Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/12445 E. 2014/8674 K. 15.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12445
KARAR NO : 2014/8674
KARAR TARİHİ : 15.04.2014

Mahkemesi : Ereğli (Konya) 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 22.02.2013
No : 2012/261-2013/143

Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ve diğer giderlerin, ilk davadan kalan kusur farkının 506 sayılı Kanunun 26. maddeler uyarınca tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği üzere davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalılardan G. İnş. Taah. ve Tic. A.Ş. , T.. Ç.., Adnan Demir vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, 506 Sayılı Kanunun 26/1.inci maddesindeki “….sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün, Anayasa Mahkemesince 23.11.2006 tarih ve 2003/10 Esas 2006/106 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması karşısında, Kurumun bu maddeden doğan rücu hakkının, “halefiyete” değil, “kanundan doğan basit rücu hakkına” dayandığının kabul edilmesi ve bu kabul çerçevesinde, Kurumun rücu alacağının, ilk peşin değerin kusura tekabül eden miktarıyla sınırlı bulunmasına, öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun 07.5.2008 gün ve 10-363 E, 366 K. Sayılı ilamında da belirttiği üzere, sigortalı veya hak sahiplerine bağlanan gelirde meydana gelen her artış ya da değişikliğin ayrı bir olgu niteliğinde bulunup, kesinleşen önceki rücu davalarında hükmolunan miktarın mahsubu yapılırken, sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin esas alınması gerektiğine; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmişse, artışların hükmolunacak rücu tazminatından mahsup edilmesine olanak bulunmamasına, bu çevrede meseleye fiili ödemeler açısından bakıldığında ise fiili ödemenin mevcudiyeti halinde, kurumun talep edebileceği miktarın hesabının da aynı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmekte olup; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirin kusur karşılığı, fiili ödemenin kusur karşılığı miktarından düşük ise o takdirde ilk peşin sermaye değerine itibar edilmesi; aksine fiili ödeme miktarı ilk peşin değerden düşük ise o takdirde de fiili ödeme miktarının esas alınması gerektiğine göre, mahkemenin buna dair kabulü isabetlidir. Zira Kurumun, sigortalı veya hak sahiplerine bağladığı ilk peşin sermaye değerli gelirden fazlasını isteme hakkı bulunmadığı gibi; bağlanan gelirin kesildiği veya kesilmesi gereğinin, yargılama sürecinde ortaya çıktığı durumlarda; Kurumun ödemediği veya ödemeyecek olduğu gelir kesimini rücuan isteyemeyeceği yönü de, tazmine yönelik davada gözetilmesi gereken genel ilkeler arasındadır. Ayrıca, kesin hüküm ancak konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikteki bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira hüküm olmayan yerde kesinlik de olamaz. Bu nedenle olumu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan bir iddia her zaman yeni bir davaya konu yapılabilir.
Somut olayda, mahkeme tarafından fiili ödeme miktarı esas alınarak belirlendiği ifade edilen miktara nasıl ulaşıldığı ortaya konulmamıştır. Y.10.H.D.’sinin 2010/ 16035 – 2012/ 4747 sayılı onama ilamı ile kesinleşen ilk dosyada, davalıların toplam kusurunun %90 olarak belirlendiği, daha az orana göre (%20) talepte bulunulup buna göre hüküm kurulduğu anlaşılmakla; davacı Kurumun kusur farkından kaynaklanan bakiye zararı belirlenirken, ilk davada hükmedilen miktar içinde, bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirlerin dışında artışlar da bulunduğu, hak sahiplerinden eş yönünden ise ilk peşin sermaye değeri ile fiili ödemenin karşılaştırılması ile varılacak sonuca göre, hangisi düşük ise o miktar esas alınarak, talep oranı karşılığının dışında artışlara da hükmedildiği kabul edilerek sonuca varılmalıdır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan G. İnş. Taah. ve Tic. A.Ş., T.. Ç.., Adnan Demir vekillerin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan G. İnş. Taah. ve Tic. A.Ş., T.. Ç.., ve Adnan Demir’e iadesine, 15.04.2014 günü oybirliği ile karar verildi.