Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2012/3513 E. 2013/15041 K. 02.07.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/3513
KARAR NO : 2013/15041
KARAR TARİHİ : 02.07.2013

…….
Dava, itirazın iptali ve icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki somut olayda; hakkındaki boşanma kararı 12.01.1982 günü kesinleşen davalının, 20.12.1973 tarihinde yaşamını yitiren 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olan babası üzerinden, anılan Kanun hükümlerine göre hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla kendisine ölüm aylığı bağlanması için 04.10.1983 günü davacı Kuruma başvurduğu, Kurumun 07.02.1984 tarihinde düzenlenen yazısından, davalının 01.02.1982 tarihinden itibaren tahsis işleminin gerçekleştirilerek aylıklarının 1984/II dönemden itibaren gönderileceği davalıya bildirilmiştir. Davalının ise, 01.02.1983 – 29.02.1984 ve 22.03.1985 – 29.06.2006 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılığı bulunan ve sonrasında……müdürlüğüne yönelttiği başvuru üzerine zorunlu sigortalılığı gözetilerek 01.07.2006 tarihinden itibaren kendisine yaşlılık aylığı bağlandığı, söz konusu olguyu 2008 yılında saptayan Kurumca ölüm aylığının, 14.01.1985 – 16.06.2008 dönemi yönünden yersiz ödendiği ileri sürülen aylıkların yasal faiziyle birlikte kendisinden geri alınması için….. 2009/15126 Esas sayılı dosyası üzerinden başlatılan ilamsız takibe, davalının süresinde itiraz etmesi üzerine takibin durması nedeniyle, davacı Kurum tarafından itirazın iptali, takibin devamına ve %40’tan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemine yönelik davanın açıldığı anlaşılmakta olup, yargılama aşamasında davalı tarafından zamanaşımı definde bulunulmamıştır.
Davanın temel yasal dayanağı, 506 sayılı Kanunun ölüm sigortası hükümlerinin düzenlendiği bölümü içerisinde yer alan ve “Eş ve çocuklara aylık bağlanması” başlığını taşıyan 68’inci maddesi olup, hak sahibi kız çocukları yönünden maddenin (I) numaralı bendinde aylık bağlama koşulları açıklanmıştır. Buna göre; ölüm aylığı tahsisi için kız çocuklarının Sosyal Sigortaya, Emekli
./….

-2-
Sandıklarına tabi bir işte çalışmamaları, buralardan gelir veya aylık almamaları zorunlu olup, belirtilmelidir ki, maddede yazılı “Sosyal Sigorta” sözcüğünün ……. içine alacak şekilde anlaşılması gerekir. Diğer taraftan; hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar yönünden kanun koyucu tarafından, 09.07.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5386 sayılı Kanunun 2’nci maddesiyle 506 sayılı Kanuna geçici 91’inci madde eklenerek, 06.08.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıkların; bunların evlenmeleri,…… Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları hariç olmak üzere geri alınmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir veya aylıkların kesilme nedenleri; evlenme…..tabi çalışma, kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık alma halleri ile sınırlandırılmıştır. Madde hükmünün uygulanmasında, kuşkusuz “kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alma” kavramının yorumu ve anılan ibareye yüklenmesi gereken anlam önem arz etmektedir. Hak sahibi kız çocuğuna tümüyle zorunlu sigortalılığı üzerinden değerlendirme yapılarak gelir veya aylık bağlanması durumunda “kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alma” olgusunun gerçekleştiği belirgin olduğu gibi, tamamen isteğe bağlı sigortalılık süreleri gözetilerek gelir veya aylık bağlandığı takdirde ise madde hükmünün kapsamı dışına çıkıldığı, bir başka anlatımla bu gibi durumda ölüm aylığının kesilemeyeceği açıktır. Kız çocuğuna bağlanan gelir veya aylığın hem zorunlu, hem isteğe bağlı sigortalılık süreleri toplamına dayanması durumunda ise, ancak, ilgilinin isteğe bağlı sigortalılığının tek başına gelir veya aylık bağlanmasına yeterli gelmesi koşuluna bağlı olarak “kendi çalışmaları” kavramının varlığından söz edilemez. Eş söyleyişle; zorunlu sigortalılık süresinin dışlanması gelir veya aylık bağlanması koşulları üzerinde etkili değilse, kız çocuğuna tümüyle isteğe bağlı sigortalılık süreleri gözetilerek gelir veya aylık bağlanmış gibi kabul edilerek Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı tarafından hak sahibi sıfatıyla kendisine tahsis edilen ölüm aylığı kesilemez.
Sigortalılara veya hak sahiplerine yapılan yersiz ödemelerin ilgililerden geri alınmasının hukuki dayanak ve ilkelerine ilişkin olarak ise; 06.08.2003 günü yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 47’nci maddesi ile değişik 506 sayılı Kanunun “Sigorta yardımlarının haczedilemeyeceği, yanlış ve yersiz ödemelerin tahsili” başlığını taşıyan 121’inci maddesinin ikinci fıkrasında; yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımlarının 84’üncü maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınacağı, Kurumun genel hükümlere göre takip hakkının saklı bulunduğu açıklanmış olmasına karşın, yersiz ödeme durumunda geri verme yükümünün kapsamı belirlenmediği gibi, söz konusu Kanun içeriğinde bu konuda herhangi bir düzenlemeye de yer verilmemiştir.
../….

