Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2023/901 E. 2023/1862 K. 29.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/901
KARAR NO : 2023/1862
KARAR TARİHİ : 29.03.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Ret

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı, kayden maliki olduğu 752 parsel sayılı taşınmazdaki payını aleyhine yapılan icra takipleri nedeniyle güvendiği … … isimli şahsa tapuda satış gibi göstererek devrettiğini, bu kişinin … isimli kişiye borcu olmadığı halde senet düzenleyerek borçlandığını, taşınmazın daha sonra icra yoluyla satışa çıkarılarak açık artırma sonucu …’a ihale edildiğini, … tarafından da amca oğlu davalı …’a devredildiğini, bu kişiler hakkında emniyeti suistimal, tefecilik, çete kurmak suçlarından ceza davası açıldığını ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP
Davalı, tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Menderes Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 05.11.2010 tarihli ve 2009/459 Esas, 2010/564 Karar sayılı kararıyla; davacının kendi muvazaasına dayanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Dairenin 08.12.2011 tarihli ve 2011/12531 Esas, 2011/12571 Karar sayılı kararıyla; “İddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davada çekişmeli taşınmazdaki payın alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla dava dışı …’e temlik edildiği, sonra cebri icra ve satışlara konu edildiği iddia edildiğine göre, ilk işlem itibariyle olayda inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Bu tür bir davada, iddianın kanıtlanması için yazılı delil gerekir ise de, yemin ve ikrar gibi delillerin de iddiayı kanıtlamaya yeteceği gibi, yazılı delil başlangıcı gibi delillerin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, inançlı işlemin varlığının kabul edilmesi halinde sonraki ellerin el ve işbirliği içinde bulunup bulunmadığının TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının değerlendirilmesi, bu arada İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 2008/470 Esas sayılı ceza davasının inançlı işlemin varlığı yönünden delil oluşturabileceğinin gözetilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmiş olması doğru değildir.” gerekçeleriyle bozulmuştur.

B. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 19.12.2019 tarihli ve 2012/191 Esas, 2019/475 Karar sayılı kararı ile; taşınmazın inançlı işlem ile devredildiği hususunda davacı tarafça yazılı delil sunulmadığı, ceza dosyası ile de inançlı işlemin varlığının ispat edilemediği, davacı tarafça yemin deliline dayanılmadığı, tüm bu hususlar göz önüne alındığında davacı tarafça iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı ve ailesinin taşınmaz üzerinde seracılık yaptıklarını ve taşınmazda ikamet ettiklerini, davacının piyasaya çok sayıda borcu bulunduğunu, dava konusu taşınmazını da hacizlerden kurtarmak için kayın biraderinin bacanağı olan … …’ya, borçlarından kurtulduktan sonra geri almak şartı ile güvenerek ve inanarak 09.12.2005 tarihinde devrettiğini, … …’nun, davacının babasını daha sonra taşınmazı devrettiği …’ın işyerine götürdüğünü ve bu kişiden davacının babasının faizle para aldığını, ancak … …’nun daha önce …’dan faizle aldığı borçlarının silinmesi karşılığında bu kişiye senet verdiğini, …’in bilerek senedi ödemediğini, danışıklı yapılan işlemler ile …’e emaneten devrettiği taşınmazın … tarafından başlatılan icra takibi sonucu satıldığını ve taşınmazın alacağına mahsuben …’a ihale edildiğini, …’ın da daha sonra bu taşınmazı akrabası olan davalı …’a devrettiğini, … ile … ve …’ın tüm bu işlemlerde el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini, bu kişilerin davacının şikayeti ile tefecilik suçlarından ceza aldıklarını, ancak ceza zamanaşımı nedeni ile davanın düştüğünü,davacının maliki olduğu dava dışı 167 parsel sayılı taşınmazını da aynı tarihte … …’ya devrettiğini, bu taşınmaz üzerinde Ziraat Bankasına ait ipotek bulunduğunu, bu taşınmazın da … tarafından 3. kişiye satıldığını, buradan gelen para ile davacının babasının kredi borcunun kapatıldığını, bu durumların taşınmazların inançlı işlem ile devredildiğini gösterdiğini, davacının dilekçesinde her türlü yasal delile dayandığını, bu durumda davalıya ve … …’ya usulüne uygun yemin teklif edilmediğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.     

2. İlgili Hukuk
1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

Bu sözleşme, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya …, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak …; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak … veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK’nın 26. ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

Anılan 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme … olduğu da şüphesizdir.

2. TMK’nın 1023 üncü maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”, 1024 üncü maddenin birinci fıkrasında; “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz.” 1024 üncü maddenin ikinci fıkrasında; “Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.” 1024 üncü maddenin üçüncü fıkrasında; ise “ Böyle bir tescil yüzünden ayni … zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.

