YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6795
KARAR NO : 2023/3307
KARAR TARİHİ : 15.06.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/230 E., 2022/412 K.
KARAR : Kabul
Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil ve terditli olarak tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, davacı … Güven Ticaret A.Ş.’nin 1764 ada 37 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını, şirketin ekonomik sıkıntıya girmesi nedeniyle emaneten davalıya devrettiğini, davalının da talep halinde taşınmazın davacı şirket yetkilisi davacı …’ya devrini kabul ettiğini, bu hususun taraflar arasında akdedilen 05.06.2009 tarihli sözleşme ile de belirlendiğini, ancak davalının taşınmazı iadeye yanaşmadığını ileri sürerek, 1764 ada 37 parseldeki 2, 4 ve 12 nolu bağımsız bölümlerin 1/2 paylarının tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline, olmadığı takdirde tazminata karar verilmesini istemişler, 10.06.2014 tarihli dilekçeleri dava konusu parselde yer alan 11 nolu bağımsız bölümün sehven eksik gösterildiğini belirterek anılan bağımsız bölümün 1/2 payının da dava konusu olduğunu belirtmişlerdir.
II. CEVAP
Davalı, dava konusu taşınmazdaki 1/2 payı Yağlıca Güven Ticaret A.Ş.’den 30.06.2009 tarihinde satın aldığını, 05.06.2009 tarihli sözleşmedeki imzanın da kendisine ait olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 22/03/2016 tarihli ve 2014/322 Esas, 2016/155 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Dairece, “Hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin 05.06.2009 tarihli raporunda, “sözleşmedir” başlıklı belgedeki davalı …’a atfen atılı imzanın davalı …’ın eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği bildirilmiş olup, rapor kanaat verici nitelikte bulunmamasına rağmen yeni bir uzman raporu temini yoluna gidilmemiş, ayrıca 05.06.2009 tarihli belgede 1764 ada 347 parselden sözedildiği, dava konusunun ise 1764 ada 37 parsel olmasına rağmen, sözleşmede belirtilen 1764 ada 347 parselin tapu kaydı getirtilmemiş, anılan belgedeki parselin dava konusu 1764 ada 37 parsel olup olmadığı da saptanmamıştır.
Öte yandan, davacı taraf dava dilekçesinde 1764 ada 37 parseldeki 11 nolu bağımsız bölüm yönünden istekte bulunmamış, 10.6.2014 tarihli dilekçesi ile 11 nolu bağımsız bölümün de dava konusu olduğunu belirterek maddi hatanın bu şekilde giderilmesini istemiş ise de; HMK’nun 183.maddesinde ancak açık yazı ve hesap hataları yönünden maddi hata düzeltim talebinde bulunabileceği düzenlemesi karşısında, dava konusu edilmeyen bir şeyin maddi hata düzeltme dilekçesi ile dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmadığı, bu bağlamda 11 nolu bağımsız bölüm yönünden usulünce açılmış bir dava olmadığı gözetilmeksizin, 11 nolu bağımsız bölüm yönünden hüküm kurulması da doğru olmamıştır.
Hal böyle olunca; 05.06.2009 tarihli “sözleşmedir” başlıklı belgedeki imzanın davalının eli ürünü olup olmadığı hususunda grafoloji alanında uzman üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınması, anılan belgedeki 1764 ada 347 parselin tedavüllü tapu kaydının getirtilmesi, dava konusu parselle ilişkisinin saptanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması, 11 nolu bağımsız bölüm yönünden açılmış bir dava bulunmadığının gözetilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilmek suretiyle yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile sonucunda inançlı işlemin belgesi niteliği taşıyan “sözleşme” başlıklı belgedeki imzanın davalıya ait olduğu kanaatinin oluştuğu, 1764 ada 347 parsel bilgilerine sahip bir tapunun mevcut olmadığı ve bu parselin sehven yazıldığı, 11 numaralı bağımsız bölüm yönünden ise usulüne göre açılmış bir dava bulunmadığı gerekçesiyle hüküm kurulmamış diğer taşınmazlar yönünden davanın kabulüne, 2, 4 ve 12 numaralı bağımsız bölümlerin davalı adına olan tapu kayıtlarının ½ oranında iptali ile davacı … adına tesciline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; önceki tarihli bilirkişi raporlarında imzanın aidiyetine ilişkin tespit yapılamamasına rağmen bozma sonrası düzenlenen ek raporda imzanın davalının eli ürünü olduğu ancak üzerindeki metni tasdik etmediği ve sözleşmenin davalı tarafından imzalanmış başka bir belgeden yararlanılarak düzenlenmiş olduğu yönünde görüş belirtildiğini, raporlar arasındaki çelişkili tespitlere rağmen farklı bir heyetten rapor alınmadığını, ek raporun hükme elverişli olmadığını, bu durumda anılan belgenin hükümsüz kaldığını, taraflar arasında inançlı işleme dair yazılı delil bulunmadığını, taşınmazın kullanımına ilişkin yapılan sözleşme kapsamında isticvap edilen …’nın da bu belgeden bahsetmediğini, dava konusu olayın inanç ilişkisine uygun olmadığını, Yargıtay görüşüne göre 3. şahıslardan gerçeği gizleme amacıyla kötü niyetli inanç sözleşmesi yapılamayacağını, davacıların alacaklılarından mal kaçırma amaçlı hareket ettiklerini ikrar ettiğini, davacının kullanma sözleşmesinin içeriğini kabul etmesi karşısında davalının müvekkilin mülkiyet hakkının sahibi olduğunun ispatlandığını, davacıların taşınmazı tahliye edeceklerine dair taahhütlerinin de bulunduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
2. Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
3. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
4. İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK). m.; 6098 s. … Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. m.). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK’nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
5. Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
6. 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) uygulanacağı davalar yönünden HUMK’un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3. Ancak, harç kamu düzeni ile ilgili olduğundan temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın re’sen gözetilmesi gereken hususlardandır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi ve 1 sayılı tarifesi uyarınca alınacak karar ve ilam harcının hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden
belirlenmesi esas olup, mahkemece hakkında kabul hükmü verilen 2, 4 ve 12 numaralı bağımsız bölümlerin tapu kaydı iptal edilen 1/2 payının dava tarihindeki toplam değeri 18/02/2016 havale tarihli bilirkişi raporuna göre 490.200,00 TL olduğuna göre bu değer üzerinden karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekirken 11 numaralı bağımsız bölümün değeri de hesaba katılarak harcın belirlenmesi isabetli değildir.
4. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, HMK’nın geçici 3/2. maddesinin yollamasıyla, HUMK’un 438. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca, Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,
Davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (2) numaralı bendi çıkarılarak yerine “Alınması gerekli 33.485,56 TL harçtan, davacı tarafça yatırılan 25,20 TL peşin harç ve 23.170,00 TL tamamlama harcı toplamı 23.195,20 TL’nin mahsubu ile 10.290,36 TL harcın davalı taraftan tahsiline” cümlesinin yazılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
İstek hâlinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
15.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.