Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2023/1009 E. 2023/1202 K. 01.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/1009
KARAR NO : 2023/1202
KARAR TARİHİ : 01.03.2023

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tapu iptali ve tescil-bedel davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; tapu iptali ve tescil talebi yerinde görülmediğinden reddine, tazminat talebinin davalı … yönünden reddine, davalı … yönünden kabulü ile 6.556.000,00 TL tazminatın dava tarihi olan 10.07.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’tan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı ve davalılardan … vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı, adına kayıtlı 1196 ada 1, 1237 ada 2, 10144 ada 44 ve 2146 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak davalı eski eşi …’u vekil tayin ettiğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak bu taşınmazları şimdiki eşinin annesi olan davalı …’e devrettiğini, kandırıldığını öğrenince vekili azlettiğini, satış bedelini istediğini, ancak davalı tarafından oyalandığını, öte yandan satış bedelinin gerçek değerin altında olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tescil, olmazsa faiziyle birlikte bedel talebinde bulunmuştur.

II. CEVAP
Davalı …, dava değerine itiraz etmiş, taşınmazları iyi niyetle satın aldığını, taşınmazların aslında diğer davalı …’a ait olduğunu, dava dışı oğlu ile olan ticari ilişkileri nedeniyle borca mahsuben adına tescil edildiğini; davalı …, taşınmazların evveliyatında inançlı işlem ile davacı adına tescil edildiğini, vekaletnamenin satış için verildiğini, davacının temliklerden haberdar olduğunu, eldeki davanın kötü niyetli olarak açıldığını, satış işleminin davacının bilgisi ve isteği dahilinde yapıldığını, bedelini de aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
… 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.02.2019 tarihli ve 2017/321 E., 2019/92 K. sayılı kararıyla; vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 04.09.2019 tarihli ve 2019/655 Esas, 2019/613 Karar sayılı kararıyla; davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılmasına ve tapu iptal tescil isteğinin reddine, davacının talebiyle bağlı kalınarak 20.000,00 TL’nin satış tarihi olan 10.12.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı vekilden tahsiline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. İlk Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı … temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 13.01.2021 tarihli ve 2019/4338 E, 2021/110 K. sayılı kararı ile “…Davalı …’un dava konusu taşınmazların gerçekte kendisine ait olduğu için devir işlemlerini yaptığını belirterek inançlı işlem savunmasında bulunduğu görülmektedir. Gerçekten de, davalı …’un inançlı işlemin varlığını ispat etmesi halinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasından bahsedilemeyeceği açıktır. Davalı … bu savunmasını ispat açısından dosyaya yazılı bir delil sunmamışsa da delil listesinde yemin deliline dayandığı görülmektedir. Ne var ki; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından anılan savunmanın başka bir dava konusunu teşkil edeceği gerekçesiyle bu savunmaya itibar edilmeden sonuca gidilmesi hatalı olmuştur. Hal böyle olunca; davalı vekil …’un dava konusu taşınmazlara yönelik inançlı işlem savunmasına ilişkin yemin delilinin hatırlatılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi” gereğine değinilerek karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 28.04.2021 tarihli ve 2021/286 E., 2021/631 K. sayılı kararıyla; davalı …’in iyi niyetli olduğu gerekçesiyle tapu iptal tescil isteğinin reddine, vekaletnamenin satış için verildiğinin anlaşıldığı, davacının Savcılıktaki dosyada davalı vekilden 100.000,00TL alacağı olduğu yönünde beyanının bulunduğu, vekilin bu bedeli ödediğini ispatlayamadığı, vekilin öncesinde taşınmazları inançlı işlemle davacıya devrettiği savunmasının eldeki davada dinlenme olanağının bulunmadığı, davalı … vekilinin yemin deliline dayanmadığını beyan ettiği gerekçesiyle, davacının bedele ilişkin talebi yönünden davacının talebiyle bağlı kalınarak 20.000,00 TL’nin satış tarihi olan 10/12/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı vekilden tahsiline karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı … temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 20.09.2021 tarihli ve 2021/2088 E., 2021/4358 K. sayılı kararıyla; “…. davacının soruşturma dosyasındaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre vekaletin davalı …’a satış iradesiyle verildiği ve bu iradeye uygun olarak kullanıldığı, başka bir ifadeyle vekilin taşınmazları vekil edenin iradesine uygun olarak sattığı, ne var ki taşınmazların satış bedellerinin vekil edene ödendiğinin ispat edilemediği anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekilin, vekil edeni zararlandırdığı sonucuna varıldığından, taşınmaz bedelinden sorumlu tutulması doğrudur. Bu nedenle davalı … vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine. Ne var ki, davacı dava dilekçesinde taşınmazların tapularının iptali ile adına tescilini, olmazsa taşınmaz bedellerinin davalılardan tahsilini talep etmiştir. Her ne kadar Mahkemece dava dilekçesinde dava değeri olarak gösterilen değer esas alınarak karar verilmiş ise de, Mahkemece dava tarihi itibariyle taşınmazların değerinin keşfen belirlendiği ve tamamlama harcı yönünden adli yardım isteği kabul edildiği için bedele ilişkin ıslah ya da talep açıklattırılmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, taşınmazların keşfen belirlenen bedelinin vekil olan davalı …’dan tahsiline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