3. Değerlendirme
1.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının maliki olduğu 167 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payı ile dava konusu 752 parsel sayılı 5.220,00 m2 miktarlı tarla vasıflı taşınmazdaki 3720/5220 payını üzerindeki ipoteklerle yüklü olarak 09.12.2005 tarihinde dava dışı … …’ya satış suretiyle temlik ettiği, dava dışı … tarafından … … aleyhine İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2006/4418 Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığı,kesinleşen icra neticesinde davaya konu 752 parsel sayılı taşınmazdaki 3720/5220 payın cebri icra yoluyla alacağına mahsuben 02.03.2007 tarihinde …’a ihale edildiği ve 13.03.2007 tarihinde taşınmazın … adına tescil edildiği, 10.01.2008 tarihinde taşınmazın 1500/5220 payının … tarafından Maliye Hazinesi’nden satın alındığı ve …’ın taşınmazın tamamına malik olduğu, …’ın da 25.01.2008 tarihinde taşınmazı satış suretiyle davalı …’a temlik ettiği, davacı … ve babası … … tarafından dava dışı …, … … ve davalı … aleyhine tefecilik suçundan dolayı İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına verilen şikayet dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma sonucunda şüpheliler …,… … ve … hakkında İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/470 Esas sayılı dosyası ile kamu davası açıldığı, Menderes Asliye Ceza Mahkemesinde de … … aleyhine tefecilik suçlaması nedeniyle ayrı bir kamu davası açıldığı, her iki davanın İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/470 Esas sayılı dosyasında birleştiği, yargılama sonucunda sanıklar hakkında mahkumiyetlerine yeterli kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden şüphe sanıklar lehine yorumlanarak, beraatlerine karar verildiği, anılan kararın katılanlar ve Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 27.06.2018 tarihli ve 2016/7603 Esas, 2018/4801 Karar sayılı kararı ile sanıklar hakkında verilen beraat kararı bozularak, kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

2. Somut olayda; taşınmazı davacıdan temlik alan ilk el konumundaki dava dışı … …, hakkındaki tefecilik suçlaması nedeniyle İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/470 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sırasında yaptığı savunmasında “müştekileri komşuları olduğu için tanıdığını, işlerinin bozulması nedeniyle müşteki … … adına kayıtlı bir taşınmazı icra takibinden kurtulması için devraldığını, bu yeri borcuna karşılık olarak … Belen’in Menderes’te oturan bir kimseye 120,000,00 TL’ye sattığını, kendisinin de taşınmazı kayden devrettiğini, diğer taşınmazı 2004 veya 2005 yıllarında 30.000,00 TL’ye parasını ödeyerek satın aldığını, iddia edildiği gibi, her iki taşınmazı da hatıra binaen devralmadığını, 2004 yılının 7. ayında …’dan 30.000,00 TL borç aldığını, ancak bu borcu ödeyemediği için müşteki …’dan satın almış olduğu taşınmazı icra takibi nedeniyle icra yoluyla …’a devrettiğini, müştekilerin …’dan borç para aldıklarını duyduğunu” beyan etmiş, ancak … …, hakkındaki tefecilik suçlaması nedeniyle Menderes Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/532 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sırasında 06.07.2009 tarihli celsede mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde; “ Ben …’ı tanımaktayım, … ve …’ı sonradan tanırım, şikayetçiler benden para almışlardı, bunun karşılığında da iddianameye konu iki gayrımenkulü üzerime geçirdiler, benim de …’a borcum vardı, bu mallar üzerimden alındı.” şeklinde beyanda bulunduğu, dava dışı … …’nun her iki beyanı arasında çelişki olduğu, 06.07.2009 tarihli celsede mahkeme huzurunda verdiği beyanından, çekişmeli taşınmaz ile ilgili olarak davacı … ile arasında inançlı işlem yapıldığı olgusunu kabul ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereği inançlı işlem iddiasının ispatı ancak yazılı delil ile mümkün ise de, davalının bu konuda hâkim huzurunda zapta geçirilmiş ikrar niteliğindeki beyanının da 6100 sayılı HMK′nın 188/1. maddesi uyarınca ispat sonucunu doğuracağı kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, ilk el olan dava dışı …’e anılan temliklerin inançlı işlem gereği yapıldığı anlaşılmaktadır. Soruşturma evrakları, ceza dosyaları ve tüm dosya içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde, taşınmazın halen davacının kullanımında bulunduğu, ilk el olan …’ten taşınmazı icra yolu ile temlik alan …’ın ve …’dan da temlik alan son kayıt maliki davalı …’ın akraba olup birbirlerini tanıdıkları, el ve işbirliği içerisinde birlikte hareket ettikleri, bu durumda son kayıt maliki davalı …’ın durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olup, TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.

3. Hâl böyle olunca, dava konusu taşınmazda, davacının temlik ettiği pay oranı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazının kabulüyle, hükmün 6100 sayılı Yasa’nın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

29/03/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.