Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2008/20148 E. 2010/5412 K. 13.04.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/20148
KARAR NO : 2010/5412
KARAR TARİHİ : 13.04.2010

Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremez durumuna giren durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca tazminine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ile, davalılardan… avukaları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalının temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26.maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26.maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, 506 sayılı yasaya dayalı olarak işverenler aleyhine açılan rücuan tazminat davalarında; süregelen mevcut uygulama dışında, herhangi bir etkileşim ve değişim öngörülmediğinden, Borçlar Kanununun 332/I maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/I maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıldır.
Zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp 506 sayılı Kanununu 26/2 maddesi ile Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen bir ve on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerekir.
Zamanaşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı yasada zamanaşımının (özel olarak) düzenlenmediğigözetildiğinde; genel hükümler çerçevesinde zarara ve faile ıttıla tarihinden itibaren zamanaşımının başlayacağının kabulü gerekir.
Somut olayda; 09.06.1999 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucunda; failin belirlenmesinin ceza davasının kesinleşmesi sonucunda mümkün olmasına, 3. kişi konumunda olan davalılar … ve … hakkında açılan ceza davasının derdest olup, kesnleşmemiş olmasına ve dava tarihi itibariyle bir ve on yıllık sürelerin geçmemiş bulunmasına göre; alacağın zamanaşımına uğramadığının kabulü gerekirken, yazılı şekilde davalı gerçek kişiler yönünden zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması, isabetsiz bulunmuştur.
Kabule göre; zamanaşımı def’inin borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiği, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada ise, borçluların her birinin borcun tamamından tek başına sorumlu olduğu bu nedenle de, zamanaşımı def’inin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğuracağına, diğer borçlular yönünden hüküm ifade etmiyeceğine göre; zararlandırıcı olayda davalıların toplam % 75 kusur oranı dikkate alınarak işveren şirketin rücu alacağından sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, işverenin %65 kusur karşılığının hüküm altına alınmış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 13.04.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.