Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2010/13435 E. 2012/2955 K. 21.02.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/13435
KARAR NO : 2012/2955
KARAR TARİHİ : 21.02.2012

Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava , 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca rücuan tazminat davasıdır.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava konusu somut olayda;davacı Kurumun, sigortalı …’in 25.06.2002 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu yaralanması nedeniyle yapılan masrafların tahsilinin istenildiği,davalı işverenin ise sigortalının iş kazası geçirmediği ve haksız açılan davanın reddine karar verilmesin, talep ettiği görülmüştür.
Mahkemece;davalı şirkete işçi olarak çalışan sigortalının rahatsızlığı sebebiyle, davacı kuruma ait hastanede tedavi gördüğü ve kurumca kendisine sağlık yardımı yapıldığı hususunda ihtilaf bulunmadığı,ancak sigortalının davalıya ait iş yerinde herhangi bir iş kazası geçirmediği ve sigortalının tedavi gördüğü hastalığın yaptığı iş ile bağlantılı olmadığı kanaatiyle davanın reddi yönünde hüküm tesis edildiği anlaşılmıştır.
Davacı Kurumun , olayın iş kazası olduğı yönündeki iddiası karşısında, öncelikle, bu hususa ilişkin çekişmenin giderilmesi gereklidir.
YHGK’nın, 13.10.2004 gün ve … sayılı kararında da belirttiği üzere, hangi olayın iş kazası olduğunun saptanmasında başvurulacak yasal dayanakların ve uygulanacak ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır.
Hemen ifade edilmelidir ki, “iş kazası” yasada tanımlanmamış; ancak bir kazanın hangi “hal ve durumlarda” iş kazası sayılacağı “yer ve zaman” koşullarıyla sınırlanarak belirtilmiştir.
Konuya ilişkin yasal düzenleme, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “İş Kazası ve Meslek Hastalığının Tarifi” başlıklı 11. maddesinde yer almakta ve bu maddenin iş kazasına ilişkin (A) fıkrasında aynen;
“A) İş kazası aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla,
c) Sigortalının, Işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında” denilmektedir.
Açıklanan bu madde hükmüne göre, iş kazası; maddede sayılı olarak belirtilmiş hal ve durumlardan herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
Gerek uygulama ve gerek öğretide açıkça kabul edildiği ve madde metninden de anlaşıldığı üzere bu maddede sayılan haller örnekleme niteliğinde değil, sınırlayıcı niteliktedir. Bu hallerden birine girmeyen sigorta olayı iş kazası sayılamaz. Sayılan bu hallerin birlikte gerçekleşme koşulu bulunmayıp, herhangi birinin gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir.
Eş söyleyişle, iş kazası hukuksal nitelikte bir olay olup, bu olayın yukarıda açıklanan yasa maddesinde sınırlandırılan ve belirtilen hallerden herhangi birinin oluşmasıyla ortaya çıkması gerekir.
Yeri gelmişken, iş kazasının unsurları üzerinde de kısaca durulmalıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir: kazaya uğrayan 506 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılmalı; bu sigortalı bir kazaya uğramalı ve uğranılan kaza 506 sayılı Kanunun yukarıda ayrıntısı açıklanan 11. maddesinin (A) fıkrasında sayılan hal ve durumlardan birinde meydana gelmeli; sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan bir olay biçiminde gerçekleşmeli; bu olay ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır.
Hemen ifade etmek gerekir ki, yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “uygun illiyet (nedensellik) bağı” olup, bu da yasanın aradığı hal ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı halde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır.
Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hale uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir.
Davacı Kurumun iş kazası olarak nitelediği somut olayda, sigortalının davalı işyerinde tozaltı kaynakçası olarak çalıştığı,gece vardiyasında çalışırken, ön imalat kısmında 20metre uzunluğunda hazırlanmış bulunan çelik kolonlarına yaklaşık 5 metre uzunluğunda 70 cm eninde 5 cm kalınlığında olan ve 200 kg ağırlığındaki çelik sac levhaların tavan vinci ile çevirmeleri gerekirken,vinçler dolu olduğu için elle çevirmeye çalıştıkları sırada ağırlığın etkisiyle kısmi felç geçirecek şekilde yaralanması şeklinde meydana geldiği belirtilmiştir.
28.11.2006 tarih … sayılı … raporu ile; meydana gelen iş kazası sonucunda, davalı işverene %25, sigortalıya %75 nispetinde kusur izafe edildiği görülmüştür.
Yapılacak değerlendirmede; somut olayın gerçekleşme şekli sigortalıdan, iş yerindeki çalışma arkadaşlarından sorularak kazanın iş kazası olup olmadığı hakkındaki irdelemenin, sigorta müfettişi raporundaki değerlendirme de gözetilerek hiçbir şüphe ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde resen araştırılıp çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 21.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.