde beyan edilen gelirler saptanmak suretiyle bu çerçevede davacı; emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ediyorsa, ekonomik yönden geçimini hangi çalışmadan sağlıyorsa o çalışmaya üstünlük tanınmalı, açıklanan ilkelere göre belirlenen gerçek ve fiili çalışmanın tabi olduğu sigortalılık gözetilerek önce başlayan sigortalılığa değer verilerek, varılacak sonucuna göre çakışan dönemde davacının tabi olduğu sigortalılık belirlenmeli toplanan ve toplanacak delillerin sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Kabule göre de; ihtilaflı dönemde 506 sayılı Yasa kapsamında çalışması bulunmayan (30.06.2006 – 01.09.2006, 30.06.2007 – 01.09.2007, 30.06.2008 – 01.09.2008, 30.06.2009 – 01.09.2009, 30.06.2010 – 02.08.2010, 14.07.2011 – 15.08.2011 tarihleri arası) sürelerdeki çalışmasının 1479 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmemesi isabetsizdir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.