Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/7260 E. 2022/8408 K. 22.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/7260
KARAR NO : 2022/8408
KARAR TARİHİ : 22.12.2022

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : KADINHANI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine temsilcisi tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun vekalet ücreti yönüyle yerinde olduğu gerekçesiyle, İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, hüküm Dairemizin 14.10.2021 tarihli ve 2021/3152 Esas, 2021/5596 Karar sayılı kararıyla bozulmuş, bozma üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, Dairemizin bozma kararına direnilmesine karar verilmiş, karar davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı … vekili dava dilekçesinde özetle; dava konusu 223 ada 12 parsel sayılı taşınmazın ilk malikinin … olduğunu, İbrahim’in taşınmazı 1960 yılından 1998 yılına kadar malik sıfatıyla zilyet ettiğini ve daha sonra taşınmazı …’a satarak zilyetliğini devrettiğini, İbrahim’in de taşınmazı 1998 yılından 2008 yılına kadar malik sıfatıyla zilyet ettikten sonra …’ye satıp zilyetliğini devrettiğini, müvekkilinin ise taşınmazı 2011 yılında Abdurrahman’dan zilyetliğini de devralmak suretiyle satın aldığını ve bu taşınmaz üzerinde bulunan evde yaşamaya başladığını, kadastro sırasında dava konusu 223 ada 12 parsel sayılı taşınmazın, tespit tarihindeki zilyedi adına tespit ve tescil edilmesi gerekirken, zilyedinin … olduğu belirtilerek Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, dava konusu taşınmazın kadastro tutanağının edinme sebebinde, taşınmazın 1948 yılında köy yerleşim yeri olarak belirlenen alan içerisinde kaldığının belirtildiğini, Devletin sosyal politikası icabı tüm yörüklerin kendilerine gösterilen köy yerleşim alanı içerisine yerleştirildiğini, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin bir kamu hizmetine tahsis edilmiş olmadıkça zilyetlikle iktisap edilebileceğini, dava konusu taşınmazın da 1960 yılından beri nizasız ve fasılasız şekilde malik sıfatıyla kullanıldığını, dava konusu taşınmazın eklemeli şekilde 50 yılı aşkın süredir müvekkili tarafından kullanıldığını, taşınmazda müvekkili lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğunu, aynı köy yerleşim alanı içerisinde bulunan taşınmazlarla ilgili olarak açılan diğer davaların da davacı şahıslar lehine sonuçlandığını ve söz konusu kararların Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleştiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın 1948 yılından önce Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olması nedeniyle Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, davacının tapu veya vergi kaydı gibi bir kayda dayanmadığını, taşınmazda davacı lehine eklemeli zilyetlik yoluyla iktisap koşullarının oluşmadığını çünkü davacının iddiasında bahsi geçen kişilerin taşınmaz üzerinde herhangi bir haklarının bulunmadığını, Hazine adına kayıtlı taşınmazın şifahen satılmasının mümkün olmadığını, ayrıca davacı adına 2007-2011 yılları arasında ecrimisil bedeli tahakkuk ettirildiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
2. Davalı … tarafından davaya cevap verilmemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Kadınhanı Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.12.2017 tarihli ve 2017/109 Esas, 2017/288 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazın Toprak Tevzi Komisyonunca köy yerleşim yeri olarak tespit edilen alan içerisinde kaldığı, taşınmazın öncesinin belgesiz olup, kamu malı niteliği de taşımadığı ve dava konusu taşınmazda davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle;
Davanın kabulüne, dava konusu 223 ada 12 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı … adına tesciline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içerisinde davalı Hazine temsilcisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. İstinaf Sebepleri
Davalı Hazine temsilcisi istinaf dilekçesinde özetle; evveliyatı itibariyle Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup kadastro sırasında Hazine adına tespit ve tescil edilen dava konusu taşınmazın, Mahkemece davacı adına tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının yetersiz olduğunu, dosya arasında bulunan belirtmelik tutanağının yöntemince uygulanmadığını, dava konusu taşınmazda davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarıın oluşmadığını, kaldı ki Hazine adına tapulu olan bir taşınmazın zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, Mahkemece dava konusu taşınmazın keşfen belirlenen değeri üzerinden davacıya tamamlama harcı yatırtılmadığını ileri sürerek istinaf taleplerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 07.06.2018 tarihli ve 2018/1033 Esas, 2018/875 Karar sayılı kararıyla; dosya içeriğine, iddia ve savunma ile toplanan delillere, kararın dayandığı hukuka uygun gerektirici nedenlere, mevcut deliller Mahkemece değerlendirilerek takdir edildikten sonra karar verildiğine, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığına, davacı …’in yasal süresi içinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava konusu taşınmazın adına tescili istemiyle dava açtığı ve Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacı lehine eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetlik süresi ve koşullarının gerçekleştiği, zilyetliğin malik sıfatıyla ve ekonomik amaca uygun olup, mülkiyetin kazanılmasına engel bir durumun bulunmadığı belirlendiğine göre, davanın kabulüne ilişkin istinaf isteğinin yerinde görülmediği, ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi dikkate alınarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, davanın 7.000,00 TL üzerinden değer gösterilerek, harcı da yatırılarak açıldığı, mahallinde yapılan keşif sonunda taşınmazın değerinin 49.885,55 TL olarak belirlendiği, ancak bu değer üzerinden harcın tamamlanmadığı, bu durumda yargılamada kendisini vekille temsil eden davacı lehine, harcı tamamlanan 7.000,00 TL değer üzerinden vekalet ücreti takdiri gerekirken, harç tamamlatılmaksızın keşifte belirlenen değer dikkate alınarak, yazılı şekilde Hazine aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı, bu nedenle davalı Hazine temsilcisinin istinaf isteğinin vekalet ücreti yönüyle yerinde görüldüğü gerekçesiyle;
İlk Derece Mahkemesi kararının açıklanan nedenlerle, vekalet ücreti bakımından kısmen yerinde olmadığı anlaşıldığından, davalı Hazine temsilcisinin istinaf kanun yolu başvuru isteğinin HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca vekalet ücreti bakımından kabulü ile Kadınhanı Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.12.2017 tarihli ve 2017/109 Esas, 2017/288 Karar sayılı kararının kaldırılmasına,
Davanın kabulüne, dava konusu 223 ada 12 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı … adına tesciline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine temsilcisi temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde belirtilen sebepleri tekrarla, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
3. Bozma Kararı
Karar, Dairemizin 14.10.2021 tarihli ve 2021/3152 Esas, 2021/5596 Karar sayılı kararıyla; “Mahkemece dava konusu taşınmazda davacı lehine eklemeli zilyetlik yoluyla kazandırıcı zamanaşımı koşullarının oluştuğu gerekçesiyle kabul kararı verilmiş ise de; davacının dava dilekçesinde taşınmazı satın aldığını bildirdiği tarihin 2011 yılı olduğu, 2007 yılında Hazine adına tescil edilen ve tapulu hale gelen dava konusu taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin süresi ne olursa olsun hukuken değer ifade etmeyeceği, bu nedenle davacının davasının dinlenme olanağının bulunmadığı belirtilerek, Mahkemece davanın reddine karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle bozulmuştur.
4. Bölge Adliye Mahkemesince Bozma Sonrası Verilen Direnme Kararı
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 17.05.2022 tarihli ve 2022/248 Esas, 2022/563 Karar sayılı kararıyla; dava dilekçesindeki açıklamalar ve dosya kapsamına göre, davanın; harici satın alma ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK’nın 713/1 ve 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davası olduğu, bilindiği üzere bir taşınmaz malın olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılabilmesi için, kanunda belirtilen diğer koşullar yanında, 20 yıldan fazla süre ile kullanılmış/zilyet edilmiş olması gerektiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 713/1 ve genel hüküm niteliği kazandırılan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde kazanma için 20 yıllık sürenin öngörüldüğü, 20 yıllık sürenin TMK’nın 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükümlerine göre kazanma koşulu olduğu, 20 yıllık sürenin dolmasından itibaren taşınmaz malın zilyedinin, o taşınmazın mülkiyetini kazanacağı ve taşınmazın adına tescilini isteyebileceği, TMK’nın 713/5. maddesinin son cümlesinin “…Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” hükmünü içerdiği, tüm bu açıklamalar karşısında, kazanılmaya elverişli bir taşınmazın, belli bir payını ya da bölünebilir bir parçasını davasız, aralıksız ve malik sıfatıyla 20 yıldan fazla süre ile zilyetliği altında bulunduran kişinin, bu koşullar gerçekleştiği anda taşınmazın mülkiyetini kazanmış olacağı, öte yandan, 20 yıllık kazanmayı sağlayan zilyetliğin