Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/14390 E. 2014/8349 K. 10.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14390
KARAR NO : 2014/8349
KARAR TARİHİ : 10.04.2014

Mahkemesi : Adana 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 09.05.2013
No : 2006/210-2013/185

Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine yapılan sosyal yardımların davalılardan rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı SGK Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 06.08.2003 tarihinde tadilat onarım işi yapıldığı sırada, yıkılan duvarın sigortalının üzerine devrilmesi sonucu vefat etmesi nedeniyle, hak sahiplerine bağlanan gelir ve yapılan harcamaların, rücuan tazmini istemine ilişkin olup, Mahkeme; taraflar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde olduğunu kabul edip, davanın reddine karar vermiştir.
506 sayılı Kanunun 4. maddesinde, “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir.
Mülga 506 sayılı Kanunun 2. maddesinde, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacağı belirtilmiştir. Anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait iş yerinde veya iş yerinden sayılan yerlerde görülmesi, kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmamasıdır. 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, “iş sözleşmesi” tanımına yer verilmiş ise de, her iki kanunun amacı, ortaya koyduğu ilkeler ve dayandığı hukuksal normlar farklılık gösterdiğinden, bu tanımın 506 sayılı Kanun yönünden bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Pozitif hukukumuzda hizmet akdi Borçlar Kanununun 313. maddesinde tanımlanmış olup, her ne kadar tanımda, “ücret” unsuruna yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve takip eden diğer maddelerin düzenleniş şekli, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığını ortaya koymaktadır. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, hizmet akdinin ayırıcı ve belirleyici özelliği, “zaman” ve “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır.

Hizmet akdi, çoğu kez, Borçlar Kanununun 355. maddesinde tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise, çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313. madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması olanaklı bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa, önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.
İncelenen dosyada; kazalının 2.8.2003 tarihinde işe başladığına ilişkin, kaza günü 6.8.2003 tarihinde, postaya verilen ve Kuruma 7.8.2003 tarihinde intikal eden, işveren; A.. G.. olan, imzalı işe giriş bildirgesi verildiği, yine, davalı A.. G.. tarafından “tadilat onarım” işi ile ilgili 07.08.2003 tarihinde Kuruma işyeri bildirgesi verildiği, davalı A.. G..’ün kurum müfettişine verdiği beyanında; tadilat yapılan dükkanın, ortağı olduğu Gül-Mak Ltd. Şti ile bir ilgisinin bulunmadığını, kendisi ve kardeşi davalı Haydar Gül’e ait olduğunu belirtiği, anlaşılmıştır.
O halde, mahkemece, yukarda belirtilen açıklamalar çerçevesinde, gerçek işverenin kim olduğu belirlenmeli, davalılar A.. G.., Haydar Gül’ün birlikte mi, ayrı ayrı mı, yoksa, davalı A.. G..’ün ortağı olduğu şirketin mi işveren olduğu, davalı A.. G..’ün kurum müfettişine verdiği beyanı da dikkate alınmak suretiyle belirlenmeli, taraflar arasındaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesi yönünden, istisna sözleşmesi (eser) mi yoksa hizmet sözleşmesi mi, olduğu yönünde gerekli ve yeterli inceleme yapılmalı, bu bağlamda, özellikle verilen işe giriş bildirgesi ve işyeri bildirgeleri gözönünde bulundurulmalı, sigortalı Halil Şahin’in kendi nam ve hesabına çalışıp çalışmadığının belirlenmesi için, kendine ait işyerinin ve vergi kaydının bulunup bulunmadığı, Bağ-Kur sigortalısı olup olmadığı hususu araştırılmalı, elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.