Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2011/18843 E. 2012/2699 K. 20.02.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/18843
KARAR NO : 2012/2699
KARAR TARİHİ : 20.02.2012

Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, … prim borçlarından dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davaya konu olayda; idari para cezası ile … aylar arasındaki döneme ilişkin dava dışı şirketin prim borçlarından dolayı 6183 sayılı Yasa uyarınca 2007/10199 sayılı takip dosyası ve bu dosya ile birleştirilen muhtelif takip dosyalarından icra takibi yapıldığı, idari para cezasına konu 2007/10199 sayılı takipten ödeme emrinin davacıya 29.05.2007 tarihinde tebliğ edildiği, birleştirilen takiplerden ise ödeme emri tebliğ edilmeksizin haciz işlemine geçildiği, eldeki davanın 10.09.2009 tarihinde açıldığı, davacının şirkette %50 pay sahibi ve temsil ve ilzama yetkili şirket müdürü olduğu ve bu payını 07.01.2007 tarihli devir sözleşmesi ile devrettiği, anılan devir işleminin 31.01.2007 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan 6183 sayılı Yasanın 58. maddesinin 1. fıkrasında “Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir.” hükmü mevcut olup, anılan düzenlemedeki süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Hal böyle olunca, idari para cezasına yönelik borçtan dolayı, davacıya … sayılı takip dosyası üzerinden kurumca tanzim edilen ödeme emrinin 29.05.2007 tarihinde tebliğ edilmesi, davacının ise ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren 7 günlük hak düşürücü süreyi geçirdikten sonra iş bu davayı açmış olmasına, takip kesinleştikten sonra menfi tespit davası açılmasına anılan Yasa hükümlerinin cevaz vermemiş bulunmasına göre, …sayılı takip dosyası üzerinden idari para cezasının tahsili için tanzim edilen ödeme emrine yönelik açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
2-Davacının sorumluluğunun kapsamının belirlenebilmesi için, mahkemece öncelikle, Ticaret Sicil Müdürlüğünden şirket ana sözleşmesi ve tüm kayıtlar celp edilmeli, davacının şirkette temsil ve ilzama yetkili müdür sıfatının başladığı ve bittiği tarihler tereddütsüz olarak belirlenmelidir.
Davacının anılan şirkette temsil ve ilzama yetkili olduğu tarihler arasındaki döneme yönelik, prim alacaklarına ilişkin olarak 506 sayılı Yasanın 80. maddesi ile getirilen özel nitelikteki düzenlemenin davanın yasal dayanağı olduğu nazara alınmalıdır. Bu maddeye göre, sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar. Bu özel düzenleme karşısında, davacının temsil ve ilzama yetkili olduğu tarihler arasındaki dönemde şirketin borçlarından işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı anılan yasa gereğidir. Ancak, davacının, şirket müdürlüğünden istifa ettiğinin belirlenmesi halinde hangi tarihte istifa ettiği araştırılarak, şirketin prim borcundan müteselsilen sorumlu olan üst düzeydeki yönetici ve yetkililerin borcun haklı nedenle ödenemediği savunmasında bulunabilecekleri ve haklı nedenin varlığı halinde prim borcundan dolayı Kuruma karşı işverenle birlikte mütesesilen sorumlu tutulamayacakları gözetilerek, şirketteki temsil ve ilzam yetkisinin kalktığı tarihe kadar 506 sayılı Yasanın 80. maddesi kapsamında, davacının sorumluluğu irdelenerek, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Davacının şirkette temsil ve ilzama yetkisinin kalktığı tarih ile şirket pay devrinin ilan edildiği tarihlerin farklı olması ve bu tarihler arasındaki döneme yönelik prim borcunun varlığı halinde, bu döneme yönelik davanın yasal dayanağının 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi olduğu gözetilmelidir. Limited şirket ortaklarının sorumluluğunu düzenleyen anılan maddede, “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” hükmü öngörülmüş iken, öngörülen istisnaları dışında 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki 04.06.2008 tarih 5766 sayılı Kanun ’un 3. maddesi ile, 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde yer alan “Şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı maddeye “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahısların devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu olurlar. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde fıkralar eklenmiştir.
Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 6183 sayılı Kanunun 3. maddesine yapılan ekleme ile; Tahsil edilemeyen amme alacağı teriminin: “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”; Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı teriminin ise: “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,” ifade edeceği belirtilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece, davacının şirkette temsil ve ilzama yetkisinin kalktığı tarihten pay devrinin ilan tarihine kadar tahakkuk eden prim borçlarından sorumluluğun varlığı bu çerçevede değerlendirilmeli, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde, davacının limited şirkette hangi tarihlerde ne kadar paya sahip olduğu, alacağın şirketin mal varlığından tahsil imkanı bulunup bulunmadığı açıklıkla belirlendikten sonra, elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.02.2012 gününde oy birliğiyle karar verildi.