Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/12021 E. 2014/13963 K. 05.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12021
KARAR NO : 2014/13963
KARAR TARİHİ : 05.06.2014

Mahkemesi : Diyarbakır 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 11.03.2013
No : 2010/707-2013/127

Dava, 10.02.1984-22.03.1985 ve 17.06.1994-21.06.2005 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılığın tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüyle 23.09.1985- 17.06.1994 ve 14.05.1998- 21.06.2005 tarihleri arasında davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi İbrahim Akkurt tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddeleridir.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler…”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar”için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir
vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davaya konu somut olayda; davacı 1997 tarihli giriş bildirgesi ile 23.09.1985 tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalısı olarak tescil edildiği ancak Kurum vergi kaydına dayalı olarak sigortalı olarak kabul edildiği 23.09.1985- 17.06.1994 tarihleri arasındaki dönemler haricinde “usulsüz olduğu iddiasıyla” dava konusu dönem sigortalılığın iptaline neden olan 10.02.1984- 21.06.2005 tarihleri arasında Mahrukatçılar Odasında kaydı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edildiği dönemlerde yürürlükte olan yukarıda açıklanan 2654 ve 3165 sayılı Kanunlarla getirilmiş düzenlemelere göre sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemelerin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden, “vergi dairesine/meslek kuruluşuna/sicile kayıtlı olmak” ile birlikte “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsurlar olup, her iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Yine 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır. Dolayısı bu düzenlemenin geçerli olduğu 20.04.1982- 22.03.1985 arası dönemde davacının vergiden muaf olup olmadığı da önem arzetmektedir.
Açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde mahkemenin yapacağı iş; 1479 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenen, “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırma yapılarak, Mahrukatçılar
Odasındaki davacının 10.02.1984- 21.06.2005 tarihleri arasındaki kaydının usulüne uygun olup olmadığı, kendi nam ve hesabına çalışıp çalışmadığının tespiti amacıyla, davacıya maddi delilleri olup olmadığı sorulması, varsa bunları mahkemeye sunmak üzere davacıya önel verilmeli, odunculuk işine ilişkin olarak; davacının nerede yaptığı, nereden, kimden mal aldığı, gerçekten kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının olup olmadığı, zabıta, maliye, muhtarlık, belediye vs. marifetiyle araştırılmalı, oda aidatı ödeyip ödemediği, hazirun cetvellerinde yazılı olup olmadığı odalardan sorulmalı; oda kaydını yapan ve terkin eden ilgililer tanık olarak dinlenmeli; varsa ceza yargılaması sonucu beklenmeli; gerektiğinde usülsüz olduğu iddia edilen meslek odası kaydına ilişkin uzman bilirkişi görüşüne başvurulmalı; Mahrukatçılar Odasındaki kaydının gerçek bir çalışmaya ilişkin olup olmadığı hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya konulmalıdır. Oda kaydının usülsüz veya davacının kendi nam ve hesabına çalışmasının olmadığı belirlenirse, bu sefer; dava konusu dönemin (davaya konu vergi kaydı olmayan tarihler açıkça yazılmak suretiyle) prim borçlarının tahsil edilip edilmediği, edilmişse tahsilatın ne şekilde ve hangi tarihte yapıldığı, davalı Kurumdan sorulup araştırıldıktan sonra sigortalılık umudunun verilip verilmediğine ilişkin değerlendirme yapılarak, kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek ve infazda tereddüte neden olmayacak şekilde (sigortalılığın ihtilaf konusu olmadığı dönemler dışlanmak suretiyle) karar verilmesi gerekir.
Mahkemenin bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.