Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/5069 E. 2023/1334 K. 07.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/5069
KARAR NO : 2023/1334
KARAR TARİHİ : 07.03.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Asıl ve birleştirilen davanın kabulüne

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı asıl ve birleştirilen davada davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Asıl davada davacılar, 1334 ada 13, 24, 25 ve 36 parsel (yeni 2688 ada 4 parsel) 2684 ada 6 parsel, 2688 ada 2 parsel, 2688 ada 7 parsel ve 2724 ada 1 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan tarafından vekil olarak tayin edilen davalılar … tarafından, el ve iş birliği içerisinde olduğu diğer davalı kardeşi Rifat Keskine’e satış suretiyle devredildiğini, mirasbırakana bir bedel ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, birleştirilen davada ise aynı iddialarla çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile tüm mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında davacı …’nin ölümü üzerine mirasçılarının davayı takip ettiği anlaşılmıştır.

II. CEVAP
Davalı …, zamanaşımı def’inde bulunarak, mirasbırakanın bakımını yapması karşılığında makul bir bedel ödeyerek taşınmazları satın aldığını, diğer davalı …, husumet itirazında bulunarak 30 yılı aşkın bir süredir mirasbırakanın bakımı ile diğer davalı ile birlikte ilgilendiklerini, mirasbırakanın iradesi doğrultusunda temliki işlemi gerçekleştirdiğini belirterek davanın reddini savunmuşlar, yargılama sırasında …’ün ölümü üzerine mirasçıları davaya dahil edilmişlerdir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.04.2017 tarihli ve 2015/247 E., 2017/312 K. sayılı kararıyla; satış bedelinin ödendiğinin kanıtlanmadığı, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 28.12.2018 tarihli ve 2017/1360 E., 2018/1762 K. sayılı kararıyla; vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket ettikleri gerekçesiyle istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

2.Dairece “…Mahkemece, delil bildirimi için HMK’nın 140/5.maddesi uyarınca verilen kesin süreye ilişkin ihtaratın içeriğinde tanık listesi yer almadığı ve ihtarat içerikli tutanaklar davalı …’a tebliğ edilmediğinden, davalı tarafa tanık isimlerini bildirmek üzere usulünce verilmiş bir kesin sürenin varlığından bahsedilmesi mümkün değildir. Hâl böyle olunca; davalı …’ın bildirdiği tanıkların HMK’nın 243.maddesinde gösterilen şekilde dinlenilmesi, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek karar verilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de; davalar birleştirilse dahi ayrı dava olma özelliklerini korurlar. Bu nedenle asıl dava ve birleştirilen her bir dava bakımından ayrı ayrı hüküm kurulması zorunludur. Keza 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesine göre de hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği açıktır. Mahkemece asıl ve birleştirilen davalar yönünden ayrı hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması da hatalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile vekil …’in diğer davalı … ile birlikte eylem birliği içerisinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalılar vekili temyiz dilekçesinde; tanık beyanlarına itibar edilmediğini, satış bedelleri arasındaki farka ilişkin bilirkişi raporuna itirazların dikkate alınmadığını, ziraat bilirkişisi raporunun esas alınması gerektiğini, tapu işlemlerinde değerin hep düşük belirlendiğini, satış bedelinin borçlar ve bakım giderleri için kullanıldığını, mirasbırakana baktıklarını, borçları sebebiyle icra takipleri yapıldığını, satmaya ihtiyacı olduğunu, mirasbırakanın malvarlığının araştırılmadığını, bedelin elden ödendiğini, davalı … yönünden iddianın ispatlanamadığını, delil bulunmadığını, vekalet alındıktan sonra uzun süre işlem yapılmadığını, taşınmazların zaten ölünceye kadar bakım akdi ile kendisine kalacağını belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1.Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu … unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan … sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.

Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’da benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

2. Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

3. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve iş birliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

2.4. 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır.      

