YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6346
KARAR NO : 2023/440
KARAR TARİHİ : 24.01.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Davanın kabulü
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tapu iptali ve tescil – bedel davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairemizce İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiş; ek karar ile, feri müdahil …’in temyiz talebi reddedilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davacı … vekili, davalı … vekili ile feri müdahil … vekili tarafından süresinde duruşma istekli; 15.06.2022 tarihli ek karar feri müdahil … vekili tarafından temyiz edilmekle; duruşma günü olarak saptanan 24.01.2023 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asil fer’i müdahil Saadettin … ile temyiz edilen davalı … vekili Avukat … geldiler. Davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden dahili davalı … vekili ve diğerleri gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, gelen vekilin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı …, ekonomik sıkıntılar nedeniyle 2258 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 16 numaralı bağımsız bölümü ile 1048 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 5 numaralı bağımsız bölümünü satması için damadı olan davalı …’u vekil tayin ettiğini, ancak …’un vekalet görevini kötüye kullarak taşınmazları akrabası olan davalı …’a temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, aşamada taşınmazların el değiştirmesi nedeniyle yeni maliklerin davaya dahil edilmesini ve bedel talepleri de olduğu için mevcut davalıların davalı sıfatlarının devam etmesini talep etmiş, 22.03.2017 tarihinde de dava konusu 241.750,00 TL alacağını fer’i müdahil …’e temlik etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı …, davalı …’un kuzeni olduğunu, dava konusu taşınmazları …’un borçları nedeniyle üzerine alamadığını ve geçici olarak kendisine temlik edilmesini istediğini, taşınmazların alımı için bedel ödemediğini, davanın haklı olduğunu belirterek davanın kendisi yönünden reddini savunmuştur.
2. Davalı …, taşınmazı aldığında üzerinde tedbir bulunmadığını, bedelini ödeyerek taşınmazı satın aldığını, iyiniyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
3. Diğer davalılar, davanın reddini savunmuştur.
4. Fer’i müdahil …, daha önce batırılan şirketinin teminatı olan davaya konu 16 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerin davalı …’un bir takım eylemleri sonucu gerçeğe aykırı olarak satıldığını, davalıların iyiniyetli olmadıklarını, bu eylemleri nedeniyle davalılar hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ileri sürerek, davaya müdahale isteğinde bulunmuş; Mahkemece, …’in davacı yanında feri müdahil olarak davaya kabulüne karar verilmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 18.09.2018 tarihli ve 2016/516 Esas, 2018/605 Karar sayılı kararıyla; davacının tapu iptali ve tescili talebinin 16 numaralı bağımsız bölüm yönünden kabulüne, 5 numaralı bağımsız bölüm yönünden reddine, 5 numaralı bağımsız bölümün satış ve dava tarihi itibariyle rayiç değeri olan 400.000,00 TL’nin satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı … istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 21.03.2019 tarihli ve 2019/302 Esas, 2019/299 Karar sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 353/1.b.1. maddesi gereğince tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı … temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 01.04.2021 tarihli ve 2019/4232 Esas, 2021/1967 Karar sayılı kararıyla; “Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri gereğince taşınmazların intikallerinin resmi senet ile yapılacağı