Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2012/18872 E. 2013/11845 K. 30.05.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/18872
KARAR NO : 2013/11845
KARAR TARİHİ : 30.05.2013

Mahkemesi :İş Mahkemesi

KARAR

Dava, rucüan alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davalı işverene ait işyerinin atölye bölümündeki şasenin yerleştirilmesi sırasında elinin şase tabanı ile triko arasında kalması sonucu gerçekleşen iş kazasında sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalı tarafından işverene karşı … (1.) İş Mahkemesi’ne açılan … Esas – 2011/912 Karar sayılı tazminat davasında hazırlanan bilirkişi raporunda, kazanın gerçekleşmesinde işverenin %100 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği, sigortalıya yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle uğranılan Kurum zararının tahsili için açılan işbu rücu davasının yargılamasında düzenlenen ve hükme dayanak kılınan raporda ise işverene %70 oranında kusur yüklenip sigortalının da %30 oranında kusurunun bulunduğunun belirtildiği anlaşılmakta olup, mahkemece, sigortalının gerçek zararı saptanmaksızın ilk peşin değer gözetilerek istem aynen hüküm altına alınmıştır.
506 sayılı Kanunun 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” ibareleri, 21.03.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 23.11.2006 gün ve … Esas – 2006/106 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiş, buna göre, sigortalı veya hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (gerçek zarar = dış tavan) tutarı ile sınırlı olan Kurumun rücu alacağı, iptal sonrasında, kanundan doğan, kendine özgü, sigortalı veya hak sahiplerinin hakkından bağımsız, basit rücu hakkına dönüşmüştür.
Diğer taraftan 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin birinci fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 506 sayılı Kanunun 26. maddesindeki ibareler, kanun koyucu tarafından 21. maddeye aynen yerleştirilmekle, buna göre, sigortalı veya hak sahipleri tarafından açılan tazminat davasında kesinleşen kusur raporunun, Kurumca açılacak rücu davası bakımından da benimsenmesi, sonrasında, gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak maddi zarar karşılaştırması yapılıp, düşük (az) olan tutarın, sorumluların kusur oranı toplamına uygulanarak hüküm kurulması gerekmektedir.
506 ve 5510 sayılı Kanunlardaki farklı düzenlemeler karşısında, rücuan tazminat davalarının öncelikle yasal dayanağının saptanması zorunlu olup, bunun için de anılan 26. ve 21. maddelerin zaman bakımından uygulanması konusu irdelenmelidir. Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesine ilişkin mevzuatımızda genel bir hüküm bulunmamakta ise de, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve kanunlara karşı güveni sağlamak, kanun koyucunun keyfi davranış ve tasarruflarını önlemek için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre özellikle hukuk güvenliği dikkate alındığında, Özel Hukuk ve Kamu Hukuku alanında kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır, o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir. Şu durumda rücuan tazminat davaları bakımından; 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 01.10.2008 tarihi öncesinde gerçekleşen kaza ve olaylara uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gibi, maddenin, yukarıda sıralanan istisnai durumlar kapsamında değerlendirilemeyeceği de açık olduğundan, 01.10.2008 gününden önce meydana gelen kaza ve olaylara 506 sayılı Kanunun 26. maddesi, anılan tarihten itibaren gerçekleşen kaza ve olaylara ise 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi uygulanmalıdır.
Anılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; 18.11.2008 tarihinde gerçekleşen iş kazası üzerine açılan davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi olup, … İş Mahkemesi’nde görülen tazminat davasında verilen… Esas – 2011/912 Karar sayılı hükmün kesinleştiği saptandığı takdirde söz konusu dosyadaki kusur raporu
benimsenerek yöntemince gerçek zarar hesabı yaptırılıp yukarıdaki ilkeler kapsamında elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu, anılan gereklilikler yerine getirilmeksizin karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davalıya geri verilmesine, 30.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.