Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/744 E. 2022/3128 K. 14.04.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/744
KARAR NO : 2022/3128
KARAR TARİHİ : 14.04.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 16/11/2021 tarihli ve 2018/522 Esas – 2021/446 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde taraflarca temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, mirasbırakanları…’ın Kamal Köyü sınırları içerisindeki taşınmazlarını oğullarına satıp devretmek amacıyla Samsun 4. Noterliğinin 23/03/2000 tarih 6172 yevmiye no.lu vekaletnamesi ile dava dışı…’ü vekil tayin ettiğini, adı geçenin de tevkil yetkisine istinaden Samsun 4. Noterliğinin 29/03/2000 tarih 6751 yevmiye no.lu vekaletnamesi ile dava dışı …’yi yetkili kıldığını, dava dışı vekil …’nin, mirasbırakanın dava dışı bir kısım taşınmazdaki paylarını, kendileriyle birlikte davalı …’a eşit olarak devrettiğini, ancak mirasbırakanın paydaşı olduğu dava konusu 1826 parsel sayılı taşınmazın yalnızca davalı …’a devredildiğini, dava dışı vekil ile davalı …’ın işbirliği içinde hareket edip, mirasbırakan ile kendilerinin haberleri yokken bu devir işlemini gerçekleştirdiklerini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, daha sonra davalı …’ın, dava konusu taşınmazı dava dışı …’a, onun da bilahare davalı …’ın oğlu olan diğer davalı …’a muvazaalı olarak satış yoluyla devrettiğini, dava konusu taşınmazın kendileriyle birlikte davalı … adına eşit şekilde kayıtlı olduğunu düşündüklerinden dava konusu taşınmaz üzerine ev yapmaya başladıklarını, sonradan taşınmazın yalnızca davalı …’a devredildiğini öğrendiklerini ileri sürerek, dava konusu 1826 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile mirasbırakan…’ın mirasçıları adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalılar; davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu taşınmazın davalı … adına kayıtlı olduğunu, davalı … ile ilgisi bulunmayıp, davalı … yönünden husumet nedeniyle davanın reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazda mirasbırakandan yalnızca 1/3 pay geçtiğini, 2/3 payın ise mirasbırakanın kız kardeşlerinden edinilmiş olup, çekişmeye konu edilemeyeceğini, dava dışı vekilin aynı vekaletnamelere dayalı olarak davacılara da taşınmaz devrettiğini, ancak davacıların kendilerine devredilen taşınmazları satıp parasını harcadıktan sonra kötüniyetli olarak eldeki davayı açtıklarını, vekalet görevinin kötüye kullanılmasından söz edilemeyeceğini belirterek, davanın reddini savunmuşlar; davalılar vekili aşamalarda, mirasbırakanın, muris muvazaası yolu ile erkek çocuklarına taşınmazlarını devretmek istediğini, muvazaalı olarak vekili marifetiyle devir yaptığını ve 4 erkek çocuk adına taşınmazların tescil edildiğini, kızların da muris muvazaasına dayalı olarak ayrı bir dava açtıklarını, tarafların birlikte anlaşarak muris muvazaası yaptıklarını beyan etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02/02/2015 tarihli ve 2013/250 Esas – 2015/45 Karar sayılı kararıyla; dava dışı vekil …’ye verilen vekaletname ile davacılar adına da bir kısım taşınmaz devirlerinin yapıldığı, davacıların, aynı vekâletname ile davalı adına yapılan tescil işleminde vekâletnamenin hile ile alındığını beyan ederek davalılara yapılan temlik işleminin iptalini istemelerinin hakkın kötüye kullanılması olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 17/09/2018 tarihli ve 2018/1024 Esas – 2018/12388 Karar sayılı kararıyla; “…davacılar, mirasbırakandan davalı …’a yapılan temlikin vekil … tarafından vekalet görevinin kötüye kullanılarak yapıldığını ileri sürerek, mirasbırakan… mirasçıları adına tescil istekli eldeki davayı açmışlardır. Mirasbırakanın ölüm tarihine göre terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu açık olup, davada tüm mirasçıların yer almasının zorunlu olduğu tartışmasızdır… Hal böyle olunca, davanın tüm mirasçılar adına açıldığı gözetilerek, davaya katılmayan mirasçıların olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK’nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilcinin davaya dahil edilerek temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş; bozma kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmamıştır.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen karar
Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/11/2021 tarihli ve 2018/522 Esas – 2021/446 Karar sayılı kararıyla; Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında, dava dışı mirasçılar …, …, … ve … Mahkemeye sunmuş oldukları dilekçelerle davaya muvafakat ettiklerini bildirmişler; Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, aynı vekaletnameler ile mirasbırakanın dava dışı kız kardeşlerinin, dava dışı taşınmazlarda devredilen paylarıyla ilgili, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak eldeki davanın taraflarına karşı açtıkları iptal tescil davasının kabulle sonuçlanıp kesinleştiği, davacıların ve davalı …’ın vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilerek taşınmazları devir aldıkları, dava dışı vekil tarafından aynı vekaletnamelere istinaden davacılara da taşınmaz devirleri yapıldığı halde, davacıların, davalıya devredilen dava konusu taşınmaz yönünden vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmalarının hakkın kötüye kullanılması olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraflar temyiz isteminde bulunmuşlardır.
5. Temyiz Nedenleri
5.1. Davacılar vekili temyiz itirazlarında:
Mirasbırakanın taşınmazlarının davacılar ile davalı …’a devredilmesi amacıyla vekaletname verdiğini, mirasbırakana ait 18 parça taşınmazın davacılar ile davalı …’a devrinin vekaletle gerçekleştiğini, ancak dava konusu 1826 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakanın iradesine aykırı olarak hatta mirasbırakandan ve davacılardan gizlenerek daha sonraki bir tarihte davalı …’a devredildiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını davacıların bilmelerinin mümkün olmadığını, dava dışı vekilin dava konusu 1826 parsel sayılı taşınmazı eşit şekilde davacılar ile davalı …’a devretmesi gerekirken yalnızca davalı …’a devrettiğini, davalı …’ın da dava konusu taşınmazdaki hisseyi dava dışı …’a, onun da davalı …’ın oğlu olan davalı …’a devrettiğini, tanık olarak dinlenen …’ın, satış işlemlerini bedelsiz yaptığını beyan ettiğini, davacılar ile mirasbırakanın, dava konusu taşınmazın 4 erkek kardeşe eşit devredildiğini düşündükleri için bu taşınmaza dört katlı ev yapmak istediklerini, davalı …’ın kendisinin ayrı evi olduğunu beyan etmesi üzerine davacıların üç katlı bina yapmak üzere inşaata başladıklarını, mirasbırakanın ölümünden sonra ve inşaat ruhsatı için Belediyeye gittiklerinde durumu öğrendiklerini, davacı tanık beyanlarıyla da iddianın ispatlandığını, davacıların hisseleri olmayan taşınmaz üzerine ev yapmalarının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dava dışı vekilin davalılarla işbirliği içinde hareket ettiğini, davalıların kötüniyetli olduklarını, davanın kabulü gerektiğini, mirasbırakandan geçen taşınmazlar içerisinde dava konusu taşınmazın en değerli taşınmaz olduğunu, hatta mirasçı kızların Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/348 esas sayılı dosyasında, eldeki davanın taraflarına karşı muris muvazaasına dayalı iptal tescil davası açtıklarını, davalıların ise o davada, dava konusu 1826 parsel dışındaki diğer parseller yönünden davayı kabul ettiklerini, zira bu tek parselin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle davalı …’a tescilinin sağlandığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
5.2. Davalılar vekili temyiz itirazlarında:
