Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/10381 E. 2014/5930 K. 17.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/10381
KARAR NO : 2014/5930
KARAR TARİHİ : 17.03.2014

Mahkemesi : Ankara 3. İş Mahkemesi
Tarihi : 29.01.2013
No : 2010/859-2013/18

Dava, kesinleşen mahkeme kararına karşın bağlanmayan yaşlılık aylıklarına mahsuben biriken yaşlılık aylıklarının faiziyle ödenmesi istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kurum ve kavramlarının temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır. Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-30 Esas, 2003/57 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; Dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir.Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması yada bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkeme davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir. Bu bağlamda, olayla sıkı bağlantısı nedeni ile hemen vurgulayalım ki, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (HUMK 237. madde, HMK. 303. madde) çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu olumsuz dava şartı adıyla adlandırılır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur. Kesin hüküm, hem bireyler için hem de Devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemede, (Yargıtay’da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay’dada (temyiz veya karar düzeltme aşamasında), dahası bozmadan sonrada ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığı, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Bu açıklamalar paralelinde eldeki davada; “davacıya, 01.07.2007 tarihinden geçerli olmak üzere yaşlılık aylığı bağlanması ve bu tarihten itibaren biriken yaşlılık aylıklarına yasal faiz uygulanarak tahsil edilmesi” gerektiğinin tespiti kararı verilen ilk hükmün, taraflar arasında kesin hüküm olduğunda kuşku bulunmadığı gibi, taraflar yönünden usulü kazanılmış hak durumu oluşturması nedeniyle bağlayıcılığı tartışmasızdır.
Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 138/4 maddesi, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükmünü; yürürlükteki yasalarda konuya ilişkin düzenlemeler içermekte olup, ayrıca, ceza hukuku yönünden, yargı kararlarının gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin eylemleri, 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 228. ve 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Yasası’nın 257. maddesi kapsamında suç sayılmaktadır. Uygulamada, yargı kararlarını yerine getirmeyenlerin tazminatla da sorumlu tutulacakları kabul edilmekte, kararın otuz gün içinde uygulanmamış olması kişisel sorumluluk için yeter sayılmaktadır.
22.10.1979 gün ve 1978/7-1979/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; kişisel kusur, “İdare ajanının kamu görevini yerine getirirken, idare fonksiyonu, kamu görevi gerek ve koşullarına aykırı ve yabancı olan, bu nedenle idareye atıf ve isnat olunamayan, doğrudan doğruya ajanın şahsına isnat olunan ve kişisel sorumluluğunu gerektiren tutum ve davranış” olarak tanımlanmış; açık, kesin ve emredici yasa kurallarına bilerek aykırı davranış kişisel kusur olarak kabul edilmiş… Yargı kararını uygulamak durumunda bulunanların, kararın eksikliğini veya yanlışlığını tartışma yetkileri bulunmadığı gibi, bu kararları eksik uygulamaları, uygulamış gibi davranarak işleme yapay bir görüntü vermeleri de kararın uygulandığı sonucunu doğurmaz,” (Hukuk Genel Kurulu 02.07.2008 T., 2008/4-464 E., 2008/465 K.) hükmü yer almaktadır.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde, davacıya, 01.07.2007 tarihinden geçerli olmak üzere yaşlılık aylığı bağlanması ve bu tarihten itibaren biriken yaşlılık aylıklarına yasal faiz uygulanarak tahsili gerektiği konusunda; kesinleşmiş mahkeme kararının infazını sağlamak üzere yeni hüküm kurulmasının mümkün olmadığı gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenleridir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.