Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2010/9719 E. 2012/504 K. 17.01.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/9719
KARAR NO : 2012/504
KARAR TARİHİ : 17.01.2012

Dava, 506 sayılı Yasanın 9, 10 ve 26. maddeleri kapsamında rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalı .. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve… tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 14.07.2004 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir ile yapılan ödemelerden oluşan sosyal sigorta yardımlarının 506 sayılı Yasanın 9, 10 ve 26. maddeleri uyarınca tahsili istemine ilişkindir.
1-Somut olay incelendiğinde;…… 2004/117 E. 2007/19 K. sayılı dosyasında ….. ölümü üzerine yapılan yargılama sonucunda yapılan bilirkişi incelmesi neticesinde 5/8 oranında kusurlu olduğu anlaşılan..’un cezalandırılmasına karar verilmiştir.
…. Mahkemesi’nin 2004/52 E. sayılı hak sahipleri tarafından açılan maddi manevi tazminat dosyası incelendiğinde; davacıların ….ve ……olduğu, davalıların …. ve …. olduğu, yargılama sırasında yapılan bilirkişi incelmesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda …… Şirketinin kazanın oluşumunda % 80 ve kazalı işçinin %20 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği ve mahkemece bu kusur oranları esas alınarak davalı ….. yönünden, davanın reddine, diğer davalı yönünden kusuru oranında davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Borçlar Kanununun, ceza hukuku ile, medeni hukuk arasında münasebet başlıklı 53. maddesine göre, “Hakim, kusur olup olmadığına … karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza
mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.”
Bu hükümden çıkan genel sonuç, hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen “hükümlülük” kararı ile bağlı olmasıdır. Şüphe yoktur ki, bu kararın “kesin nitelikte” bir karar olması gerekir. Bu durumda, halledilmesi gereken sorun, bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir. Başka bir anlatımla, ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle, maddi olguların saptanması, bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin, yada, kusurlu hareketin var olup olmadığı, varsa, kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zarar miktarının ne olduğu söz konusudur.Saptanacak maddi olgulara göre ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde “bu kusurun” suç teşkil edip etmeyeceğinin taktirinin, Ceza Hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
Diğer taraftan, saptanacak her kusurlu hareketin hukuki yönden sorumluluk gerektirdiği de söylenemez……. yönünden suç teşkil etmeyen “kusur” halinin, genel anlamda Medeni Hukuk yönünden sorumluluğu gerektirebileceği de açıktır. Bu nedenle; hukuk hakiminin “…kusur mevcut olup olmadığına …” karar verebilmesi için ceza hükmü ile bağlı olmayacağı ilkesinin sebebi ortadadır. Bu ilkenin tabii sonucu olarak da, kusur derecesinin takdiri ve bundan doğacak “… zarar miktarının tayini…” hususlarında da hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı ilkesinin nedeni yasada kabul edildiği şekilde açıktır.
Ne var ki, ceza mahkemesi kendine has usuli kurallar nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir.Bu nedenle, ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal, Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralında doğal bir sonucudur. Nitekim ,bu husus Yargıtayın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır. Şu halde, hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup, orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değildir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; mahkumiyet kararı olan ve davaya konu iş kazasında bir miktar kusur verilmesi yasal gereği bulunan davalı ….. kusur oranının belirlenmesinin yerine getirilebilmesi için öncelikle …..Mahkemesinin 2004/117 E -2007/19 K sayılı dosyası getirtilmesi ve iş kazasının meydan geldiği alanda (iş güvenliği) uzman olan bilirkişiden alınacak rapor sonrası yapılacak değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
2-506 sayılı Yasanın 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı Kanunun 2.maddesi ile değiştirilen ve 08.09.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 9. ve 10.maddeleri hükmüne göre, davalı işverenin rücu alacağından sorumluluğu için, işe
giriş bildirgesinin sigortalının işe başlatılmasından önce verilmiş olması ve zararlandırıcı sigorta olayının da işe giriş bildirgesinin Kuruma verilmesinden sonra meydana gelmemesi gerekir. Aynı yasanın 9.maddesi hükmüne göre, inşaat işyerlerinde işe başlatılacak kimseler için ,işe başlatıldığı gün, Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilen işyerlerinde ise, en geç bir ay içerisinde işe giriş bildirgesinin verilmiş olması gerekir.
Davalı işyerinin, 02.12.2003 tarihinde, kanun kapsamına alındığı, iş kazasının 14.07.2004 tarihinde meydana geldiği, davalı işveren firma tarafından , taahhütlü posta yoluyla gönderilen sigortalı…..ait sigortalı işe giriş bildirgesinin 19.07.2004 tarihinde Kurum kayıtlarına intikal ettiği ve söz konusu işe giriş bildirgesinin yasal süresi içerisinde verilmediği anlaşılmaktadır
Dosya içeriğinden 506 sayılı Yasanın 9 ve 10.madde koşullarının oluştuğu anlaşılmakla beraber ; mahkemece, müteveffa işçinin kaza tarihinde ilk olarak davalıya ait işyerinde işe başladığı gerekçesiyle 10 .madde sorumluluğunun söz konusu olmayacağına karar verilmesi ,usul ve yasaya aykırı olup,bozma nedenidir
Mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda inceleme yapılarak, elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum ve davalı …….. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan……. iadesine, 17.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.