YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/10052
KARAR NO : 2014/911
KARAR TARİHİ : 21.01.2014
Mahkemesi : Silifke 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 29.01.2013
No : 2008/342-2013/68
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı kurum ve davalı H.. T.. avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı kurum, 04.06.2003 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerden oluşan kurum zararının rücuan tazminini talep etmiş olup; Mahkemece, davalı işveren Hüseyin’e %40, davalı işçi çavuşu Süleyman’a %20, sigortalıya %40 kusur veren rapora itibar edilerek, 74.673,09TL gelirin %60 karşılığı 44.803,85TL’nın davalı Hüseyin’den, %20 karşılığı 14.934,62TL’nın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 10 ve 26. maddesidir.
Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra kurumun rücu hakkı kanundan doğan bağımsız rücu hakkına dönüşmüştür.
506 sayılı Yasanın 10. maddesinde, “Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır… Ancak, yukarıki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22’nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek sermaye değerleri tutarı, 26’ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
506 sayılı Kanunun 10. maddesine göre sorumluluk; kusursuzluk ilkesine dayanır. İş kazasında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemişse, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarından 10.maddeye göre sorumlu tutulması gerekir.
İşverenin, 506 sayılı Kanunun 26. maddesi yanında 10. maddesi uyarınca da sorumlu tutulması gerektiğinin tespiti halinde, işverenin %100 kusurlu olduğu kabul edilerek, hesaplanacak maddi tazminat miktarından, Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddeleri uyarınca sigortalının kusurunun %50’sinden az olmamak üzere hakkaniyet indirimi yapılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında dava konusu somut olayda; Mahkemece, iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerli gelir ve sosyal yardım zammı tutarını gösterir tablolar kurumdan celp edilip denetlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, dava dilekçesine ekli okunaksız tablolara ve kurum talebine itibar edilerek hesaplama yapılması, giderek müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre açılan ve teselsüle dayanan eldeki davada, kurumun, hak sahiplerine yaptığı sosyal sigorta yardımlarının tümünün tazminini, bütün sorumlulardan birlikte istemek hakkına sahip olup, tazmin sorumlularının her birinin, kuruma karşı zararın tamamından müteselsilen sorumlu olduğu, dolayısıyla davalıların %60 kusur karşılığı kurum zararından müştereken ve müteselsilen, davalı işveren Hüseyin’in ise 10. madde gereği kurum zararının %20 karşılığından sorumlu tutulmasının gözetilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı kurum ve davalı H.. T.. avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı H.. T..’a iadesine, 21.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.