Davanın reddinin doğru olduğunu ancak mirasbırakanın taşınmazlarını sadece oğulları arasında taksim etmek amacı ile oğullarıyla fikir birliği içinde ortak hareket ederek 3. bir kişiye vekaletname verdiğini, mirasbırakanın amacının kızlara taşınmazlardan pay vermemek olup, davacı ve davalı tarafın da kızların pay almasını engellemek amacıyla hareket ettiklerini, mirasbırakanın, muvazaayı gerçekleştirmek için vekaletname verdiğini, vekilin de mirasbırakanın iradesine uygun olarak devirleri yaptığını, herkesin kendi adına ne kadar taşınmaz tescil edildiğini bildiğini, muris muvazaasından ve vekaletnamenin kullanımından hem mirasbırakanın, hem de tarafların haberdar olduklarını, davacıların kendi adlarına tescil edilen taşınmazları satıp parasını harcadıktan sonra davalı …’ın elinde kalan taşınmaza ortak olmaya çalıştıklarını, bu nedenle vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını ortaya attıklarını, vekilin, vekil edenin iradesine uygun hareket ettiğini, Yerel Mahkemenin, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı şeklindeki gerekçesinin hatalı olduğunu, murisin muvazaayı gerçekleştirmek için işlemleri vekili eliyle yürüttüğünü, o nedenle vekalet görevinin kötüye kullanıldığı şeklindeki gerekçenin hatalı olduğunu, ancak gerekçe hatalı olsa da davanın reddine karar verildiği için kararın bu yönden onanması gerektiğini, ancak davacıların davayı açarken kötüniyetli olduklarını, ortak muvazaa yapmalarına rağmen eldeki davayı açtıklarını, vekaletnamenin davacıların bilgisi dahilinde olduğunu, HMK’nin 329. maddesine göre kötüniyet tazminatına hükmedilmesi ve ayrıca disiplin para cezasına da karar verilmesi gerektiğini, vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını, zira davacıların talebinin taşınmazın tamamına yönelik olduğunu, oysaki dava konusu taşınmazda muristen yalnızca 1/3 pay geçtiğini, 2/3 payın ise murisin dava dışı kardeşlerinden geçtiğini, davanın reddine karar verildiğine göre taşınmazın tamamının değeri üzerinden davalılar yararına vekalet ücreti taktiri gerekirken 1/3 pay esas alınarak hükmedilmesinin doğru olmadığını, bu yönde davacıların talebi olmadığı halde 1/3 payın esas alındığını, davacıların hiçbir aşamada 1/3 pay iptal edilsin demediklerini, taşınmazın tamamının değeri üzerinden davalılar lehine 21.159,52 TL nispi vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken 1/3 payı üzerinden 8.667,80 TL vekalet ücretine hükmedildiğini, bu yönden kararın düzeltilmesi gerektiğini, davacılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına karar verilmesi gerektiğini, taşınmazın 2/3 payı yönünden davalı … hakkında husumetten ret kararı verilmesi ve husumetten ret nedeniyle davalı … lehine ayrıca maktu vekalet ücreti verilmesi gerektiğini, ancak her iki davalı yönünden de ortak ret sebebi ile tek vekalet ücretine hükmedildiğini, davalıların yargılama giderlerinden müşterek müteselsil sorumlu olmaları gerektiğini, hükmün düzeltilerek onanmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tüm mirasçılar adına tescil istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.2.2. Öte yandan; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK) 6. maddesine göre, “ Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırıdğı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ( HMK) 190. maddesine göre, “ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
6.3. Değerlendirme
Kararın (IV/2.) no.lu paragrafında yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak ve özellikle TMK’nın 6. maddesi ile HMK’nın 190. maddesi uyarınca iddianın ispatlanamadığı gözetildiğinde, davanın reddine karar verilmiş olması bu gerekçeyle ve sonucu itibarıyla doğrudur.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; tarafların yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, hükmü temyiz eden taraflardan harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/04/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.