3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalılar vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan 1926 doğumlu … …’ın 06.10.2014 tarihinde dul ve çocuksuz öldüğü geriye, teyzesi Nafiye’nin çocukları davacılar … …, … ile torunları davacılar…, …, …,…, …, dayısı …’ün çocukları davacılar …, … …, …, … ve ……’in mirasçı olarak kaldığı, dava konusu 1334 ada 24 parsel sayılı 1.713m2 miktarlı bağ (22.10.2013 tarihli imar sonrası 2688 ada 4 parsel ve 2724 ada 1 parsel) 1334 ada 36 parsel sayılı 2.716m2 miktarlı bağ( imar sonrası 2684 ada 6 parsel, 2724 ada 1 parsel) 1334 ada 13 parsel sayılı 2.083m2 miktarlı bağ ( imar sonrası 2688 ada 2 parsel 2724 ada 1 parsel) ve 1334 ada 25 parsel sayılı 1.377m2 miktarlı bağ( imar sonrası 2688 ada 7 parsel 2724 ada 1 parsel) taşınmazların mirasbırakan adına Bursa 5. Noterliğinin 21.07.2011 tarihli 18731 yevmiye numaralı vekaletnameye istinaden vekil davalı … tarafından 26.11.2012 tarihinde 8.500TL bedelle diğer davalı kardeşi …’e temlik edildiği, Bursa 3. Noterliğinin 15.05.2003 tarihli 15931 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma akdiyle mirasbırakan … … tarafından dava konusu 1334 ada 24, 36, 13 ve 25 parsel sayılı taşınmazlar ile dava dışı 1133 parsel sayılı taşınmazın ölünceye kadar bakıp gözetmek şartıyla davalı … ve eşi …’e devrinin taahhüt edildiği, Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.03.2021 tarihli 2021/54Esas, 2021/148Karar sayılı kararı ile mirasbırakan … …’ın 3764 ada 66 ve 93 ile 6773 ada 2 parsel sayılı taşınmazlarını 11.06.2010 tarihinde, 2762 ada 10 parsel sayılı taşınmazdaki 3 ve 8 numaralı bağımsız bölümleri 14.06.2010 tarihinde davalı …’e satış suretiyle temlik ettiği, 3764 ada 66 ve 93 ile 6773 ada 2 parsel sayılı taşınmazların temlikinin mirasbırakanın bakım, hizmet ve emek karşılığı gerçekleştirildiği, bu taşınmazlar yönünden muvazaa olmadığı, ancak 3 ve 8 no.lu bağımsız bölümlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı belirtilerek, bu taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verildiği, kararın 23.02.2022 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

3. Hemen belirtilmelidir ki, vekil …’in diğer davalı kardeşi … … ile birlikte el ve işbirliği içerisinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

4.Ancak, dava konusu taşınmazların yargılama sırasında 23.11.2021 tarihinde yeniden imar gördüğü, davalı … adına tam payla kayıtlı 2688 ada 2 parsel sayılı 1.250,10 m2 miktarlı arsanın 2978 ada 2, 2688 ada 4 parsel sayılı 1.027,92 m2 miktarlı arsanın 2978 ada 4 parsel, 2684 ada 6 parsel sayılı 1.629,60 m2 miktarlı arsanın 2970 ada 7 parsel olarak tam payla davalı … adına, 2688 ada 7 parsel sayılı 1.714,74 m2 miktarlı arsanın 13779/28579 payı davalı … adına kayıtlı iken 2978 ada 7 parsel olarak tam payla davalı … adına tescil edildiği, dava konusu 2724 ada 1 parsel sayılı 8.308,53 m2 miktarlı sağlık tesisi nitelikli taşınmazın 19340/830853 payının davalı … adına kayıtlı olduğu, son imar işlemine girmediği görülmektedir.

5. Bu durumda, infazda tereddüt yaratacak şekilde, doğru sicil oluşturma ilkesine aykırı olarak kapanan sicil kaydı üzerinden hüküm kurulması doğru değildir.

6.Hâl böyle olunca, HMK’nın 297/2. maddesi uyarınca infaza elverişli biçimde, davalıya mirasbırakandan intikal eden taşınmazların imar parseline ne kadarının yansıdığının gerektiğinde bilirkişiden rapor alınmak suretiyle tespiti ile yeni oluşan parseller üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davalılara iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

07.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.