Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2013/10025 E. 2013/21430 K. 18.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/10025
KARAR NO : 2013/21430
KARAR TARİHİ : 18.11.2013

Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi

Dava, 30.10.1982 – 05.08.1991 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık ve 01.05.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın kısmen kabulüyle, dava konusu dönemde sigortalı olarak kabul ettiği davacıya 01.12.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar vermiştir.
Hükmü, tarafların avukatlarının temyiz etmeleri üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacının avukatının temyiz itirazlarının REDDİNE;
2-)Davalı Kurum avukatının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği olarak davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanundur.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler…”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız
çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davaya konu somut olayda; davacı 1997 tarihli giriş bildirgesi ile 20.04.1982 tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olup; vergi kaydı ve Esnaf Sicil Odası kaydına dayalı olarak sigortalı olarak kabul edildiği 20.04.1982 – 07.05.1982, 07.06.1982 – 30.10.1982 tarihleri arasında ve 05.08.1991 tarihinden itibaren devam eden dönemler dışında kalan dava konusu 30.10.1982 – 05.08.1991 tarihleri arasında davacının Kilis Kasaplar ve Kebapçılar Odasında üye kaydı olduğunu ve kendi adına ve hesabına çalıştığını iddia ettiği görülmektedir.
Davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edilmediği dava konusu dönemde yürürlükte olan yukarıda açıklanan 2654 ve 3165 sayılı Kanunlarla getirilmiş düzenlemelere göre sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemelerin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden, “vergi dairesine/meslek kuruluşuna/sicile kayıtlı olmak” ile birlikte “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsurlar olup, her iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Ancak her iki şartın yada şartlardan birinin bulunmadığı ve böylece 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılığın sözkonusu olmadığı durumlarda; şayet varsa, davalı Kurum’un geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemi kapsar şekilde) herhangibir şekilde prim tahsil ederek, uzun süre bu primleri kullanması ve sigortalılığa ilişkin uzun süre umut verdikten sonra sigortalılığı iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kuralıyla bağdaşmayacak olup, bu halde, sigortalılığın geçerli olduğu sonucuna varmak gerekir.
Ne var ki; sigortalı kimse kendi hilesinden istifade edemeyeceğinden bu kuralın uygulanabilmesi için usulsüz oda / vergi / sicil kaydının sigortalının da
katılımının bulunduğu muvazaalı bir işlem sonucu oluşturulmamış olması gereklidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve E: 1997/10-578, K: 1997/758; 24.09.2003 gün ve 2003/10-489, 2003/490; E: 11.11.2009 gün ve 2009/10-412, K: 2009/510; 14.07.2010 gün ve E: 2010/21-369, K: 2010/391 sayılı kararları bu doğrultudadır.
Dosyadaki veri ve belgelere göre eldeki davada; davacıdan sonra kaydedilenlerin kayıt tarihi davacıdan daha önce olduğundan üye kayıt defterinin üye kayıt numaralarında teselsül olmaması ve ad, soyad yazımında tahrifat olması nedeniyle Kilis Kasaplar ve Kebapçılar Odası üye kaydının geçersiz olduğunun ve bu geçersiz kaydın oluşumunda bilgi ve katılımı olduğunun belirgin olması nedeniyle, açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde 30.10.1982 – 05.08.1991 tarihleri arasında davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı ve 01.10.2011 günü yürürlüğe girerek 1086 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” başlıklı 30. maddesindeki, hakimin, yargılamanın kabul edilebilir süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu, kuralı gözetilerek, dava açıldıktan sonra davacının devam eden sigortalılığı olup olmadığı araştırılarak ve gerektiğinde, varsa, fazla yaptığı prim ödemelerinin karşıladığı isteğe bağlı sigortalılık süresi belirlenerek yaşlılık aylığı bağlanması için gereken, 1479 sayılı Kanunun geçici 10. maddesi ve diğer sosyal güvenlik kanunlarında belirlenen şartların oluşup oluşmadığı belirlendikten sonra karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.