tamamının davacı tarafından doldurulmasının gerekmediği, davacının kendisinden önceki (devreden) kişilerin zilyetliğinden de yararlanabileceği, eklemeli zilyetlik durumunda taşınmazın devrinin söz konusu olduğu, tapusuz bir taşınmazın satış ve devrinin herhangi bir şekle bağlı olmadığı, Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, satış ve devir bakımından tapusuz taşınmazın menkul hükmünde olduğu, TMK’nın 763. maddesine göre, taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devrinin gerektiği, satış ve zilyetliğin devri ile taşınmazın mülkiyetinin alıcısına geçeceği, diğer yönden, tapusuz bir yerin satış ve devri hasredilmedikçe her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu, dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazın kadastrodan önce tapusuz olduğu konusunda duraksama bulunmadığı, eklemeli zilyetliğe ilişkin TMK’nın 996. maddesinin “Kazandırıcı zamanaşımından yararlanma hakkına sahip olan zilyet, zilyetliği kendisine devreden aynı yetkiye sahip idiyse onun zilyetlik süresine ekleyebilir” hükmünü içerdiği, tapu iptali ve tescil davalarında 20 yıllık sürenin tespit tarihine göre hesap edilmesi gerektiği, somut olayda, dava dilekçesindeki açıklamalar ve iddianın ileri sürülüş şekline göre, davacının kendisinden önceki satıcılarının zilyetliğine dayanarak, diğer bir anlatımla önceki zilyetlerin dava hakkının devrine dayanarak görülmekte olan davayı açtığı, satıcılar tarafından kazanılan bir taşınmazın Hazine adına tapuya tescilinin yolsuz olacağı, böyle bir kayda karşı taşınmazın ilk maliki dava açabileceği gibi, dava hakkını devralan sonraki alıcıların da eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayalı olarak dava açmasının mümkün olduğu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarından, dava konusu taşınmazın ilk olarak … tarafından 1950’li yıllardan 1998 yılına kadar nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla ekonomik amaca uygun biçimde zilyet ve tasarruf edildiği, bu tarih itibariyle … lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla mülk edinme koşullarının oluştuğu ve TMK’nın 713/5. maddesi uyarınca taşınmazın mülkiyetini kazandığı, adına tescil isteme hakkının doğduğu, daha sonra taşınmazın … tarafından …’a 1998 yılında satılarak zilyetliğinin devredildiği, az yukarıda açıklandığı üzere; dava konusu taşınmaz öncesi itibariyle tapusuz olduğundan, satış ve zilyetliğin devri yoluyla 1998 yılında taşınmazın mülkiyetinin …’a geçtiği, … tarafından da tespit tarihine kadar nizasız, fasılasız, malik sıfatıyla ekonomik amaca uygun biçimde zilyet ve tasarruf edildiği, diğer bir anlatımla; dava konusu taşınmazın 1950’li yıllardan tespit tarihine kadar eklemeli zilyetlik yoluyla önce …, sonra … tarafından nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla ekonomik amaca uygun biçimde kullanıldığının anlaşıldığı, 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonucu Hazine adına tapu kaydı oluşturulmuş ise de, bu tescilin hatalı ve yolsuz olduğunun anlaşıldığı, her ne kadar Hazine adına tapu kaydı oluştuktan sonraki tarihlerde az yukarıda isimleri belirtilen önceki hak sahipleri tarafından taşınmazın ilk olarak 2008 yılında …’ye, … tarafından da 2011 yılında davacı …’e satışının geçersiz olduğu söylenebilir ise de, adı geçenler, dava konusu taşınmazı önceki hak sahiplerinin zilyetlik ve mülkiyet haklarına halef olarak edindiklerinden, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık süre içerisinde açılan davada iktisaplarının geçerli olacağı, TMK’nın 713/5. maddesi hükmüne göre, aynı maddedeki koşulların gerçekleştiği anda mülkiyet kazanılmış olacağından, daha sonra Hazine adına kadastro sonucu oluşan tapu kaydına karşı dava açılarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunulabileceği, somut olayda, dava hakkı bulunan …’nın bu hakkını kullanmayıp taşınmazı …’a, … da bu hakkını kullanmayıp taşınmazı …’ye, … de davacıya satıp devretmekle, adı geçen kişilerin dava hakkını da devrettiklerinin kabulünün gerekeceği, zira …, … ve …’nin satış ve devirle taşınmaz üzerinde bir hakları kalmamış olduğundan tapu iptali ve tescil davası açma haklarının da bulunmadığı, taşınmazı satın ve devralan davacı …’in dava açma hakkının bulunmadığının benimsenmesi halinde, kazanılmış bir hakkın dava konusu yapılamayacağı gibi bir sonucun ortaya çıkacağı, hukuken buna cevaz verilmesinin mümkün bulunmadığı, HMK’da dava hakkının devrini düzenleyen bir hükme yer verilmediği, sapma göstermeyen Yüksek Yargıtay uygulamasıyla dava hakkının devredilebileceğinin kabul edildiği, kadastrodan önce zilyet olan şahısların dava açarak koşulların oluşması halinde tapu iptali ve tescil