Yargıtay Kararı 10. Ceza Dairesi 2020/6446 E. 2020/4602 K. 30.09.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/6446
KARAR NO : 2020/4602
KARAR TARİHİ : 30.09.2020

Adalet Bakanlığı’nın, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanık … hakkındaki İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli, 2019/270 esas ve 2019/610 sayılı kararının kanun yararına bozulması istemi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 24/01/2010 tarihli ihbar yazısı ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı.
Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
A-)Konuyla İlgili Bilgiler:
1- Şüpheli … hakkında, 24/01/2012 tarihli kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu nedeni ile, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/03/2012 tarihli, 2012/28518 soruşturma, 2012/19280 esas ve 2012/10180 sayılı iddianamesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/1-2,53 ve 54. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı,
2- İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 21/03/2013 tarihli ve 2012/487 esas, 2013/ 344 sayılı kararı ile, 5560 sayılı Kanun ile değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/2. maddesi uyarınca sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın 09/04/2013 tarihinde itiraz edilmeden kesinleştiği ve infazı için Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderildiği,
3- Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 23/08/2013 tarihli ve 2013/11010 DS sayılı çağrı yazısının doğrudan mernis adresine tebliğe çıkarıldığı, 20/09/2013 tarihinde mernis adresinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği, müdürlüğe başvurmaması nedeniyle İnfaz İşlemleri Değerlendirme Komisyonunca dosyanın kapatılmasına karar verilerek 10/12/2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına iade edildiği,
4- İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/07/2014 tarihli, 2013/1026 esas ve 2014/786 sayılı kararı ile sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 6545 sayılı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7/2 ve aynı Kanun’un 68. maddesi ile değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/9. maddesi gözetilerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıllık denetim süresi belirlenmesine karar verildiği, kararın 09/09/2014 tarihinde itiraz edilmeden kesinleştiği,
5-Sanığın 5 yıllık denetim süresi içerisinde, 03/11/2018 tarihinde işlediği konut dokunulmazlığını ihlal suçundan Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/04/2019 tarihli, 2018/773 esas ve 2019/329 sayılı kararı ile; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK 51. madde uyarınca cezanın ertelenmesine karar verildiği, kararın 29/04/2019 tarihinde kesinleştiği,
6-İhbar üzerine, kanun yararına bozma istemine konu İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli ve 2019/270 esas, 2019/610 sayılı kararı ile, hükmün açıklanmasına, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın sanığın savunmasında bildirdiği adrese değil doğrudan MERNİS adresine tebliğe çıkarıldığı, 17/09/2019 tarihinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği, 25/09/2019 tarihinde istinaf edilmeden kesinleştiği,
Anlaşılmıştır.
B-)Kanun Yararına Bozma İstemi:
Kanun yararına bozma istemi ve ihbar yazısında;
“Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde kabul etmek veya bulundurmak ve kullanmak suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/2. maddesi uyarınca sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına dair İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 21/03/2013 tarihli ve 2012/487 esas, 2013/344 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, adı geçen sanığın yükümlülüğünü ihlal etmesi üzerine anılan suçtan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/07/2014 tarihli ve 2013/1026 esas, 2014/786 sayılı kararın 09/09/2014 tarihinde kesinleşmesini takiben, sanığın denetim süresi içerisinde 03/11/2018 tarihinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle hükmün açıklanması ile sanığın 5237 sayılı Kanun’un 191/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli ve 2019/270 esas, 2019/610 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre, İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/07/2014 tarihli ve 2013/1026 esas, 2014/786 sayılı kararı ile 6545 sayılı Kanun’un 65. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 7/2. maddesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmiş ise de, sanık hakkında İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/07/2014 tarihli kararı öncesinde İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 21/03/2013 tarihli ve 2012/487 esas, 2013/344 sayılı kararı ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulandığının anlaşılması karşısında, 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrasının olayda uygulanma imkânının bulunmadığı, ancak 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre takdiren hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebileceği, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesi kapsamında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyeceğinden, sanık hakkında uygulanan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve hükmün açıklanmasına ilişkin de aynı maddede yer alan düzenlemelerin geçerli olacağı nazara alınarak yapılan incelemede,