-3-
Bu konuda 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Yersiz ödemelerin geri alınması” başlığını taşıyan 96’ncı maddesinin birinci fıkrasında, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.” hükmü öngörülmüştür. Söz konusu Kanunun geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kuralda bulunmadığından, sonuç olarak 96’ncı madde düzenlemesinin, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması zorunlu olduğu gibi, bu konuda 818 sayılı Borçlar Kanununun, geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63’üncü maddesinin de gözetilmesi gerekmektedir. Anılan maddeye göre; haksız olarak (nedensiz) bir edinimde bulunan kimse, onun geri alınması zamanında elinden çıkmış olduğunu kanıtladığı tutar oranında ret ve geri vermekle yükümlü değil ise de, haksız edinimde bulunan, o şeyi kötü niyetle elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan ret ve geri vermeye zorunlu tutulacağını biliyor ise ret ve geri vermekle yükümlüdür. Bir başka anlatımla; iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacak, buna karşın; zenginleşen, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor ise, kötü niyetli sayılacaktır.
Ayrıca belirtilmelidir ki; 5510 sayılı Kanunun 96’ncı maddesi, sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup, zamanaşımı hükmü olarak tanımı ve yorumlanması olanaksızdır. Maddede genel hükümlere yollamada bulunulması ve Kanunun “Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans” başlığını taşıyan 97’nci ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmemiş olması, fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağına ilişkin zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümünü zorunlu kılmaktadır. Bilindiği gibi zamanaşımı defi, borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, bunu ileri süren tarafa, borcu yerine
…/….

-4-
getirmekten kaçınma yetkisi vermektedir. Bu bağlamda Borçlar Kanununun 66’ncı maddesine göre; nedensiz mal ediniminden dolayı açılacak dava, zarar gören tarafın verdiğini geri almaya hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu günden itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır. Anılan Kanunun 132’nci maddesinde, zamanaşımının işlemesine engel olan ve onu durduran sebepler sıralandığı gibi, 133’üncü maddesinde de zamanaşımını kesen olgular açıklanmıştır. Sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı bu tür davalarda öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı ise kamu kurum ve kuruluşları açısından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.09.1987 gün ve 1987/9-68 Esas, 1987/618 Karar numaralı ilamında da vurgulandığı gibi, o kurum ve kuruluşların dava açma konusunda yetkili kılınan kişi veya organlarının verdiğini geri almaya (istirdada) hakkı olduğunu öğrendiği tarihtir.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalı olarak çalışan davalıya, anılan Kanun hükümlerine göre ölüm aylığı bağlanamayacağı belirgin olup, sonrasında bu çalışmasını bitirmesine karşın, zorunlu sigortalılığına dayalı olarak kendisine davacı Kurumca yaşlılık aylığı tahsis edilen davalının söz konusu Kanun hükümleri gereğince, ölüm aylığına yine hak kazanamayacağı açıktır. Şu durumda; ölüm aylığı tahsisi aşamasında düzenlenen beyan ve taahhüdü gözetilerek 5510 sayılı Kanunun 96’ncı değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin şartları irdelenerek hüküm kurulması gerekirken, davanın reddine dair hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 02.07.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

……