YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/11313
KARAR NO : 2014/1072
KARAR TARİHİ : 22.01.2014
Mahkemesi : Adana 6. İş Mahkemesi
Tarihi : 26.02.2013
No : 2012/288-2013/98
Dava, 1479 sayılı Yasa kapsamnda sigortalılık süresinin ve yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddeleridir.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler…”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davaya konu somut olayda; davacının terzilik ve taksicilik faaliyetleri nedeniyle 1.9.1975 ile 9.11.1988 tarihleri arasında vergi kaydı, 17.4.1992 ile 28.5.2004 tarihleri arasında Kozan Terziler Odası kaydı bulunduğu, davacının 9.4.1992 tarihli bildirgeye istinaden 20.4.1982 tarihinden itibarin sigortalı olarak tescilinin yapıldığı, 7.1.2010 tarihinde tahsis talebinde bulunması üzerine, oda kaydı üzerinde Kurum memurları tarafından yapılan inceleme sonucunda kaydın usulsüz olduğu sonucuna varılarak, 17.4.1992 tarihinden sonraki sigortalılığının iptal edildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, Kurum tarafından primlerin tahsil edilmesi ve TMK 2. maddesine dayalı olarak sigortalılık iptalinin mümkün olmadığı sonucuna varılmış ise de; hüküm, eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Sosyal güvenlik hakkı Anayasamızda düzenlenmiş olup, bu hak ve yükümlülüklerden kaçınılamaz ve vazgeçilemez olması bu nedenle de iş bu tür davaların kamusal niteliği gözetilerek gerçeğin ortaya çıkartılması bakımından kanıtlar resen ve özenle toplanması gerekir.
Mahkemece yapılacak iş, ilgili odadan üyeliğe ilişkin tüm defter ve belge asılları getirtilerek bilirkişi marifeti ile incelenmeli, davacıya ilişkin kayıtlar hakkında somut bir tespit olup olmadığı tereddüte yer bırakmayacak şekilde saptanmalı, haklarında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuşlar var ise haklarında, bu yönde açılmış bir ceza tahkikatı veya ceza dosyasının varlığı ve sonucu araştırılmalı;davacının Kurumu yanıltıcı beyanda bulunup bulunmadığı, 1479 sayılı Yasanın 24. maddesi çerçevesinde geçerli bir sigortalığın bulunup bulunmadığı, yani kendi nam ve hesabına çalışma olgusu ile vergiden muafiyet durumu usulünce araştırılıp, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Mahkemece; yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda oda kaydının geçersiz olduğu sonucuna varıldığı takdirde; prim ödemelerinin hangi süreyi kapsadığı araştırılmalı, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde, Kurumun geçmişe yönelik prim borçlarını tahsil edip uzun süre nemalandırmasından sonra, anılan döneme yönelik sigortalılığın iptalinin iyiniyetle bağdaşmayacağı gerçeğinden hareketle, ihtilaf konusu dönem yönünden davacının isteğe bağlı sigortalı kabul edilip edilmeyeceği hususu irdelenmeli, sigortalılık süresi bu şekilde belirlendikten sonra yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığı irdelenmeli, tüm deliller toplandıktan sonra hasıl olacak neticeye göre karar verilmelidir.
Mahkemenin bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.