Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/6183 E. 2022/8333 K. 20.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6183
KARAR NO : 2022/8333
KARAR TARİHİ : 20.12.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili istemli dava sonunda Bayındır Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 17.05.2022 tarihli ve 2021/79 Esas, 2022/218 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 20.12.2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı … vekili Avukat … geldi. Davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacı … vekili gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde, faiz karşılığı borç para veren davalıdan 2002 yılının başlarında 5.000,00 TL borç para aldığını, davalının talebi üzerine de maliki olduğu 730 sayılı parseldeki 9/13 payını teminat amacıyla davalıya devrettiğini, bu pay üzerinde başka bir borçtan dolayı ipotek olduğundan satılabileceği düşüncesi ile davalıya ayrıca 16.05.2002 vadeli senet verdiğini, davalıdan aldığı borcu ödediğini, ödemelerin senedin arkasına yazıldığını, ancak davalının kötü niyetli olarak senet arkasındaki ödeme yazılarını pul ile kapatarak Bayındır İcra Dairesi’nin 2005/244 Esas sayılı icra dosyası üzerinden mükerrer tahsilat yapmaya çalıştığını, bu icra takibinin Bayındır İcra Hukuk Mahkemesinin 2005/17 Esas ve 2007/21 Karar sayılı kararı ile iptaline karar verildiğini, davalının teminat olarak aldığı çekişmeli payı iade etmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde, hak düşürücü sürenin ve zamanaşımının geçtiğini, faizle borç veren birisi olmadığını, davacının borçlarını ödememek için eldeki davayı açtığını, yaptığı suçlamalardan ceza davasında beraat ettiğini, dava konusu payı bedeli karşılığında satın aldığını, davacının iddialarını ancak yazılı delil ile kanıtlayabileceğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, inanç sözleşmesine dayalı iddianın 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delil ya da delil başlangıcı niteliğinde bir belge ile kanıtlanamadığı, yemin teklifinde de bulunulmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen ilk kararına karşı davacı tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 10.11.2014 tarihli ve 2014/14884 Esas, 2014/17201 Karar sayılı kararı ile, “… Mahkemece, Bayındır İcra Hukuk Mahkemesinin 2005/17 Esas – 2007/21 Karar sayılı dava dosyası ve içeriğinin delil başlangıcı veya güçlü delil niteliğinde kabul edilip edilmeyeceği hususunun değerlendirilmesi, delil başlangıcı olduğu kabul edildiğinde davacı tanıklarının dinlenmesi, davacının ödemeye ilişkin savunmasının araştırılması, ceza dava dosyaları, icra takip dosyaları ve diğer delillerle birlikte değerlendirilmek suretiyle 6098 sayılı Türk Borçlar Yasası’nın 97. maddesi hükümleri de dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.” gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 15.11.2017 tarihli ve 2015/50 Esas, 2017/338 Karar sayılı kararıyla; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacının sunduğu 28.06.2002 tarihli adi yazılı belgedeki imzanın davalıya ait olmadığı ve davacının karşılık edimini yerine getirmeden dava açamayacağı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Kararı Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bozma Kararı
Dairenin 19.11.2020 tarihli ve 2018/4632 Esas, 2020/6142 Karar sayılı kararı ile, “…Hükmüne uyulan bozma ilamında izlenmesi gereken yol belirtilmiş, ne var ki mahkemece bozma ilamının gerekleri yerine getirilmemiştir. Şöyle ki, bozma sonrası davacı tarafa davalıya yaptığı ödemeye ilişkin belge sunmak için süre verildiği, davacı tarafın da 28.06.2002 tarihli belgeyi ibraz ettiği, bu belgedeki imzaya davalı tarafın itiraz ettiği, imza incelemesi neticesinde sonuca gidildiği, ne var ki, bozma ilamımızda öncelikle inançlı işlemin olup olmadığının tespit edilebilmesi için Bayındır İcra Hukuk Mahkemesinin 2005/17 Esas – 2007/21 Karar sayılı dava dosyası ve içeriğinin delil başlangıcı veya güçlü delil niteliğinde kabul edilip edilmeyeceği hususunun değerlendirilmesi, bu kapsamda Bayındır İcra Müdürlüğünün 2005/244 sayılı dosyasında takibe dayanak yapılan senedin arka yüzünde yazılı olan yazının özellikle değerlendirilmesi, delil başlangıcı olduğu kabul edildiğinde davacı tanıklarının dinlenmesi istenmiş, inançlı işlemin tespit edilmesi halinde 6098 sayılı Türk Borçlar Yasası’nın 97. maddesi hükmü uyarınca davacı tarafın inançlı işlem nedeniyle halen borcu olup olmadığının tespiti, varsa da gerekli depo işleminin yaptırılması amaçlanmıştır. Hal böyle olunca, hükmüne uyulan bozma ilamında gösterildiği şekilde inceleme ve değerlendirme yapılması, öncelikle Bayındır İcra Hukuk Mahkemesinin 2005/17 Esas – 2007/21 Karar sayılı dava dosyası ve içeriği ile Bayındır İcra Müdürlüğünün 2005/244 sayılı dosyasında takibe dayanak yapılan senedin arka yüzünde yazılı olan yazı gözetilerek inançlı işlem iddiası üzerinde durulması, inançlı işlemin tespiti halinde 6098 sayılı Türk Borçlar Yasası’nın 97. maddesi atlanmadan bir karar verilmesi gerekirken, sadece bozma sonrası ibraz edilen 28.06.2002 tarihli adi yazılı belge üzerinde durularak neticeye gidilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuştur.
