Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/5413 E. 2023/1687 K. 22.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/5413
KARAR NO : 2023/1687
KARAR TARİHİ : 22.03.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Kabul-Ret

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tapu iptali ve tescil- tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne, davacının maddi zarar talebinin feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı, uzun yıllardır Almanya’da yaşadığını, maliki olduğu taşınmazlar ile ilgili bir takım işlemler amacıyla 22/08/2012 tarihinde davalı kardeşi …’ı vekil tayin ettiğini, davalı …’nin ise vekalet görevini kötüye kullanarak dava konusu 12163 ada 9 parsel sayılı taşınmazını diğer davalı …’a 2015 yılında satış suretiyle devrettiğini, daha önce verdiği yetkiyi geri almayı unutmasından yararlanıldığını, yapılan devrin bilgisi ve rızası dışında olduğunu, bu devri takas gibi göstermek amacıyla da dava konusu taşınmaza göre değersiz olan iki adet taşınmazı adına tescil ettirdiğini, taşınmazının hileli yollarla elinden alındığını, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescilini, mümkün olmazsa uğramış olduğu zararın yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiş, 23.10.2015 havale tarihli dilekçesi ile dava konusu taşınmazın dava açıldıktan kısa süre sonra …’e devredildiğini, bu nedenle 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi gereği taşınmazı devralan …’e karşı davanın yöneltilmesini ve davalı sıfatını almasını talep etmiş, davacı …’in 03.04.2019 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edilmiş, bozma sonrası sunulan 17.05.2022 tarihli dilekçelerinde davacılar, tazminat taleplerinden feragat ettiklerini bildirmişlerdir.

II. CEVAP
1.Davalılar Yıldız ve … …, dava konusu taşınmazın …’a devrine karşılık davacı tarafa dava dışı 108 sayılı parsel ile 10521 ada 4 sayılı parseldeki 1 no.lu bağımsız bölümün tamamının devredildiğini, bu takasın davacının bilgisi ve onayı ile yapıldığını, vekalet görevinin kötüye kullanılmasından ve davacının zararlandırılmasından bahsedilemeyeceğini belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.

