Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2023/3628 E. 2023/4617 K. 19.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/3628
KARAR NO : 2023/4617
KARAR TARİHİ : 19.09.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/180 E., 2019/387 K.
DAVA TARİHİ : 16.06.2015
HÜKÜM : Ret

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacının temyiz istemi üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemizce, temyiz incelemesi yapılmak üzere dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmiş, Hukuk Genel Kurulunca, direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğuna karar verilmiş, karara karşı davacının karar düzeltme istemi de reddedilerek davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Dairemize gönderilmiştir.

Dairemizce, kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı …, eşinin ölümü üzerine geride kendisi ile eşinin ilk evliliğinden olan çocukları dava dışı … … ve … …’in mirasçı olarak kaldığını, dava konusu 118 ada 35 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payının kendi adına kayıtlı olduğunu, 1/2 payın ise tüm mirasçılara eşinden intikal ettiğini, ancak diğer mirasçılar ile anlaşamadığını, bu arada davalı … ile tanıştığını, bekâr olduğunu söyleyen davalı ile evlenmek amacıyla arkadaşlık kurduğunu ve oturduğu evle ilgili olarak sorun yaşadığını, diğer mirasçıların kendisini evden çıkarmak istediklerini ona anlattığını, davalı …’nin de evlenmek istediğini, kendisini hiç yalnız bırakmayacağını, ev meselesinde de diğer mirasçıların paylarını satın alması için yardım edeceğini söyleyerek güven ortamı yarattığını, bankadan kredi çekmesini istemesi nedeniyle Lapseki Ziraat Bankası Şubesinden kredi çekip davalı …’ye verdiğini, mirasçıların evi kendisine devretmeye yanaşmadıklarını, …’nin de “Evin tamamını ben alayım. Sen de hisselerini bana devret. Sonrasında sana geri devredeyim” dediğini, bunun üzerine mirasçılar …, … ve kendisinin hisselerini davalı …’ye satış suretiyle devrettiklerini, …’nin aldığı para ile … ve …’e paylarının karşılığını ödemesine rağmen evi kendisine devretmediğini ve satışa çıkardığını, davalı …’un evi görmek için geldiğini, bu sırada evin gerçek sahibi olduğunu ve …’nin kendisini kandırdığını ona anlattığını, daha sonra …’nin isteği üzerine tapuya da gittiğini, evi satın alan davalının İstanbul’da yaşadığını ve kendisinin bu evde oturmasına müsaade ettiğini, ancak devirden sonra, …’nin taşınmazı önce oğlu davalı …’a devredip ondan aldığı vekâletname ile davalı …’ye sattığını öğrendiğini, okuma-yazma bilmemesinden faydalanan …’nin kendisini dolandırdığını, evini kaybettiği gibi kredi borcu ile de karşı karşıya kaldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı …, iddiaların tümüyle gerçek dışı olduğunu, taşınmazın satışı için internet ilanını görüp davacı ile tanıştığını, uzun yıllar tır şoförlüğü yaptığını ve yatırım amacıyla evi satın almak istediğini, davacının, kendisine tek malik olmadığını, başka mirasçıların da olduğunu söylediğini, kendisinin öncelikle davacıya ait yarı payı 50.000,00 TL karşılığında satın aldığını, bu paranın yaklaşık 17.000,00-18.000,00 TL’lik kısmını banka kanalı ile ödediğini, ilgili dekontun Lapseki Ziraat Bankası Şubesinden temin edilebileceğini, daha sonra diğer mirasçılarla görüştüğünü, evi toplamda 95.000,00TL bedelle satın aldığını, tapu müdürlüğünde davacı da dahil olmak üzere tüm mirasçılara 15.000,00’er TL ödediğini, ancak mevcut parasının yeterli olmadığını ve evi almak için oğlu dava dışı Ümit Yavaş’tan kredi çekmesini istediğini, Ümit’in Soma Ziraat Bankası Şubesinden 30.000,00 TL kredi çekip verdiğini, kredinin ödenmesi hususunda tereddüt yaşanınca taşınmazı diğer oğlu davalı …’a devrettiğini, davacının evde kiracı olarak kalmak istemesi nedeniyle aralarında kira sözleşmesi yaptıklarını, evin üst katının boş olduğunu ve farklı tarihlerde bu evde 3-4 gün kadar kaldığını, bunun dışında davacı ile bir gönül ilişkisinin bulunmadığını, bedelini ödediği evi satmak için internete ilan verdiğini ve taşınmazı oğlundan aldığı vekâletname ile davalı …’ye sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı …, diğer davalı …’nin oğlu olduğunu ancak ayrı evlerde yaşadıklarını ve özel hayatlarını birbirleriyle paylaşmadıklarını, bu nedenle davacıyı tanımadığını, tır şoförü olan ve 2000 yılından beri ailesi ile samimi bir ilişkisi bulunmayan babası …’nin kendisi ve dava dışı kardeşi Ümit’in yanına gelerek annesiyle barışmak ve yeniden nikah kıymak istediğini, bu nedenle yeni bir iş bulması gerektiğini söyleyerek maddi yardım istediğini, bunun üzerine ağabeyi Ümit’in bankadan 30.000,00 TL kredi çekerek babasına verdiğini, ne zaman iş kuracağını sorduklarında ise yatırım amaçlı ev aldığını söylediğini, buna inanmamaları üzerine evin tapusunu krediye teminat olması amacıyla kendisine verdiğini, yaklaşık 4-5 ay sonra eve müşteri bulduğunu söyleyerek aldığı vekâletname ile evin satışını yaptığını, evin kendi adına devri sırasında davacıya ait olduğunu bilmediğini, tapuda babası adına kayıtlı olduğundan kayıtlara güvendiğini, herhangi bir kötü niyetinin ve dava konusu olaylarla ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