Sanık hakkında İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 21/03/2013 tarihli tedavi ve denetimli serbestlik kararı gereğince, sanık hakkında denetimli serbestlik tedbirine başlanabilmesi için 10 gün içinde müracaat etmesine dair Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 23/08/2013 tarihli ve 2013/11010 DS sayılı çağrı yazısının 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca sanığın mernis adresine doğrudan tebliğ edilerek kesinleştirildiği anlaşılmakta ise de;
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. madde ve fıkrasının, “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, öncelikle bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise mernis adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerektiği gözetilmeksizin, sanık hakkındaki söz konusu Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 23/08/2013 çağrı yazısının doğrudan mernis adresine tebliğe çıkartıldığı, dolayısıyla yapılan tebligatın geçerli sayılamayacağı ve denetimin başlamadığı cihetle, mahkemesince kamu davası hakkında durma kararı verilerek yükümlü hakkında hükmolunan denetimli serbestlik kararının infazının sonucunun beklenilmesinin gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmemiştir.” denilerek İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli ve 2019/270 esas, 2019/610 sayılı kararının 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması istenilmiştir.
C-) Konunun Değerlendirilmesi:
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanık … hakkında “Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan yapılan yargılama sonucunda, İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 21/03/2013 tarihli ve 2012/487 esas, 2013/344 sayılı kararı ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/2. maddesi uyarınca sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği,sanığın yükümlülüğünü ihlal etmesi üzerine İstanbul (kapatılan) 27. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/07/2014 tarihli ve 2013/1026 esas, 2014/786 sayılı kararı ile, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 6545 sayılı Kanun’un 85.maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7/2 ve aynı Kanun’un 68.maddesi ile değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191/9.maddesi gözetilerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5.maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın 09/09/2014 tarihinde kesinleşmesini takiben, sanığın denetim süresi içerisinde 03/11/2018 tarihinde işlediği konut dokunulmazlığını ihlal suçu nedeniyle cezalandırılması ve mahkemesine ihbarda bulunulması üzerine İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli ve 2019/270 esas, 2019/610 sayılı kararı ile; hükmün açıklanmasına, sanığın 5237 sayılı Kanun’un 191/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,anlaşılmıştır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. madde ve fıkrasının, “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, öncelikle bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise mernis adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerektiği gözetilmeksizin, Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 23/08/2013 tarihli çağrı yazısı doğrudan sanığın MERNİS adresine tebliğe çıkartılmasının usulsüz olduğu, ancak; kanun yararına bozma istemine konu İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli ve 2019/270 esas, 2019/610 sayılı kararının sanığın savunmasında bildirdiği ve gerekçeli karar başlığında da yer alan Çırpıcı Mahallesi Çimen sokak 50/3 Zeytinburnu/İstanbul adresi yerine doğrudan MERNİS adresi olan Emek Mahallesi 202. sokak 16/1 Kozaklı/Nevşehir adresine tebliğe çıkarıldığı, gerekçeli kararın 17/09/2019 tarihinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği, 25/09/2019 tarihinde istinaf edilmeden kesinleştirildiği, doğrudan MERNİS adresine yapılan karar tebliğinin geçerli sayılamayacağı, bu nedenle kanuna yararına bozma istemine konu kararın usulüne uygun şekilde kesinleşmediği anlaşıldığından kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
D-)Karar:
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli ve 2019/270 esas, 2019/610 sayılı kararının doğrudan sanığın MERNİS adresine tebliğe çıkartıldığı, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. maddesi düzenlemesine aykırı şekilde doğrudan sanığın MERNİS adresine yapılan karar tebliğinin geçerli sayılamayacağı, bu nedenle kanun yararına bozma istemine konu kararın usulüne uygun şekilde kesinleşmediği anlaşıldığından; İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2019 tarihli ve 2019/270 esas, 2019/610 sayılı kararına ilişkin kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın adı geçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine,
30/09/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.