Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/14266 E. 2014/8637 K. 15.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14266
KARAR NO : 2014/8637
KARAR TARİHİ : 15.04.2014

Mahkemesi :İskenderun 1. İş Mahkemesi
Tarihi :07.03.2013
No :2009/432-2013/301

Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan F.. M.. avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanunî gerektirici sebeplere göre, davalılardan F.. M.. vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava; 04.07.2005 tarihli trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli aylıklar ile yapılan cenaze yardımı nedeniyle uğranılan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de , söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanunun 63. Maddesidir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74. maddesinde, Medeni Kanun ile belirtilen hükümler saklı olmak üzere, hakimin her iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlı bulunduğu, ondan fazlası veya başka bir şey hakkında karar veremeyeceği belirtilmiş, 01.10.2011 günü yürürlüğe girerek 1086 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taleple bağlılık ilkesi” başlığını taşıyan 26. maddesinde de, hakimin, tarafların istem sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği açıklanmış olmakla, hukuk yargılamasına “istemle bağlılık” ilkesi egemen kılınmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulun 16.03.2005 tarih 2005/13-97 Esas, 2005/150 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176. ve ardından gelen maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, 176. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği, 177.maddede, ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar sözlü veya yazılı olarak yapılabileceği belirtilmiştir. Sonraki hükümler ise, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
Eldeki davada, trafik kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine 38.675,64 TL peşin değerli aylık bağlandığı, 167,88 TL cenaze yardımı yapıldığı, davacı Kurum vekilinin dava dilekçesi ile Kurum zararından şimdilik 24.277,20 TL’nin tahsilini talep ettiği, yargılama aşamasında alınan kusur raporuna göre zararlandırıcı sigorta olayına neden olan davalılar S. T.’ın %50, F.. M..’nun %25 oranında kusurlu bulunduğu, Kurum vekilinin davalıların toplam kusur oranına karşılık gelen 29.132,64 TL’nin tahsilini 01.06.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile talep ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, Mahkemece, davacı Kurumun ıslah ile talep ettiği miktarın hüküm altına alınması gerekirken, yazılı şekilde dava dilekçesinde yazılı miktar esas alınarak eksik rücu alacağına hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalı, bozma sonrası yapılacak yargılamada, hükmü temyiz etmeyen yönünden davacı Kurum yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu hukuksal gerçeğinin gözetilmesi gereği de unutulmamalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmü BOZULMASINA, 15.04.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.