2.Dahili davalı …, çekişmeli taşınmazı tapu siciline güvenerek, 1.450.000,00 TL’yi banka kanalıyla ödemek suretiyle daha önce tanımadığı ve emlakçılık yapan davalı …’dan satın aldığını, iyiniyetli kazanımının korunması gerektiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 22.06.2017 tarihli 2015/589 E., 2017/370 K. sayılı kararıyla; dava konusu taşınmaz ile davacıya devredilen taşınmazlar arasında fahiş fark bulunsa dahi, trampa işleminde aradaki değer farkının geçersizliğe neden olmayacağı, davacı tarafın trampa işlemine … gösterdiğine dair tanık beyanları olduğu, davacıyı zararlandırma kastının da ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.12.2017 tarihli ve 2017/1362 Esas, 2017/1313 Karar sayılı kararıyla; iddiaların kanıtlanamadığından bahisle davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 21.09.2021 tarihli ve 2018/1826 E., 2021/4407 K. sayılı kararı ile; “…davacı tarafın bilgisi dışında dava konusu taşınmazının elinden çıktığını ve zararlandırıldığını ileri sürdüğü, davalılar Yıldız ve … …’nın ise dava konusu taşınmaza karşılık dava dışı iki taşınmazın davacıya devredildiğini, davacının zarara uğramadığını, bir nevi takas yapıldığını ve davacının da bundan haberdar olduğunu savundukları, bu iddia ve savunma karşısında bahse konu taşınmaz değerlerinin önemli olduğu, yapılan keşif ve aldırılan bilirkişi raporu uyarınca dava tarihi itibariyle, dava konusu 9 parsel sayılı taşınmazdaki ¾ payın 1.051.620,07 TL, davacıya devredilen 108 sayılı parsel ile 1 no.lu bağımsız bölümün toplam değerinin ise 436.000,00 TL olduğu, bariz bir şekilde değerler arasında fahiş fark bulunduğu, bir kimsenin nedensiz yere bu fahiş farkı göze almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacının takas yapılacağını bilse dahi bu farka katlanmak istemeyeceği, bir başka ifadeyle davacı …’in kendi hakkının büyük ölçüde korunması halinde takasa onay verebileceği, bu haliyle vekil olan davalı …’nın sadakat ve özen borcuna aykırı hareket ettiği, davalı …’ın ise; emlakçılık yaptığı, karşılıklı devir sürecinde aradaki fahiş farkı bilebilecek konumda olduğu, ayrıca aradaki farkı ödediğini iddia etmediği gibi bu kapsamda dosyada delil de bulunmadığı gözetildiğinde, vekil tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalılar … … ve Yıldız’ın el ve işbirliği içerisinde davacıyı zararlandırdıkları sonucuna varılmaktadır. Dahili davalı … …’e yapılan temlike gelince; dava konusu taşınmazın yargılama sırasında …’e devredilmesi üzerine davacının 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi gereğince seçimlik hakkını yeni malik …’e karşı iptal-tescil yönünde kullandığı, dahili davalı …’in taşınmazı iyiniyetle edinmesi halinde bu kazanımının korunacağı, aksi halde TMK’nın 1024. maddesi gereğince adına yapılan tescilin yolsuz hale geleceği kuşkusuzdur. ….Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar gözetilerek toplanan ve toplanacak deliller ile son kayıt maliki dahili davalı … …’in iyiniyetli edinen olup olmadığı, bir başka söylemle durumu bilip bilmediği ya da kendisinden beklenen özeni göstermesi halinde bilebilecek konumda olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre, tazminat isteminin de bulunduğu gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesi ile hüküm bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne, davacının maddi zarar talebinin feragat nedeniyle reddine karar verilmişir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı … vekili temyiz dilekçesinde, bozma sonrası yapılan 22.02.2022 tarihli ilk duruşmaya mesleki mazeretleri nedeni ile katılamadıklarını, bu nedenle duruşma zaptının 5 numaralı kararında mazeretin kabul edildiğini ve 3 numaralı ara kararında delil ve tanıkların bildirilmesi için kendilerine bir hafta kesin mehil verildiğini ve ihtar yerine geçmek üzere duruşma zaptının kendilerine tebliğine karar verildiğini, ancak bu ara karara rağmen duruşma zaptının tebliğ edilmediğini ve delillerinin sunulamadığını, davalı …’ın, bozma kararı öncesi yapılan yargılama süresi boyunca ” davacının yapılan satıştan bilgisi olduğunu, vekalet görevini kötüye kullanmadığını, yapılan satışın muvazaalı olmadığını” beyan ettiğini, ancak Yargıtayın, İlk Derece Mahkemesi kararını aleyhine bozmasından sonra gerçeğe aykırı beyan ve bir takım belgeler ile Mahkemeyi yanılttığını, davalı …’ın yargılama süresi boyunca çelişkili beyanlarda bulunmuş olması nedeni ile bu beyanların ve sunulan belgelerin hükme esas teşkil etmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkili davalının dava konusu taşınmazı bedelini ödemek sureti ile edinen üçüncü kişi konumunda olduğunu, bu hususun banka dekontu ile de sabit olduğunu, İlk Derece Mahkemesinin kararında müvekkilinin, davacıların murisini zararlandırıcı işlemlerde bulunduğu tespitinin yapıldığını, ancak bu tespitin dayanağı olan ve hükme esas teşkil eden belge ve bilgilere gerekçesinde yer verilmediğini, davacı tarafın karar duruşmasında, dava dilekçesinde göstermiş olduğu dava değerinin 49.990,00TL sinin tapu iptal ve tescil talebine, 10.00TL sinin tazminat talebine ilişkin olduğu yönünde beyanda bulunduğunu, İlk Derece Mahkemesinin de bu beyan doğrultusunda hüküm kurduğunu, bu yönü ile de hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu, yine bu beyana itibar edilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de hatalı hesaplandığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Türk Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu … unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan … sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.

Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’da benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

2. Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

3. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Eldeki davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemi şeklinde terditli olarak açıldığı anlaşılmakla; tapu iptal ve tescil talebinin kabulüne karar verildiğinden keşfen belirlenen ve harcı ikmal edilen değer üzerinden davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öte yandan, terditli olarak ileri sürülen maddi tazminat talebinden yargılama aşamasında vazgeçildiği gözetildiğinde kendisini vekille temsil ettiren davalı … lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de; bu husus davacılar tarafından temyiz edilmediğinden eleştirilmekle yetinilmiş, bozma konusu yapılmamıştır.

3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı … vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 53.877,13 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalı …’den alınmasına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22.03.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.