6. Mahkemesince İkinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 17.05.2022 tarihli ve 2021/79 Esas, 2022/218 Karar sayılı kararıyla; bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacı tarafın ödemeye ilişkin 5.800.000.000 ETL bedelli, 28.06.2002 tarihli ödeme belgesini ibraz ettiği, bu belgedeki imzanın incelenmesi sonucunda davalıya ait olmadığının ortaya çıktığı, Bayındır İcra Hukuk Mahkemesinin 2005/17 Esas-2007/21 Karar sayılı dava dosyası ve içeriği ile Bayındır İcra Müdürlüğü’nün 2005/244 sayılı dosyasında takibe dayanak yapılan senedin arka yüzünde yazılı olan yazıya göre; 2.090.345,855 TL, 16.05.2002 vade tarihli senedin davacının Ziraat Bankasına olan ipotek borucunun teminatı olarak davalıya verildiğinin açıkça belirtildiği, bankanın cevabi yazısına göre kredinin miktarının 1.750.000.000 ETL olarak belirtildiği, 08.06.2006 tarihli yazıya göre kredi borucunun davacı tarafından kapatılıp kredinin tasfiye edildiği, tüm belgeler ve mahkeme kararı ile davacının tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde taraflar arasında inançlı işlemin bulunduğu sonuca varıldığı, davacının sunduğu 28.06.2002 tarihli belgede belirtilen 5.800.000.000 ETL bedel ile Ziraat Bankasının cevabı yazısında kredi miktarı olan 1.750.000.000 ETL karşılaştırıldığında davacının davalıya 5.800.000.000 ETL borcunun bulunduğu kanaatine varılarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Yasası’nın 97 nci maddesi hükmü uyarınca 5.800.000.000 ETL’nin dava tarihi itibariyle bulunan değeri olan 15.785,78 TL’nin davacı tarafından depo edildiği gözetilerek ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
7. İkinci Bozma Kararı Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle, zamanaşımının geçtiğini, sunulan 28.06.2002 tarihli belgenin sahte olduğunu, belge sahte kabul edilmediğinde de alacağın anılan tarihte muaccel olduğunu, 16.05.2002 tarihli bononun delil başlangıcı kabul edilemeyeceğini, davacının borçlarını üstlenerek taşınmazı edindiğini, delillerin ve tanık anlatımlarının hatalı değerlendirildiğini, taşınmazın takyidatları ile birlikte alındığını, tefecilik suçlamalarından beraat ettiğini, TBK’nın 97. maddesi uyarınca davacının edimini ifa etmediği saptandıktan sonra davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK’nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
9.2.2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinin ikinci fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır. Kamu düzeninden olan doğru sicil oluşturma ilkesi gereğince hakimin infazı kabil karar verme yükümlülüğü vardır. Yasa maddesinin bu açık hükmüne göre, mahkemelerce kurulan hükümler infaz sırasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak nitelikte olmalıdır.
9.3. Değerlendirme
9.3.1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, (IV/2.) ve (IV/5.) numaralı paragraflarda yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararlarında gösterildiği şekilde işlem yapılarak ve özellikle; bu tür davalarda zamanaşımı süresinin başlaması için öncelikle inanç ilişkisinin sona ermesi veya alacağın muaccel hale gelmesi gerektiği, eldeki davada inanç sözleşmesinin sona ermediği, taraflar karşılıklı edinimlerini ifa etmedikleri sürece zamanaşımı süresinin başlamayacağı gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
9.3.2. Somut olayda, Mahkemece davanın kabulüne karar verilip, dava konusu payın iptali ile davacı adına tesciline karar verildikten sonra infazda tereddüt yaratacak şekilde bilirkişi raporu krokisinin kararın eki sayılması ve taşınmazın hükümden önce 3402 sayılı Kanun’un 22/a maddesi uygulaması ile parsel numarası değişmesine rağmen eski parsel numarası üzerinden karar verilmesi doğru değildir.
9.3.3. Ne var ki, anılan hususların düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, mahkeme kararının hüküm kısmının düzeltilerek onanması, 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 438. maddesinin yedinci fıkrası hükmü gereğidir.
V. SONUÇ
1. Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün “1.” bendinde yer alan “730 parsel sayılı” ibaresinden sonra gelmek üzere “(yeni 155 ada 147 parsel)” ifadesinin eklenilmesine hükmün “1.” bendinde yer alan “Fen Bilirkişisi …’in 23/11/2021 tarihli raporunun krokisinin kararın eki sayılmasına,” ifadesinin hükümden çıkarılmasına, Mahkeme kararının bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 03.09.2022 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 8.400,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.12.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.