Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/14207 E. 2013/17152 K. 23.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14207
KARAR NO : 2013/17152
KARAR TARİHİ : 23.09.2013

Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, 2011 yılında vefat eden eşi murisinin, davalı şirkete ait işyerinde yükleme ve boşaltma elemanı olarak 01.08.2007-31.10.2007 tarihleri arasında aralıksız çalıştığını iddia ederek bu sürelerin sigortalı çalışma olarak tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafıdan temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davanın yasal dayanağı, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçiş hükümlerini içeren Geçici 7. maddesi gereğince 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir.
506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve feragat edilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi karşısında, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğunun gözetilmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, mahkemece, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri de esas alınmak suretiyle kendiliğinden araştırma ilkesi benimsenmeli, sigortalılığın kabulü ve hüküm altına alınabilmesi için mutlak koşul niteliğindeki hizmet akdinin ve eylemli çalışmanın varlığı özel bir duyarlılık ve özenle ortaya konulmalıdır.
Eldeki davada, mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Mahkemece, dinlenen tanık beyanlarına ve davalı işverenin davayı kabul ettiğine dair kuruma verilen yazıya dayalı olarak hüküm kurulmuş ise de, tanıkların çalışma olgusu konusundaki beyanları, somut veriye dayanmadığı gibi, bu tür davalarda davalı işverenin tek başına davayı kabulü dahi yeterli olmayıp, davacının çalışmalarının fiili ve gerçek olup olmadığı yönünden esaslı ve titiz bir inceleme yapıldıktan sonra bir karar verilmelidir.
Diğer taraftan, Mahkemece, davacı murisinin çalışmasının geçtiği işyerine yakın yerlerdeki komşu tanıklarının belirlenmesine rağmen, re’sen dinlenmemesi isabetsizdir.
Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, davalı işverenin kabul beyanının sübuta etkisi olmayacağı dikkate alınmak suretiyle ve davacı murisinin çalışmasının geçtiğini iddia ettiği işyerine komşu işyerlerinde çalışan bordrolu tanıklar da dinlenilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken eksik incelemeya dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi usul veyasay aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 23.09.2013 gününde oy birliğiyle karar verildi.