Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/13907 E. 2014/6822 K. 25.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13907
KARAR NO : 2014/6822
KARAR TARİHİ : 25.03.2014

Mahkemesi : İzmir 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 28.03.2013
No : 2012/150-2013/126

Davacı, 15.04.1992 tarihinde yaptığı 1.000,000 TL ödemenin geriye doğru 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılık süresi olarak sayılması gerektiğinin ve 22.12.1996 – 11.11.1997 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılığın tespitini, aksine kurum işleminin iptalini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu. Temyiz konusu hükme ilişkin dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. Maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hâllerden hiçbirine uymadığından, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25’inci maddeleri, anılan kanun kapsamındaki Bağ-Kur sigortalılığı koşullarını ve bu sigortalılığa yasal karine sayılan olguları belirlemektedir. Zaman zaman anılan maddelerdeki değişikliklerle farklı kurallar öngörülmüş ise de; “kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma” Bağ-Kur sigortalılığının temel ve ön koşulu olarak varlığını korumuştur. Başka bir deyişle, belirtilen bu ana koşulun gerçekleşmesinden sonra diğer kural ve unsurlar değerlendirilebilir.
01.10.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24. maddesi ilk şekliyle, çalışma olgusunun gerçekleşmesi yanında, sigortalılığın oluşumu için, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu da aramıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden, yasal karine kabul edilmiştir. 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanun, Bağ-Kur’lu olabilme yönünden, söz konusu 24. maddenin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu kaldırmış, sadece Kanunun temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda, sigortalılığın oluşacağını yeterli görmüştür. Buna karşın, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğünü öngörmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda yine sigortalı sayılacaklarını kabul etmiştir. 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 sayılı Kanun, sigortalılığa karine yönünden vergi kaydının, bu kaydın bulunmaması veya vergiden muaf olunması halinde, esnaf ve sanatkâr sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kayıtlarının esas alınacağını belirlemiştir. Bu arada, 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe giren 619 sayılı KHK. İle vergi kaydı olanlar ile vergiden muaf olanlardan esnaf ve sanatkâr siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olanlar Bağ-Kur sigortalısı kabul edilmiş ve anılan KHK. Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilerek, 08.08.2001 tarihinde yürürlükten kalkmıştır. Ancak bu defa 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunla düzenleme aynen korunmuştur.
İnceleme konusu davada; davacı tarafından İzmir 1. İş Mahkemesi’ne açılan davada, 15.04.1992 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olduğunun tespiti istenmiş, mahkemece, davacının … Bağ Kur numarası ile 15.04.1992 tarihinde yatırdığı prim ödemesine istinaden, anılan tarihi tescil kaydı kabul ederek, davacının ilk prim ödemesine göre 15.04.1992 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasanın 24 ve 25. maddeleri uyarınca Bağ Kur sigortalısı sayılmasının tespitine dair kurulan hükmün, Dairemizin 27.05.2010 tarihli ilamı ile, ilk prim ödemesine göre, 03.06.1996 – 11.11.1997 tarihleri arası dönem dışlanmak suretiyle 15.04.1992 – 03.06.1996 ve 11.11.1997 – 04.10.2000 tarihleri arası dönemde 1479 sayılı Yasanın 24. ve 25. maddeleri uyarınca Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiğinin tespitine yönelik hüküm düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. Mahkemece; davacının istemi, 11.02.1989 – 13.09.1996 tarihine kadar vergi kaydı olmasına rağmen tescilsiz prim ödemesinin 15.04.1992 tarihi itibariyle başladığından ve 22.12.1996 – 11.11.1997 tarihleri arasındaki döneme yönelik istemin ise kesin hüküm mevcut olduğundan bahisle davanın reddine dair karar verilmiştir.
Mahkemece, 22.12.1996 – 11.11.1997 tarihleri arasındaki döneme yönelik istemin reddine dair kurulan hükümde isabetsizlik bulunmamakla birlikte, davacının 15.04.1992 tarihi itibariyle tescili gerçekleştiği kabul edilerek, 15.04.1992 tarihi öncesine ilişkin yukarıda açıklanan 1479 sayılı Yasanın 24. maddesindeki değişiklikle getirilen yasal düzenlemeler çerçevesinde, sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemenin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsur olup, vergi dairesine, meslek kuruluşuna ve Esnaf Sanatkar Sicil Memurluğuna kayıtlı olmak; anılan çalışmayı doğrulayan bir şekil şartından ibaret olduğu cihetle aksinin kanıtlanması olanaklıdır. Diğer bir anlatımla, bu gibilerin mesleki faaliyetlerine son verdiklerinin kanıtlanması halinde, artık somut bir çalışmaya dayanmayan, soyut ve sadece evrak üzerindeki oda/vergi/Esnaf Sicil Memurluğu kaydına itibar edilerek kişiyi sigortalı saymak, Kanunun amacına aykırı olacağı açıktır.
Hâl böyle olunca, mahkemece, davacının talebi açıklattırılarak 15.04.1992 tarihinden önceki dönemde, kendi nam ve hesabına çalışmasına ilişkin yaptığını iddia ettiği, iş; yada, işyeri ile ilgili kayıtlar araştırılarak, vergi kaydının mevcudiyeti karşısında, 1479 sayılı Yasanın 26. maddesinde düzenlenen, “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırma yapılarak, 1479 sayılı Yasanın 24. ve 25. maddeleri kapsamındaki sigortalılığı irdelenmeli ve varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının davacıya iadesine, 25.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.