3. Davalı …, taşınmazın satılık olduğunu internette yapılan ilanda gördüğünü ve ilanı yapan davalı …’yi telefonla arayarak görüştüğünü, evin kendisine ait olduğunu ve satmak istediğini beyan etmesi nedeniyle Lapseki’ye eşiyle birlikte giderek satışa konu evi gezip gördüğünü, ancak davacının kendisini arayarak evin sahibi olduğunu, … tarafından evlenmek vaadi ile kandırıldığını söylemesi nedeniyle geri döndüklerini, daha sonra …’nin kendisini arayarak evin satışını yapmak için çağırdığını, kendisinin de davacıyı arayarak tapuya gelmesini istediğini ve tapu işlemlerinin birlikte yapıldığını, satış bedelini bankadan çekerek …’ye verdiğini, satıştan sonra hep birlikte gittikleri bir lokantada yemek yediklerini, yemekten sonra …’nin evlenmek amacıyla davacıya bir alyans satın alarak ona taktığını, birlikte evlerine giderek akşam yemeği de yediklerini, bu sırada …’nin satışı vekâletname ile yaptığını anladığını, davacıyı evlenme vaadiyle dolandırdığını satış yapıldıktan sonra öğrendiğini belirtmiş; 04.11.2015 tarihli ön inceleme duruşmasında açılan davayı kabul ettiğini, dava konusu taşınmazı davalı …’den aldığını, taşınmazın davacı adına tescilini kabul ettiğini ancak kendi üzerine düşen payın tarafına verilmesini beyan etmiştir.

III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 24.03.2016 tarihli ve 2015/125 E., 2016/139 K. sayılı kararı ile; davacının kendisine ait olan 1/2 payı diğer mirasçılardan kaçırmak amacıyla davalı …’ye devrettiği, taşınmazın daha sonra davacıya devredileceği yönündeki muvazaa iddiasının ancak yazılı delille ispat edilebileceği, ne var ki muvazaaya dair yazılı bir belgenin sunulmadığı, davacının hile ile iradesinin sakatlandığı iddiası yönünden ise; davalı …’nin taşınmazın kendisine devredildiği 20.09.2013 tarihinden bir gün önce davacının hesabına 23.600,00 TL para gönderdiği, bu hususun banka dekontu ile sabit olduğu, eksik kalan bedel yönünden satıcının yasal yollara müracaat ederek tahsilini sağlayabileceği, ödeme yapılmamasının tapu iptal ve tescilin hukukî nedenini teşkil etmeyeceği, ayrıca davacı okuma yazma ve imza atmayı bilmediğini savunarak davalı tarafça sunulan kira sözleşmesinden haberdar olmadığını, altındaki imzanın kendisine ait bulunmadığını iddia etmiş ise de davacının Lapseki Ziraat Bankası Şubesinden kullandığı 20.12.2013 tarihli 19.000,00 TL tutarlı krediye ilişkin belgelerde el yazısı ve imzasının bulunduğu, bu imza ile kira sözleşmesinde yer alan imzanın ilk bakışta büyük benzerlik gösterdiği, dolayısıyla kira sözleşmesinden haberdar olduğu kanaatine varıldığı, bunlar dışında davacının taşınmazın davalı …’ye satılmasına kadar davalı … ile birlikte hareket ettiği, satış sırasında hazır bulunarak satış bedelinin davalı …’ye verilmesine rıza gösterdiği, tüm bu nedenler karşısında iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizin 19.06.2019 tarihli ve 2016/10770 E., 2019/3915 K. sayılı kararı ile; “…Dava, niteliği itibariyle kamu düzeni ile ilgili bulunmadığına ve davada taraf olmayan kişilerin haklarını etkilemeye yönelik bir istek de içermediğine göre, yukarıdaki düzenlemeler gözetilmek suretiyle davalı …’nin kabul beyanına değer verilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, kayıt maliki davalı …’nin kabul beyanı gözetilerek davanın kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Direnme Kararı
Mahkemenin 06.11.2019 tarihli ve 2019/180 E., 2019/387 K. sayılı kararı ile; davalının şarta bağlı olarak davayı kabul ettiği, bunun ise gerçekte bir sulh teklifi niteliğinde olduğu, davalı …’nin şarta bağlı olarak yaptığı açık olan kabul beyanının kesin bir hükmün hukukî neticelerini doğuracak şekilde yorumlanmasının hatalı olduğu, kaldı ki mahkemece, huzurda yapılan beyanının davalıya açıklattırma yoluna da gidilmediği, davalının beyanı işlem iradesi açısından değerlendirildiğinde kayıtsız şartsız bir kabule ilişkin olmadığı, sonuç olarak davalı tarafından taşınmaz için ödediği bedelin kendisine ödenmesi şartına bağlı olarak yapılan kabul beyanına kayıtsız şartsız bir kabul beyanı olarak değer verilemeyeceği gibi sulh teklifi olarak nitelendirilmesi gereken beyanın davacı tarafından kabul edildiğine ilişkin bir beyanın da dosyaya yansımadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