düzenlenmiş olmakla, taşınmazın aynına ilişkin davanın da adi nitelikteki alacağın temliki sözleşmesi ile devri mümkün değildir. Somut olayda, temlik alan …’in dayandığı alacağın temliki sözleşmesi de 241.750,00 TL alacağın devrine ilişkindir. Hal böyle olunca, Mahkemece HMK’nın 125. maddesi uyarınca bahse konu alacağın devri sözleşmesi ile dava konusunun devrinin mümkün olup olmadığının, bunun sonucu olarak da alacağı temlik alan …’in davacı yerine geçip geçmediğinin usulünce tespitinden sonra bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; HMK’nın 125. maddesi uyarınca, davacı … ile feri müdahil … arasında düzenlenen alacağın devri sözleşmesi ile dava konusunun devrinin mümkün olmadığı gerekçesiyle …’in alacağı temlik alarak davada davacı olarak davaya devam ettiğine ilişkin usuli işlemlerden rücu edilmesine, adı geçenin davadaki taraf sıfatının ilk dahil olduğu şekliyle feri müdahil olarak düzeltilmesine dair ara karar kurulmuş, yapılan yargılama neticesinde, vekil olan davalı … tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı …’un ise taşınmazın gerçek satışının yapılmadığını bilerek tapuda kendi adına devir işlemini kabul ettiği, yargılama sırasında 16 numaralı bağımsız bölümü tapu kaydında “davalıdır” şerhi bulunmasına rağmen davalı …’tan satın alan diğer davalı …’ın iyi niyetinden bahsedilemeyeceği, öte yandan yine yargılama sırasında üzerinde “davalıdır” şerhi bulunmayan 5 numaralı bağımsız bölümü davalı …’tan satın alan diğer davalı …’in ediniminin kötü niyetli olduğuna dair delilin bulunmadığı gerekçeleriyle, 16 numaralı bağımsız bölüm yönünden tapu kaydının iptaliyle davacı … adına tesciline; 5 numaralı bağımsız bölüm yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, taşınmazın satış ve dava tarihi itibariyle rayiç değeri olan 400.000,00 TL’nin satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’tan alınarak davacı …’ya verilmesine karar verilmiş; 15.6.2022 tarihli ek karar ile, kararı temyiz etmeye elverişli taraf sıfatına sahip olmadığı gerekçesiyle fer’i müdahil …’in temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı … vekili, davalı … vekili ile fer’i müdahil … vekili tarafından süresinde duruşma istekli; 15.6.2022 tarihli ek karar fer’i müdahil … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı … vekili, dava dilekçesindeki iddialarını yinelemiş, Mahkemece, davacı … ve fer’i müdahil … arasında yapılan 22.03.2017 tarihli sözleşmeye itibar edilmesi ve taraf sıfatının yeniden değerlendirerek davanın güncel tarafının … olduğunun tespit edilmesi gerektiğini, kayıt maliki olan davalılara satışı yapan …’un 14.09.2017 havale tarihli dilekçesinde de yer verdiği gibi, yapılan satışların hepsinin muvazzalı ve gerçeği yansıtmayan satışlar olduğunu, 5 numaralı bağımsız bölümün satış bedeli 106.000,00 TL iken keşfen saptanan değerin 400.000,00 TL olduğunu, taşınmazın, Mahkemece verilen tedbir kararının gününde alelacele satışının yapıldığını, tanık beyanlarına göre de davalı …’in ne satıştan önce ne de satıştan sonra, yaklaşık yarım milyon TL değerindeki taşınmazı görmeye dahi gitmediğini, davalılar … ve … hakkında müştereken organize işlemler yaptıklarına dair şüpheler içeren Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca haklarında açılmış soruşturmalar bulunduğunu, davalılar …, … ve …’in hem iş ortaklıklarının hem de arkadaşlıklarının olduğunu, Mahkemece, davalılar …, … ve … yönünden verilen kararın isabetli olduğunu ancak davaya konu 5 numaralı bağımsız bölüm yönünden davalı … hakkındaki davanın kabulü ile iptal – tescile karar verilmesi gerekirken tazminata hükmedilmesinin doğru olmadığını ileri sürerek kararın değinilen yönlerden bozulmasını istemiştir.
