Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/4226 E. 2023/4795 K. 25.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/4226
KARAR NO : 2023/4795
KARAR TARİHİ : 25.09.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/1560 E., 2021/881 K.
DAVA TARİHİ : 19.02.2016
HÜKÜM/KARAR : Ret/Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Pozantı Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2016/37 E., 2017/136 K.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-2.maddesi gereğince kabulü ile yerel mahkemece verilen kararın kaldırılmasına ve davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle;kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar, mirasbırakan dedeleri …’ın (… olan soyadı … olarak değiştirmiş) dava konusu Pozantı ilçesi Aşçıbekirli mahallesindeki 112 ada 94,96,93 ve 99 parsel sayılı taşınmazların 50 yıl boyunca zilyedi olduğunu, ancak 1994 yılındaki kadastro tespiti sırasında davacılar adlarına tespit edilmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

II. CEVAP
1.Davalılar …. ve …; çekişme konusu taşınmazlarda kadastro tespitinin 1994 yılında yapıldığını, bu taşınmazlardan 96 parselin mirasbırakanları … adına kayıtlı olduğunu, …. ölmeden 3-4 sene önce …ile …’ün kendi aralarında bu taşınmazları paylaştıklarını, değersiz olan yerin … adına tespit gördüğünü, daha sonra yol geçmesi ve yaylalık evler yapılması nedeniyle taşınmazın değerlendiğini gören davacıların açtıkları davada kötüniyetli olduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

2. Davalılar …, …, …, …, …, …, … ve …; dava konusu edilen 4 ayrı taşınmazda davalıların mecburi veya ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olmadığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini, esas yönünden de mirasbırakanları … kızı … adına 93 parsel sayılı taşınmazın tespitinde bir hata bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

3. Davalı …; kadastro tespitine itiraz niteliğinde olan eldeki davada hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Pozantı Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2017 tarihli ve 2016/37 Esas, 2017/136 Karar sayılı kararıyla; kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten 10 yıl geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mirasbırakanları …’ın dava konusu taşınmazı 50 yıl boyunca zilyet olarak kullandığını, 1994 tarihinde kadastro tespiti yapıldığını, ancak kadastro tespiti yapılırken haksız ve hukuka aykırı tespit yapıldığını, davalıların taşınmazla ilgilerinin bulunmadığını, özellikle 93 parsel yönünden kadastrodan önceki bir hukuki sebebin bulunmadığını, davacı ile bir kısım davalılar arasında hiçbir şekilde hukuki bir ilişki mevcut olmayıp işlemin hukuka aykırı olduğunu, tapu kaydının düzeltilmesi davasının ayni dava olup zaman aşımına veya hak düşürücü süreye tabi olmadığını, 93 parsel ile ilgili olarak kadastro tutanaklarında müvekkili …’ün baba adının sehven Mehmet yerine Osman olarak yazıldığını, mahkemece keşif yapılıp harç alınıp tanıklar dinlendikten sonra süreden red kararı verilmesinin usul ekonomisine aykırı olduğunu, ayrıca usulden red kararı verilmesine rağmen gayrimenkulün tüm değeri üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedildiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 24.06.2021 tarihli ve 2019/1560 Esas, 2021/881 Karar sayılı kararıyla; her ne kadar davacı tarafından dava konusu taşınmaz ile ilgili davalılara karşı kullanım kadastrosuna itiraz sebebi ile 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca dava açılmış ise de, açılan davanın Kadastro Kanunu’nun 12 nci maddesine göre 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerektiği, ancak 10 yıllık süre geçtikten çok sonra eldeki davanın açıldığı, İlk Derece Mahkemesince yapılan araştırmada verilen karar netice olarak doğru ise de reddine karar verilen davanın davanın niteliği ve ret nedenine göre niteliği itibariyle davacı aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği halde nispi vekalet ücretine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf talebinin kabulüne, HMK 353/1-b-2 nci maddesi hükmü gereği Mahkeme kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm tesisi ile davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itirazlarını yineleyip bir kısım davalıların duruşmada davacılarla sulh olmak istediklerini belirtmelerine rağmen mahkemece bu hususun nazara alınmadığını, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastro öncesi hukuki nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 297 inci ve 359 uncu maddeleri,

2. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası.

3. 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı

3. Değerlendirme
1. Yukarıda belirtilen ilgili hukuk uyarınca bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.

2. “Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu (sabit gördüğü) maddî vakıalar ile hüküm fıkrası (sonucu) arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde, sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep (veya sebepler), başka bir deyimle, hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. … Hâkim, tarafların kendisine sundukları ve (tahkikat sonucunda ) sabit gördüğü maddî vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp (m.33) bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. İstinaf mahkemesi ve Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. …Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz. … Hukukî dinlenilme hakkı, mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir.” (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, Ankara, İkinci Baskı, 2021, s.890-892)

3. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

4. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

5. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

6. Gerekçeye ilişkin hükümler kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile hâkimin gerek mahkeme kararlarının her türlü kuşkudan uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

7. Somut olayda; davacılar tarafından dava dilekçesinde 112 ada 99-96-93 ve 94 parsel sayılı taşınmazların dava konusu edildiği ve kadastro öncesi hukuki nedene dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteminde bulunulduğu, ancak Bölge Adliye Mahkemesince gerekçe bölümünde davanın 6831 sayılı Kanun ve 6292 sayılı Kanun’un 6/2 nci maddesi ve 2/B maddesi gereğince yapılmış kullanım kadastrosuna itiraz niteliğinde olduğu belirtildikten sonra dava konusu olmayan Pozantı ilçesi Üçoluk Mahallesi 536 ada 48 parsel sayılı taşınmazdan bahsedilmek suretiyle yukarıda belirtilen hususlara ve 6100 sayılı HMK’nın 297/1/c. maddesine aykırılık teşkil edecek şekilde hüküm kurduğu anlaşılmaktadır.

8. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte gerekçe içeren, önceki hüküm sonucuna uygun bir karar vermek olmalıdır.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

25.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.