C. Direnme Kararının Temyizi
Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

D. Temyiz Sebepleri
Davacı, direnme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, okuma yazmasının olmadığını, davalı …’nin davayı kabul etmesi nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, kabul beyanının şarta bağlı olmadığını, davalı …’nin dava konusu evi satın almadan önce evin davalı …’ye değil kendisine ait olduğunu bildiğini ileri sürerek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

E. Hukuk Genel Kuruluna Gönderme Kararı
Dairemizin 02.07.2020 tarihli ve 2020/663 E.,2020/3438 K. sayılı kararı ile; Mahkemece verilen direnme kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

F. Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunun 04.10.2022 tarihli ve 2020/1-464 E., 2022/1234 K. sayılı kararı ile; “…Davalı … 04.11.2015 tarihli ön inceleme duruşmasına bizzat katılarak; “Şu an yazılı olarak mahkemenize cevap dilekçesi sunuyorum, içeriğini tekrar ederim, ben açılan davayı kabul ediyorum ben dava konusu taşınmazı …’tan aldım taşınmazın davacı adına tescilini kabul ediyorum ancak kendi üzerime düşen payın tarafıma verilmesini talep ederim” şeklinde beyanda bulunmuş ve bu beyanının altını imzalamıştır. Görüleceği üzere davalı beyanının son kısmında “ancak” diyerek, kendi üzerine düşen payın tarafına verilmesi koşulu ile davayı kabul etmiştir. Kendi üzerine düşen pay ifadesiyle neyi kastettiği açık olmadığı gibi bu husus mahkemece davalıya sorularak açıklatma yoluna gidilmemiştir. Kabul beyanının kesin hüküm gibi sonuç doğurması için açık ve koşulsuz yapılması gereği karşısında, davalının bu ifadeyle kastettiği şeyin mahkemece yorumlanarak sonuca gidilmesi mümkün değildir. Tutanağa geçirilen bu beyandan davalının gerçek amacının kayıtsız ve şartsız olarak davayı kabul etmek olduğu açıkça anlaşılamadığı gibi aynı gün mahkemeye sunduğu cevap dilekçesi içeriğinde de davayı kabul ettiğine ilişkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Bu durumda koşula bağlanmış kabul ile davanın sona erdiğini söylemek mümkün değildir….Bu durumda, yerel mahkemece kayıtsız ve şartsız yapılmadığından davalının kabul beyanına hukuken değer verilemeyeceği gerekçesiyle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir…” gerekçesi ile davacının davanın reddine ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Dairemize gönderilmiştir.

G. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, hile hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6098 sayılı … Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36 ncı maddesinin birinci fıkrası, 4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun (TMK) 1023 üncü ve 1024 üncü maddeleri.