2. Davalı … vekili, İlk Derece Mahkemesince taşınmaza konulan “davalıdır” şerhinin yasaya, usule aykırı konuduğunu, bu şerh sebebiyle davalı …’ın kötüniyetli kabul edilmesinin doğru olmadığını, taşınmazı satın alırken iyiniyetli hareket ettiğini, satışı yapan davalı … ve feri müdahil …’in durumu davalı …’a basit ve halledilecek aile içi mesele gibi lanse ettiklerini, satışı yapan taraflar ve emlakçının bu meseleyi çözeceklerine dair güvence verdiklerini, taşınmaz için yapılan ödemenin 30.000,00 TL’lik kısmının banka aracılığı ile havale edildiğine dair dekontu istinaf dilekçesi ekinde sunulduğunu, taşınmaz bedelinin ödendiğinin resmi satış senedi ile de sabit olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Fer’i Müdahil … vekili, asıl karara yönelik temyizinde, Noter huzurunda düzenlenen temlik (alacağın devri) sözleşmesi gereği …’in davacı taraf olarak davada yer alıp taraf teşkilinin sağlanması ve yargılamanın buna göre sonuçlandırılması gerekirken Mahkemece buna ilişkin usulü işlemlerden rücu edilmesinin doğru olmadığını, verilen ara karar ile …’in hak kaybına uğradığını ileri sürmüş, ayrıca … halen feri müdahil olarak göründüğünden, yanında yer aldığı davacı …’nun tüm temyiz itirazlarına da aynen iştirak ettiklerini belirtip kararın bozulmasını istemiş; ek karara yönelik temyizinde ise, yanında davaya katıldığı Davacı …’nun da kararı temyiz ettiğini bu nedenle asıl karara yönelik temyiz taleplerinin değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek Mahkemenin temyiz başvurusunun reddine dair 15.06.2022 tarihli kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan … sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”, 1024/1. maddesinde; “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz.” 1024/2. maddesinde; “Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.” 1024/3. maddesinde; “Böyle bir tescil yüzünden ayni … zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)125. maddesinde; “(1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:
a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.
b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.
(2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur” hükmüne yer verilmiştir.
Kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi zorunlu bulunan bu usul kuralına göre, mahkemece davacı tarafa seçimlik … hatırlatılarak davayı ne şekilde sürdüreceği sorulmalı ve sonucuna göre işlem yapılmalıdır.
4. TBK’nın 183. maddesinde; “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.
Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez” şeklindeki düzenleme ile alacağın iradî devrinin mümkün olduğu durumlar hüküm altına alınmıştır.
5. Taşınmazların devrine ilişkin kurallar kanun hükümleri ile belirlenerek, tapu müdürü veya tapu görevlileri tarafından tanzim edilecek şekil koşullarına bağlandığından, tapu iptali ve tescil istemiyle açılan davalar sırasında, davacının, hukuk yargılamasında uygulanacak hükümlerin düzenlendiği HMK’nın 125/2. maddesine dayanarak, dava konusu taşınmazdaki mülkiyet ya da aynî hakkını alacağın devri yoluyla üçüncü bir kişiye devretmesi olanağı bulunmamaktadır. TBK’nın 183. maddesine göre bir hakkın alacağın devri yoluyla üçüncü bir kişiye temliki için, işin niteliğinin buna engel olmaması gerekir. Bu tür davalarda, alacağın temliki yoluyla devri mümkün olan bir hak bulunmamaktadır. Herkese karşı ileri sürülebilen mutlak hak niteliğindeki aynî hakların bu şekilde devri mümkün olmadığından, temlik alanın mülkiyet … sahibi davacının yerine geçerek taraf sıfatını kazandığından da söz edilemez. Aksi takdirde, davacı tapu kaydını henüz kendi adına geçirmeden, dava sırasında varlığını ileri sürdüğü mülkiyet hakkını alacağın temliki yoluyla temlik alana geçirmiş olacaktır. Ayrıca, maddi hukuka ilişkin kanun hükümleri kapsamında hakkın devri için resmî şekil koşulunun geçerlilik koşulu olarak öngörüldüğü bir konu hakkında, HMK’nın 125/2. maddesi ile bir istisna getirildiğini söylemek de isabetli olmayacaktır. Maddi hukuk kuralları kişilerin sahip oldukları hak, yetki, ödev ve borçları düzenlerken, usul kuralları; mahkemeler önündeki bir davanın çözüm yöntemi ve işleyişiyle ilgili şekli kuralları düzenlemekte, davaların belirlenen bu şekil, süre ve usullere uygun olarak çözümlenmesini hedeflemektedir. Bu nedenle maddi hukukun hüküm ve sonuç bağlamadığı olgulara, usul hukuku anlamında geçerlilik tanınarak aynî hakkın devredildiği kabul edilemez. Esasen dava konusunun devri, maddi hukuk düzeyinde ortaya çıkan değişikliklerin usul hukuku düzeyinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini belirleyen bir kurumdur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 22.11.2022 tarihli ve 2022/1-851 Esas, 2022/1557 Karar sayılı kararı).
