Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/671 E. 2022/2980 K. 11.04.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/671
KARAR NO : 2022/2980
KARAR TARİHİ : 11.04.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davası sonucu İlk Derece Mahkamesince davanın reddine ilişkin verilen kararın istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince davacının istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine dair verilen karar Dairece kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması üzerine İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosyadaki belgeler incelenerek gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vasisi, kısıtlı olan babası davacı …’in bipolar bozukluk tanısı ile 25 yıldır tedavi gördüğünü, davacının hastalığından yararlanılarak hileli işlemlerle vekaletname düzenlettirilerek dava dışı …’in vekil tayin edildiğini ve vekilin, davacının maliki olduğu 3809 parsel sayılı taşınmazdaki payının tamamını dava dışı …’e, …’in de dayısının oğlu olan davalı …’a muvazaalı olarak satış suretiyle devrettiğini, davacının işlem tarihinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile payı oranında davacı … adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, emlakçılık işi yaptığını, taşınmazı bedelini ödeyerek dava dışı …’den satın aldığını, iyiniyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 10/11/2017 tarihli raporuna göre davacı …’in vekaletname ve akit tarihleri olan 04/06/2013 ve 05/06/2013 tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yetersiz Adli Tıp Kurumu raporuna dayanılarak karar verildiğini, yeniden rapor alınması gerektiğini, tanık beyanlarından davacının ehliyetsiz olduğu hususunun ve bu durumdan yararlanılarak kandırıldığının anlaşıldığını, ortada gerçek bir satışın olmadığını, dava dışı vekil … ve …’in el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini, dava dışı …’in dava konusu taşınmazı yeğeni olan davalıya muvazaalı olarak temlik ettiğini, vekil …’ın taşınmazı teminat amaçlı olarak …’e devrettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; istinaf dilekçesinde davacının kandırıldığı ve işlemin teminat amaçlı yapıldığı iddiasında bulunulmuşsa da bu hususların istinaf aşamasında ileri sürülemeyeceği, davanın ehliyetsizlik iddiasına dayalı olduğu ve davacının vekaletname ve akit tarihlerinde fiil ehliyetini haiz olduğu gerekçesi ile davacı tarafın istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairece, “…Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 10.11.2017 tarihli raporu ile kısıtlı …’in vekaletname ve akit tarihinde ehliyetli olduğu saptanarak ehliyetsizlik iddiası yönünden davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden, reddine.
…Ancak, davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine de dayanılmasına rağmen Mahkemece bu yönden bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.
…Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası yönünden araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değenlendirilerek dava dışı …’e yapılan ilk temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi, belirlenir ise taşınmazı devrettiği ikinci el olan davalının 4721 sayılı TMK’nın 1023. maddesi kapsamında ediniminde iyiniyetli olup olmadığının araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. ” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuştur.
3. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesince; dava dilekçesinde ehliyetsizlik hukuki nedenine dayanıldığı, aynı dilekçede dava dışı eski malik … ile dava dışı vekil … tarafından fiil ehliyeti bulunmadığı iddia edilen davacının kandırıldığı ve kendisine 04/06/2013 tarihli vekaletnamenin imzalattırıldığı iddiasının ileri sürüldüğü, bu nedenle vekalet görevinin kötüye kullanılması değil ehliyetsizlik hukuki nedenine dayanılarak tapu iptali ve tescil davası açıldığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ilk defa istinaf ve temyiz başvuru dilekçelerinde ileri sürüldüğü, temlike esas vekaletnamenin, davacının kandırılması suretiyle düzenlettirildiği iddiasının vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayanak gösterilemeyeceği ve iddianın dinlenebilmesi için dava dışı vekil …’a husumet yöneltilmesi gerektiği gerekçesi ile önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.

4. Direnme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek direnme kararının bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. TMK’nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.6.1941 tarihli ve 4/21 sayılı kararı) Bu ilke 11.06.1941 tarihli ve 4/21 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
6.2.2. Türk Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.2.3. Bir davada dayanılan maddi olaylar için birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay içtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. (11.04.1990 tarihli ve 1990/1-152 E., 1990/236 K.; 15.05.2013 tarihli ve 2012/1-1808 E., 2013/699 K. sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları)
6.2.4. Hakim, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi uyarınca, ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.
6.3. Değerlendirme
Somut olaya gelince; eldeki davada, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davacının, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmakta olup, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiası yönünden araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değenlendirilerek dava dışı …’e yapılan ilk temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi, belirlenir ise taşınmazı devrettiği ikinci el olan davalının 4721 sayılı TMK’nın 1023. maddesi kapsamında ediniminde iyiniyetli olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma kararı yerindedir.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; bozma kararının düzeltilmesine gerek görülmediğinden, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın 6763 sayılı Kanun’un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK’ nın 373. maddesinin 5. fıkrası uyarınca yetkili ve görevli Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 11/04/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.