3. Değerlendirme
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 118 ada 35 parsel sayılı taşınmazın ½ payı davacı …, ½ payı eşi …adına kayıtlı iken, davacı …’in taşınmazdaki payının tamamını 20.09.2013 tarihinda davalı …’ye satış suretiyle temlik ettiği, …’in 17.09.2011 tarihinde ölümüyle adına kayıtlı ½ payın mirasçıları olan eşi davacı … ile ilk eşinden olma dava dışı çocukları … ve …’e intikal ettiği, mirasçıların taşınmazdaki intikalen gelen paylarının tamamını 26.12.2013 tarihinde davalı …’ye satış suretiyle temlik ettikleri, …’nin taşınmazın tamamını 14.04.2014 tarihinde oğlu olan davalı …’a, …’un da vekil kıldığı babası davalı … aracılığıyla 23.09.2014 tarihinde diğer davalı …’ye devrettiği, tapuda arsa niteliğinde olan taşınmazın üzerinde bodrum ve iki kattan oluşan meskenin yer aldığı, devir tarihinde taşınmazın tamamının 114.380,00 TL olduğunun keşfen saptandığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; hile, bir sözleşmenin yapılması sırasında hileye uğrayan tarafın iradesinin; yapılan sözleşmenin sağlayacağı fayda ve konusu bakımından gerçeğe aykırı olmayan bazı yönlerin varmış gibi veya gerçekten başka türlü gösterilerek birleşmesinin sağlanmasıdır. Eğer, bu irade açıklamasını sağlayıcı dolanlı işlemler olmamış ve gerçek durum bilinmiş olsaydı, iradesini açıklayan kişinin o sözleşmeyi yapmaya yanaşmayacağı muhakkak olan durumlarda, hilenin varlığı ispat edilmek şartı ile irade birleşmiş olmasına rağmen o sözleşme hukukça var sayılmaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 12.02.1972 tarihli ve 11-694 Esas, 84 Karar sayılı kararı.)

Somut olayda, davacı dava konusu taşınmazda eşi …ile birlikte ikamet etmekte iken eşi …’in ölümü üzerine üvey çocuklarıyla taşınmazda paydaş hale geldiği, üvey çocukları ile anlaşamamaları nedeniyle onların kendisini evden çıkartmak istemelerinden tedirgin olduğu, davalı …’nin kendisinden sekiz yaş büyük olan davacının bu durumundan ve duygusal boşluğundan yararlanıp onunla yakın ilişki içerisine girdiği, davacının taşınmazını satmasını gerektirir bir nedenin bulunmadığı, davalı …’nin önce taşınmazın yarı payını davacıdan, daha sonra taşınmazın geriye kalan payını davacı ve üvey çocuklarından temlik aldığı, taşınmazı alım gücünün olmadığı gibi satış bedelini ödediğini de ispatlayamadığı, ayrıca bedeller arasında da açık fark bulunduğu, davalı … tarafından davacının banka hesabına 19.09.2013 tarihinde gönderilen 23.600,00 TL paranın hileli işlemi gizlemek amacını taşıdığı, davacının hem taşınmazdaki payını satıp hem de satıştan iki gün önce 24.12.2013 tarihinde bankadan 19.000,00 TL kredi temin etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi bu durumun, davalı …’nin taşınmazdaki diğer paydaşlara verdiği satış parasının bir kısmının davacının satıştan önce temin ettiği kredi ile karşılandığını gösterdiği, davalı …’nin taşınmazın tamamını temlik aldıktan sonra davacıya kiraladığını savunmasına rağmen kendisinin de kabulünde olduğu üzere farklı tarihlerde gelip taşınmazda kaldığı, ilçede emlakçılık yapmakta olan davacı tanığının davalı …’nin taşınmazı satmak istediğini, taşınmaz bedelinde davacıyla anlaşacaklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Saptanan maddi olgular ve toplanan tüm deliller yukarıda değinilen ilkelerle birlikte incelenip, değerlendirildiğinde, davalı …’nin davacının taşınmazdaki paylarını hileli davranışlarla edindiği sonucuna varılmaktadır.

Öte yandan, davalı …’un davalı …’nin oğlu olması, son kayıt maliki olan davalı …’nin ise eşi ile birlikte taşınmazı satın almadan önce görmeye gittiklerinde davacı tarafından uyarıldığını, davacının evlenme vaadiyle dolandırıldığını satış yapıldıktan sonra öğrendiğini, taşınmazın davacı adına tescilini kabul ettiğini beyan etmesi karşısında, davalılar … ve …’nin temlikin hileli olduğunu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olduklarını, böylelikle TMK’nın 1023 üncü maddesinin korumasından yararlanamayacaklarını göstermektedir.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,

Peşin yatırılan harcın yatırana iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

19.09.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.