Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/6028 E. 2023/2614 K. 16.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6028
KARAR NO : 2023/2614
KARAR TARİHİ : 16.05.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteği yönünden 163.203,41 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’dan tahsiline karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı, kamulaştırma işlemleri için davalı yeğeni Halil’i vekil tayin ettiğini, ancak psikolojik sorunlarının etkisi altında iken vekaletnamenin satış yetkisi de içerdiğini fark etmediğini, vekilin kendisinden habersiz olarak 4, 28, 231 ve 233 parsel sayılı taşınmazları diğer davalı olan oğlu …’a satış suretiyle devrettiğini, satış bedeli düşük olduğu gibi kendisine de bir bedel verilmediğini, vekili daha sonra azlettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların davalı … adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazların dava tarihindeki değeri olan 163.203,41 TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … ‘den tahsiline karar verilmesi istemiş, yargılama sırasında ölümü ile mirasçıları davaya devam etmişlerdir.

II. CEVAP
Davalılar, davacı ile birlikte diğer kardeşlerinin de vekaletname verdiğini, temlik tarihinde davacının fiil ehliyetini haiz olduğunu, satış bedelinin ödendiğini ancak az bulunması üzerine eldeki davanın açıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI
… 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.06.2016 tarihli ve 2013/160 Esas, 2016/466 Karar sayılı kararıyla, temlik tarihinde davacının fiil ehliyetini haiz olduğu ancak, temlik nedeniyle davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığının davalı tarafça ikrar edildiği, bu nedenle vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteği yönünden davanın reddine, 163.203,41 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan …’dan tahsiline karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ
A.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Düzeltilerek Onama Kararı
Dairenin 11.06.2020 tarihli ve 2020/1183 Esas, 2020/2571 Karar sayılı kararıyla “..Hemen belirtilmelidir ki; temlikin iradi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının davacı tarafından kanıtlanamadığı, vekil Halil’in satış bedelini davacıya ödediği savunmasını usulünce ispatlayamadığı gözetilerek tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin ise davalı … yönünden kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı …’in yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.Davalı …’ın vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile davalı … yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesi yönünde kararın düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.

C. Karar Düzeltme Talebi
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen düzeltilerek onama kararına karşı davalılar vekili süresi içerisinde karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

Ç. Bozma Kararı
Dairenin 05.11.2020 tarihli ve 2020/2628 Esas, 2020/5778 Karar sayılı kararıyla; “Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu kök 4, 28, 231, 233 parsel sayılı taşınmazların 17/960’ar payı davacı adına kayıtlı iken anılan payların davalı vekil Halil tarafından 21.06.2011 tarihinde davalı …’a satış yoluyla temlik edildiği, dava konusu 231 ve 233 parsel sayılı taşınmazlarda dava dışı …’a ait 17/960’ar payın da aynı resmi akitte davalı …’a devredildiği, dava konusu 4 parsel sayılı taşınmazın ifrazla 285 ve 286 parsellere ayrılıp yenileme ile 285 parselin 117 ada 3 parsele, 286 parselin 117 ada 4 parsele gittiği, yenileme ile dava konusu 28 parsel sayılı taşınmazın 102 ada 25 parsele, dava konusu 231 parsel sayılı taşınmazın 117 ada 35 parsele, 233 parsel sayılı taşınmazın 117 ada 40 parsele gittiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; iptal tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin davalı … yönünden kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı yanın değinilen hususa ilişkin karar düzeltme itirazlarının reddine. Ne var ki; dava konusu 231 (yenileme ile 117 ada 35) parsel ile 233 (yenileme ile 117 ada 40) parsel sayılı taşınmazlarda davacıya ait 17/960’ar payın davalı vekil tarafından davalı …’a temlik edildiği gözetilmek ve dava dışı kişiden davalı …’a geçen paylar dışlanmak suretiyle belirlenecek tazminata ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekirken dava konusu bu iki parça taşınmazda davalı … adına kayıtlı 17/480’er payın tamamı üzerinden fazla tazminata ve yargılama giderlerine hükmedilmesi doğru değildir. “ gerekçesiyle , karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairenin 11.06.2020 tarihli 2020/1183 Esas ,2020/2571 Karar sayılı düzeltilerek onama kararı ortadan kaldırılarak Mahkeme hükmü bozulmuştur.

D. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 02.06.2022 tarihli ve 2021/36 Esas, 2022/410 Karar sayılı kararıyla; temlik tarihinde davacının fiil ehliyetini haiz olduğu, temlikin iradi olduğu, ancak temlik nedeniyle davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığının davalı tarafça ikrar edildiği,vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteği yönünden 163.203,41 TL’nin davalı …’dan tahsili ile dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte dahili davacılara miras payları oranında ödenmesine karar verilmiştir.

E. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

F. Temyiz Nedenleri
Davalılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemece bozma kararı doğrultusunda tazminat miktarını etkileyecek hesaplamaya ilişkin rapor alınmadığını, bozma kararının gereklerinin yerine getirilmeyerek ilk hükümdeki şekilde karar verildiğini, taşınmazların değerinin yüksek hesaplandığını,davacının hisse oranlarının yanlış hesaplandığını, eski 231, yeni 117 ada 35 parsel ve eski 233, yeni 117 ada 40 parsel sayılı taşınmazlarda davacıya ait devredilen payın fazla hesaplandığını,davacı ile birlikte dava dışı üç kardeşinin de vekaletname verdiğini ve vekaletin satış için verildiğini,davalı …’in dava konusu taşınmazları 1976 yılında satın aldığını, vekaletnamenin ise sadece davacının önceden alınan paylarının devri amacıyla verildiğini, Halil’in taşınmazlardaki diğer kardeşlerinin paylarını da satın aldığını, aynı gün , aynı vekaletname ile diğer kardeşlerinin paylarının da devredildiğini,davacının talebini 148.203,41 TL olarak ıslah etmesine rağmen, Mahkemece talepten fazlaya hükmedildiğini, yargılama sırasında davacının öldüğünü, mirasçısı Sinan’ın mirası reddettiğini, bu nedenle Sinan’ın payının tazminattan düşülmesi gerektiğini,eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

G. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim TMK’nın “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa’nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli, 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK’nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

2. 6098 sayılı … Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği … ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda … ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK’nın 504/1. maddesi). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’da benzer alanda … ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi TMK’nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3. Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulü kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir. (09/05/1960 tarihli 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı).

3. Değerlendirme
1. Hemen belirtilmelidir ki; iptal tescil isteğinin reddine, tazminat isteğinin davalı … yönünden kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı yanın değinilen hususa ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.

2.Ne var ki, Mahkemece, bozma kararına uyulduğu halde, bozma gereği yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; dava konusu kök 4, 28, 231, 233 parsel sayılı taşınmazların 17/960’ar payı davacı adına kayıtlı iken anılan payların davalı vekil Halil tarafından 21.06.2011 tarihinde davalı …’a satış yoluyla temlik edildiği, dava konusu 231 ve 233 parsel sayılı taşınmazlarda dava dışı …’a ait 17/960’ar payın da aynı resmi akitte davalı …’a devredildiği, dava konusu 4 parsel sayılı taşınmazın ifrazla 285 ve 286 parsellere ayrılıp yenileme ile 285 parselin 117 ada 3 parsele, 286 parselin 117 ada 4 parsele gittiği, yenileme ile dava konusu 28 parsel sayılı taşınmazın 102 ada 25 parsele, dava konusu 231 parsel sayılı taşınmazın 117 ada 35 parsele, 233 parsel sayılı taşınmazın 117 ada 40 parsele gittiği anlaşılmaktadır.

3. Bu durumda Mahkemece, dava konusu 231 (yenileme ile 117 ada 35) parsel ile 233 (yenileme ile 117 ada 40) parsel sayılı taşınmazlarda davacıya ait 17/960’ar payın davalı vekil tarafından davalı …’a temlik edildiği gözetilmek ve dava dışı kişiden davalı …’a geçen paylar dışlanmak suretiyle belirlenecek tazminata ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekirken, dava konusu bu iki parça taşınmazda davalı … adına kayıtlı 17/480’er payın tamamı üzerinden fazla tazminata ve yargılama giderlerine hükmedilmesi doğru değildir.

V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalılar vekilinin değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,
Peşin yatırılan harcın yatırana iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

16.05.2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.