6. Fer’i müdahalede üçüncü kişi, hukuki yararı olduğu gerekçesiyle görülmekte olan davaya ancak taraflardan birinin yanında ve onun yardımcısı olarak katılır. Müdahale talebinin kabulü halinde fer’i müdahil, lehine katıldığı tarafla birlikte hareket ederek davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip eder. Hüküm, lehine müdahale edilen taraf hakkında verilir. Müdahil hakkında karar verilemez. Müdahil hükmü ancak, lehine katıldığı tarafla birlikte temyiz edilebilir. Lehine müdahale edilen taraf temyiz yoluna başvurmazsa, HMK’nın 68. maddesi uyarınca, yanında katıldığı tarafla birlikte hareket etmek zorunda olan fer’i müdahil, yalnız başına kararı temyiz edemez. Müdahile husumet tevcih edilmediği gibi müdahil aleyhine bir karar da verilmemiş bulunan hallerde müdahilin tek başına temyiz isteğinde bulunmaya … yoktur.
3. Değerlendirme
1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı …’nun Balıkesir 3. Noterliği’nin 14.06.2016 tarihli vekaletnamesi ile dava konusu 16 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerin satışı yetkisini içerir şekilde davalı …’u vekil tayin ettiği, …’un da anılan vekaletname uyarınca taşınmazları 12.07.2016 tarihinde farklı yevmiye numaralı satış işlemleriyle davalı …’a temlik ettiği, 16 numaralı bağımsız bölüme 16.08.2016 tarihinde davalıdır şerhi konulduğu, davalı …’un 16 numaralı bağımsız bölümü vekil kıldığı davalı … aracılığı ile yargılama sırasında (07.03.2017 tarihinde) dahili davalı …’a üzerindeki şerhle birlikte devrettiği, davalı …’un 5 numaralı bağımsız bölümü ise yine vekili olan davalı … aracılığıyla yargılama sırasında (01.08.2016 tarihinde) dahili davalı …’e temlik ettiği, …’in de 30.10.2020 tarihinde dava dışı … … …’a devrettiği, …’in eldeki davaya müdahil olarak katılmayı talep ettiği, 17.11.2016 tarihli celsede …’in davacı … yanında feri müdahil olarak davaya kabulüne karar verildiği, davacı …’nun Beyoğlu 3. Noterliğinin 22.03.2017 tarihli ve 9268 yevmiye numaralı alacağın devri senedi ile eldeki davadaki 241.750,00 TL alacağını feri müdahil …’e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
2. Feri’ müdahil … vekilinin ek karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yalnız lehine davaya katıldığı tarafla birlikte hareket edebilen feri müdahilin tek başına temyiz yetkisi bulunmamaktadır. Ne var ki, hükmün davacı vekili tarafından da temyiz edildiği görülmekle, davacı yanında davaya katılan fer’i müdahil …’in de hükmü temyiz etme hakkının olduğu tartışmasızdır. İlk Derece Mahkemesince, temyiz hakkının olmadığı gerekçesiyle feri müdahil …’in temyiz talebinin reddine ilişkin verilen 15.6.2022 tarihli ek karar hatalıdır. Bu nedenle anılan ek kararın kaldırılmasına karar vermek gerekmektedir.
