Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/14487 E. 2014/5613 K. 13.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14487
KARAR NO : 2014/5613
KARAR TARİHİ : 13.03.2014

Mahkemesi : Samsun 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 30.04.2013
No : 2011/544-2013/281

Dava, 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Her uyuşmazlık, dayandığı işlem veya olayların meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasal kurallara göre çözümlenmelidir. Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25’inci maddeleri, anılan Kanun kapsamındaki Bağ-Kur sigortalılığı koşullarını ve bu sigortalılığa yasal karine sayılan olguları belirlemektedir. Zaman zaman anılan maddelerdeki değişikliklerle farklı kurallar öngörülmüş ise de; “kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma” Bağ-Kur sigortalılığının temel ve ön koşulu olarak varlığını korumuştur. Başka bir deyişle, belirtilen bu ana koşulun gerçekleşmesinden sonra diğer kural ve unsurlar değerlendirilebilir.
01.10.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesi ilk şekliyle, çalışma olgusunun gerçekleşmesi yanında, sigortalılığın oluşumu için, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu da aramıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden, yasal karine kabul edilmiştir. 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanun, Bağ-Kur’lu olabilme yönünden, söz konusu 24’üncü maddenin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu kaldırmış, sadece Kanunun temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda, sigortalılığın oluşacağını yeterli görmüştür. Buna karşın, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğünü öngörmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda yine sigortalı sayılacaklarını kabul etmiştir. 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 sayılı Kanun, sigortalılığa karine yönünden vergi kaydının, bu kaydın bulunmaması veya vergiden muaf olunması halinde, esnaf ve sanatkâr sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kayıtlarının esas alınacağını belirlemiştir. Bu arada, 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe giren 619 sayılı KHK. İle vergi kaydı olanlar ile vergiden muaf olanlardan esnaf ve sanatkâr siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olanlar Bağ-Kur sigortalısı kabul edilmiş ve anılan KHK. Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilerek, 08.08.2001 tarihinde yürürlükten kalkmıştır. Ancak bu defa 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunla düzenleme aynen korunmuştur.
Davaya konu uyuşmazlıkta; davacının Bağ-Kur sigortalılık başlangıcı itibariyle 3165 sayılı Kanunla getirilen koşullar geçerlidir. Bu durumda, vergi mükellefiyetinin yanında esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı olmak veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olmak da kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmak koşuluyla, zorunlu sigortalılık için yeterlidir.
Davacının; 31.10.1989 – 07.06.1990 tarihleri arasında nakliye faaliyetinden vergi kaydı ve 09.04.1986 – 30.06.1993 tarihleri arasında Şoförler Odası kaydı bulunmaktadır. Söz konusu oda kaydına istinaden, 08.11.1989 tarihinde davalı Kurum kayıtlarına intikal eden bildirge ile 09.04.1986 tarihi itibariyle davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur tescili yapılarak 30.06.1993 itibariyle sonlandırılmış ve prim ödemesi yapmıştır. 2010 yılında oda kayıtları üzerinde yapılan denetim sonucunda; oda kaydında üyelikten çıkışta iki farklı yönetim kurulu kararı olduğu, ikinci kararda kazıntı ve silinti bulunduğu, üyelik başlangıcında yönetim kurulu kararı bulunmadığı, üye kayıt defterinin noter onaysız olduğu belirlenerek tutanak altına alınmıştır. Bunun üzerine davacının sigortalılığı davalı Kurum tarafından yeniden düzenlenerek, sigorta başlangıç tarihi vergi kaydının başladığı 31.10.1989 tarihine çekilerek 31.10.1989 – 30.06.1993 tarihleri arasında sigortalı olarak kabul edilmiştir.
Davacı, seyyar satıcılık faaliyetinden 07.08.1985 tarihinde başlayıp aynı gün sona erdirilen vergi kaydını da gerekçe göstererek 07.08.1985 – 31.10.1989 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacının arkadaşı olduklarını iddia eden tanıklar Mehmet Karadağ ve Ramazan Güven’in; davacının 1985 – 1986 yıllarında el arabası ile pazarcılık yaptığını, daha sonra başkasına ait kamyonda şoför olarak halden meyve sebze taşıdığı şeklindeki beyanları gerekçe gösterilerek Mahkemece, davacının kendisine ait ticari araçla kendi nam ve hesabına çalışmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki; davalı Kurumun da kabulünde bulunan 31.10.1989 tarihinden itibaren davacının nakliye işinden vergi kaydı bulunmaktadır. Söz konusu kayıtla tanık beyanları çelişir mahiyettedir. Bu tür sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan, özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu nedenle; öncelikle oda kayının sıhhati araştırılarak yapılan oda genel kurul toplantılarının “hazirun cetvelleri” getirtilmek suretiyle davacının toplantılara katılıp katılmadığı, odaya aidat ödemesi yapıp yapmadığı, yapmışsa hangi tarihlerde yaptığı, kendi nam ve hesabına çalışmasına esas olmak üzere uyuşmazlığa konu dönemi kapsayan sürücü ehliyeti bulunup bulunmadığı, çalıştığı ticari araçlar davacı adına tescilli ise trafik tescil kaydı, kiralamak vs. suretiyle çalışmış ise buna ilişkin kayıt ve belgeler bulunup bulunmadığı araştırılmalı, aynı yörede komşu veya benzer işleri yapan işverenler ve çalışmayı bilebilecek durumda olanlar tespit edilerek re’sen beyanlarına başvurulmalı, deliller hep birlikte değerlendirilerek, takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usûl ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 13.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.