YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12966
KARAR NO : 2014/932
KARAR TARİHİ : 21.01.2014
Mahkemesi : İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesi
Tarihi : 16.01.2013
No : 2011/811-2013/7
Dava, Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır. Diğer taraftan, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır, Aksi durumda ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Öte yandan, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 86 ncı maddesine 5754 sayılı Kanun ile eklenen sekizinci fıkrası, “Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca işyerinde fiilen yapılan tespitlerden ve kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden kayıt ve belgelere dayanmaksızın çalıştığı belirlendiği halde, hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının Kuruma bildirilmediği anlaşılan veya eksik bildirildiği tespit edilen sigortalıların geriye yönelik hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının, en fazla tespitin yapıldığı tarihten geriye yönelik bir yıllık süreye ilişkin kısmı dikkate alınır.” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, davalılardan A.. D..’in 01.04.1994 tarihinden itibaren davacı şirkette çalıştığına ilişkin Kuruma başvurusu üzerine, adı geçen davalı şirket işyerinden referans mahiyetinde verilen belgeler esas alınarak, 01.03.2000-23.09.2004 tarihleri arasında hizmetinin bulunduğu ve 24.09.2004-01.11.2005 tarihleri arasında ise eksik bildirilen günler için tam süreli çalışıldığından bahisle bu günlerin tamamlanmasına ilişkin 16.03.2011 tarihli Kurum Müfettişi tarafından inceleme raporu düzenlendiği, Kurum işleminin iptali için açılan davanın, raporun aksine eşdeğer belge sunulamadığı gerekçesiyle reddedildiği, davalı A..D..’in davacı şirket işyerinden 18.05.2001 tarihinden itibaren dönem dönem kısmi bildirimleri ile farklı sicil numaralı işyerlerinden de kısmi bildirimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında; davaya konu çalışmaların gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla; Kurumdan dava konusu döneme ilişkin tüm bordrolar ile eksik gün bildirim formları dahil ilgili tüm belgeler getirtilmeli, şirket tarafından sunulan belgeler incelenmeli, dosyada mevcut imzalı ücret bordrolarındaki imzaların kendisine ait olup olmadığı ve anılan belgelerin hile, hata veya manevi baskı altında imzalanıp imzalanmadığı hususlarında davalının beyanı alınmalı, bu bağlamda, imza bulunmayan dönemler bakımından davalı Kuruma verilmiş dönem bordrolarından kayden çalışması görünen ve uyuşmazlığa konu dönemi kapsar şekilde çalışması bulunan bordro tanıkları ile gerektiğinde aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler re’sen saptanarak beyanlarına başvurulmalı, davacının çalışmalarının tam süreli mi kısmi süreli mi olduğu tespit edilmeli, davalının şirkete ait işyerinden ilk bildiriminin yapıldığı 18.05.2001 tarihi öncesi döneme ilişkin de çalışma tespiti yapıldığından, bu dönem bakımından, geçmişte hizmet akdine dayalı çalışıp çalışmadığı ve çalışmasının kesintili olup olmadığı hususu araştırılmalı, hak düşürücü süre irdelenmeli, Kurum memurlarınca yapılan fiili denetimler sonucu kayıt ve belgelere dayanmaksızın çalıştığı belirlenenlerin geriye yönelik hizmetlerin en fazla bir senelik kısmının tespitinin yapılabileceği hususu değerlendirilmeli, sigortalının kayıtlarda gözükmeyen çalışmalarının, hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği, ya da, bildirim dışı kaldığı hususu gereğince araştırılmalı; böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak, uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip, takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 21.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.