3. Davalı … vekili ile feri müdahil … vekilinin 16 numaralı bağımsız bölüme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının önceki bozma ilamına uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı, tapu sicilinde tasarruf yetkisi bulunmayan davacının yaptığı sözleşme ile mülkiyet veya aynî hakkını temlik alana kazandırdığı kabul edilemeyeceğinden, mülkiyetin devri sonucunu doğuracak tapu iptali ve tescil istemi bakımından temlik alan feri müdahil …’in davacının yerine geçmiş sayılmayacağı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler dava konusu 16 numaralı bağımsız bölüm yönünden verilen kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
4. Davacı … vekilinin 5 numaralı bağımsız bölüme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Davacı … adına vekaleten hareket eden davalı …’un vekalet görevini kötüye kullandığı, ilk el davalı …’un vekil … ile el ve iş birliği içerisinde hareket ettiği, Mahkemece, teminat yatırılması halinde taşınmaza tedbir şerhinin konulmasına karar verildiği gün davalı … tarafından vekil kıldığı diğer davalı … aracılığıyla taşınmazın dahili davalı …’e devredildiği, temliklerin çok kısa aralıklarla yapıldığı, davalı …’in ödeme savunmasını kanıtlayamadığı gibi edindiği taşınmazı kullanmak için herhangi bir girişimde de bulunmadığı, tanık beyanlarına göre, mesken niteliğinde olan taşınmazda halen feri müdahil …’in ailesinin oturmakta olduğu anlaşıldığından dahili davalı …’in ediniminin iyiniyetli olmadığı, böylelikle TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, taşınmazın yargılama sırasında dahili davalı … tarafından dava dışı … …’ya temlik edildiği gözetilerek, öncelikle HMK’nın 125/1. maddesi uyarınca gerekli usuli işlemlerin yerine getirilmesi, ondan sonra işin esası hakkında karar verilebilmesi için hüküm bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Feri müdahil … vekilinin ek karara yönelik yerinde görülen temyiz isteğinin kabulüyle, Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.06.2022 tarihli ve 2021/226 Esas, 2022/73 Karar sayılı ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
Ek karar yönünden peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde feri müdahil …’e iadesine,
2. Davalı … vekili ile feri müdahil … vekilinin karara yönelik yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile dava konusu 16 numaralı bağımsız bölüm yönünden, usul ve kanuna ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 9.012,44 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalı …’tan alınmasına,
Aşağıda yazılı 99,20 TL bakiye onama harcının temyiz eden feri müdahil …’den alınmasına,
3. Davacı … vekilinin 5 numaralı bağımsız bölüme yönelik yerinde görülen temyiz isteğinin kabulüyle hükmün BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davacıya iadesine,
Davacı vekili duruşmaya katılmadığından lehine duruşma vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.01.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, tapu iptal ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Yargılama sırasında davacı, HMKnın 125/2.maddesi gereğince dava konusuna ilişkin alacak hakkını temlik etmiş, temlik alan tarafından yargılamaya devam olunmuş, yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince temlikin mümkün olmadığı gerekçesiyle temlik alanın davasının reddine karar verilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan ihtilaf; davacının yargılama sırasında tapu iptal ve tescil isteğinden kaynaklanan bedel isteğine ilişkin dava konusunu devredip edemeyeceğine ilişkindir. Dosya kapsamı ile sair hususlarda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi dava konusunun devrini düzenlemiş, 2. fıkra ile de davacının dava konusunu devri hüküm altına alınmıştır. Bu maddenin başlığı “Dava konusunun devri” olup, 2. fıkra ile “Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Dava konusunun ne olduğuna gelince; en basit tanımı ile, davacı tarafından davaya konu yapılarak mahkemeden hüküm altına alınması istenen hak veya alacaktır. Bu tariften de anlaşılacağı üzere dava konusu sadece alacak olarak sınırlandırılmamıştır. Eğer öyle olsaydı Yasa Koyucu HMK’nın 125. maddesini düzenlerken sadece alacağın temlikini düzenleyen Türk Borçlar Kanunu 183 v.d. maddelerini göz önüne alarak, sadece “dava konusu alacağın devrinden” bahseder,” dava konusu” ibaresini kullanmazdı.
Dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu mal veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur.