yoluyla taşınmazı adlarına tapuya kayıt ve tescilleri mümkün bulunduğuna göre, bunlardan zilyetliği ve dava hakkını devralan davacının da aynı şekilde onların zilyetlik ve eklemeli zilyetliğine dayanılarak taşınmazı dava yoluyla adına tescil ettirmesinin mümkün olduğu, açıklanan nedenlerle, davacı …’in dava hakkını devraldığı ve dava konusu taşınmazın önceki hak sahipleri olan satıcılar tarafından 20 yıldan fazla süre ile koşullarına uygun olarak tasarruf edildiği kanıtlanmış bulunduğuna göre, davacının harici satın alma ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik sebeplerine dayalı olarak TMK’nın 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasının sabit olduğu vicdani kanısına varılmış olmakla, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyulmayarak davanın kabulü yönündeki, Dairenin 07.06.2018 tarihli ve 2018/1033 Esas, 2018/875 Karar sayılı kararında direnilmesine karar vermek gerektiği belirtilerek,
6100 sayılı HMK’nın 373. maddesi uyarınca Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14.10.2021 tarihli ve 2021/3152 Esas, 2021/5596 Karar sayılı bozma kararına direnilmesine,
İlk Derece Mahkemesi kararının açıklanan nedenlerle, vekalet ücreti bakımından kısmen yerinde olmadığı anlaşıldığından, davalı Hazine temsilcisinin istinaf kanun yolu başvuru isteğinin HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca vekalet ücreti bakımından kabulü ile Kadınhanı Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.12.2017 tarihli ve 2017/109 Esas, 2017/288 Karar sayılı kararının kaldırılmasına,
Davanın kabulüne, dava konusu 223 ada 12 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı … adına tesciline karar verilmiştir.
5. Bölge Adliye Mahkemesi Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
6. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine temsilcisi temyiz dilekçesinde özetle; eldeki davada 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, dava yasal süresi içerisinde açılmadığından, Mahkemece davanın esasa girilmeksizin reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esası yönüyle karar verilmesinin isabetsiz olduğunu, öte yandan Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin de yeterli olmadığını, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının yetersiz olduğunu, dava konusu taşınmazda davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığını ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
7. Gerekçe
7.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava; kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
7.2. İlgili Hukuk
7.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi; “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
7.2.2. TMK’nın 713/1. maddesi; “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
7.2.3. TMK’nın 713/5. maddesinin 2. cümlesi; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.”
7.2.4. TMK’nın 763/1. maddesi; “Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir.”
7.2.5. TMK’nın 996. maddesi; “Kazandırıcı zamanaşımından yararlanma hakkına sahip olan zilyet, zilyetliği kendisine devreden aynı yetkiye sahip idiyse onun zilyetlik süresini kendi süresine ekleyebilir.” hükümlerini içermektedir.
7.3. Değerlendirme
Kadastro sonucunda Konya ili, …. ilçesi, …. köyü çalışma alanında bulunan 223 ada 12 parsel sayılı 1.398,42 metrekare yüz ölçümündeki taşınmaz, 1945 yılından evvelinin Hazine yeri olduğu, 1948 yılında Devlet tarafından yerleşim yeri olarak belirlendiği ve toprak komisyonunca köy yerleşim yeri olarak sınırlandırılan 527 parsel içerisinde kaldığı, 1985 yılında … tarafından taşınmaz üzerine ev, ahır ve samanlık inşa edildiği ancak taşınmazın evveliyatı dikkate alındığında, taşınmazın zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığı gerekçesiyle, zilyedinin … olduğu belirtilerek, Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.
Dosya içeriğine, (V/4.) numaralı paragrafta yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçelere ve delillerin takdirinin yerinde bulunmasına göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine temsilcisinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, HMK’nın 373/5. maddesi gereğince (V/3.) numaralı paragrafta yer verilen Daire kararının düzeltilmesine, Bölge Adliye Mahkemesinin usul ve yasaya uygun olan direnme hükmünün ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun değişik 13. maddesinin j. bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına
22.12.2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.

– MUHALEFET ŞERHİ –

14.10.2021 tarihli bozma ilamında açıklanan gerekçelerle Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.