D. Bölge Adliye Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 13.04.2022 tarihli ve 2021/124 E., 2022/542 K. sayılı kararıyla; davacı tarafın tapu iptali ve tescil talebi yerinde görülmediğinden reddine, tazminat talebinin davalı … yönünden reddine, davalı … yönünden kabulü ile 6.556.000,00 TL tazminatın dava tarihi olan 10.07.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’tan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılardan … … vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde, dava konusu uyuşmazlık hakkında daha önce verilen Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2019/4338 E., 2021/110 K. sayılı kararında “Somut olaya gelince; davalı …’un dava konusu taşınmazların gerçekte kendisine ait olduğu için devir işlemlerini yaptığını belirterek inançlı işlem savunmasında bulunduğu görülmektedir.” tespitinin yer aldığını, davalı …’un inançlı işlem gibi davranarak vekalet görevini kötüye kullandığı ve temyiz konusu 10144 ada 44 no.lu parselde kayıtlı taşınmazı kayınvalidesi diğer davalı … adına devrettiğinin sabit olduğunu, davalı … ve diğer davalı … arasında gerçek bir satış olduğunu gösterir ödeme belgesi gibi hiçbir delilin bu zamana kadar sunulamadığını, davalı …’in diğer davalı …’un 1. derecede kayın hısımı olduğu göz önüne alındığında da vekaletin kötüye kullanıldığının açık olduğunu, halen davalı … üzerine kayıtlı olan 10144 ada 44 no.lu parselde kayıtlı taşınmaz yönünden tapu iptali talebinin de kabulü gerekirken, reddine karar verilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2.Davalı … vekili temyiz dilekçesinde, davacının, davalı müvekkiline vekaletname verme sebebini 17.12.2014 tarihli … Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu ifadesinde beyan ettiğini, bu ifadenin resmi belge niteliğinde mahkeme dışı ikrar olduğunu, ifadesinde davacının, davalı müvekkilinin taşınmazların satışı sonucu satış bedellerinden elde edilecek 100.000 TL’yi davacıya verme ve üç çocuğun bakımı borcunu üstlenmeyi teklif etmesi üzerine kendi üzerinde kayıtlı bulunan ama davalı müvekkili ile ortak olduğunu ikrar ettiği malların idaresi için davalıya vekaletname vermeye karar verdiğini belirttiğini, aralarındaki karşılıklı irade uyuşmasıyla oluşmuş sözlü sözleşme neticesinde tarafların borç ve edimlerini kararlaştırdıklarını, ancak yargılamanın önceki safhalarında da beyan edildiği üzere, söz konusu taşınmazların aslen davacıya ait olmadığını, müvekkiline ait iken emaneten müvekkili tarafından davacıya devredildiğini, davalının davacıya ifa etmeyi taahhüt ettiği yükümlülükleri yerine getirmemiş olmasının, var olduğunu ortaya koyduğumuz sözlü sözleşmenin ihlali kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ve bu doğrultuda bu sözleşmenin ihlali sebebiyle doğan zararın tazmininin Bölge Adliye Mahkemesi kararında hükmedildiği gibi taşınmaz bedellerinin toplamı olarak değil, yüklenilmiş olan 100.000 TL üzerinden olması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği … ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda … ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’da benzer alanda … ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Vekil ile sözleşme yapan kişi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, vekil ile sözleşme yapan kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozma kararına uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozma kararına uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı ve davalılardan … vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 99,20 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan, 335.880,36 TL bakiye onama harcının da temyiz eden davalı …’tan alınmasına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

01.03.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.