Dava konusunu başkasına devretmiş olan tarafın, davaya taraf sıfatıyla devam etmesine veya kendisine karşı davaya (eski hâli ile) devam edilmesine olanak yoktur. Bununla birlikte, dava sırasında dava konusu malın veya hakkın bir üçüncü kişiye devredilmesi, usuli bir taraf işlemi olarak, mevcut dava üzerinde ne şekilde etkileri olacağı usul hukukundaki “dava konusunun devri” ile çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır. Medenî usul kanunlarında düzenlenmiş olan dava konusunun devri kurumu sayesinde, salt taraflardan birinin dava sırasında dava konusu malı veya … bir üçüncü kişiye devretmesi hâlinde, davanın sıfat yokluğundan esastan reddedilmesinin önüne geçilmiştir (Börü, …: Dava Konusunun Devri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk (Medeni Usul Ve İcra-İflâs Hukuku) Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 2012, s. 32- 37). Bu durum, devre kadar elde edilmiş hukukî sonuçlar da korunarak yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması ilkelerini kapsayan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141/4 ve HMK’nın 30. maddesinde yer verilen “usul ekonomisine” ilkesine de hizmet etmektedir.
Öte yandan dava konusunun devri kurumu, hukukî dinlenilme … ile sıkı bir ilişki içindedir. Taraflara hukukî dinlenilme … verilmesi anayasal bir haktır. Anayasa’nın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma … ile … yargılanma …, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de hukukî dinlenilme …, … yargılanma … içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma … ya da iddia ve savunma … da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme …, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir (Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2020 tarihli ve 2017/4-1498 E., 2020/791 K. sayılı kararı).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde hukukî dinlenilme … ayrıca düzenlenmiş olup; davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir (HMK m. 27/2). Görüldüğü üzere, hukukî dinlenilme … bilgilenme …, açıklama …, dikkate alınma … unsurlarına sahip olup, dava konusunun devri kurumu, her üç unsurla da yakından ilişkilidir. Çünkü dava konusunun devri ile maddi ve usulî düzeyde değişiklikler gerçekleşeceğinden devralan (hukukî halefin), devredenin (selefin) ve karşı tarafın hukukî dinlenilme hakları ihlal edilmeden karar verilmelidir.
Gayrimenkulün devrinin nasıl yapılacağını düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 706, Türk Borçlar Kanunu’nun 237 ve Tapu Kanunu’nun 26. Maddeler nazara alındığında, taşınmazların devrine ilişkin temliklerin tapu memuru huzurunda yapılması şart ise de, taşınmaz devir borcu doğuran sözleşmelerin noterde veya mahkeme huzurunda yapılması yeterlidir.
Kaldı ki somut olayda davacı, tapu iptal tescil olmazsa bedel isteğinde bulunmuştur. Yargılama sırasında noterde yapılan sözleşme ile temlik edilen alacağa ilişkin dava konusudur.
Davalı tarafından temlik sözleşmesine herhangi bir itiraz getirilmemiş olup temliklerin geçerli olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır.
Temlik, taşınmazın aynına ilişkin dahi olsa noterde yapılan sözleşmeyi kabul edip, mahkeme huzurunda yapılan sözleşmenin kabul edilmemesi mümkün değildir. Aksinin kabulü halinde noterlere mahkemeden daha fazla üstünlük tanınmış olacak, noterde yapılan gayrımenkul satış vaadi sözleşmelerine dayalı olarak açılan cebri tescil davalarının görülmesi de mümkün olmayacaktır. Diğer yandan davacıların dayandığı sözleşme mülkiyeti nakletmeyip, TMK’nun 706.m. gereğince mülkiyetin devir borcunu doğurmakta, mülkiyetin nakli mahkeme kararı ile gerçekleşmektedir.
Medeni usul hukuku öğretisinde bunun aksi yönde bir görüş tarafımca bulunamamıştır.
Sonuç itibariyle, HMK’nın 125. maddesi ile dava konusunun davacı tarafından da devri düzenlenip, bu hususta taraflar arasında düzenlenen dilekçe mahkemeye ibraz edilip, temlik hususunda devreden ve devralan arasında bir uyuşmazlık da bulunmadığına göre temlikname hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. Tartışma konusu olan uyuşmazlığın taşınmazın aynına ilişkin olmayıp bedeline ilişkin bulunması nedeniyle sayın çoğunluğun para alacağına ilişkin bir dava konusunun HMKnın 125/2. maddesi gereği temlik edilemeyeceğine ilişkin görüşüne katılmak mümkün bulunmamıştır.