Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2022/2347 E. 2022/4450 K. 02.06.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2347
KARAR NO : 2022/4450
KARAR TARİHİ : 02.06.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istekli dava sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 02/06/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat … ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat … geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, dosya incelenerek gereği görüşüldü:
I. DAVA
Davacı, 26974 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payın devri için davalı …’u vekil tayin ettiğini, davalı …’un 11/12/2014 tarihinde taşınmazdaki payını piyasa değerinin çok altında bir bedel ile davalı … …’ya devrettiğini, vekilin devirden sonra kendisine herhangi bir bilgi vermediğini ve satış bedelini de ödemediğini, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ederek taşınmazın gerçek değerinin çok altında bir bedel ile satış ve devir işlemlerini gerçekleştirdiklerini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, dava konusu 26974 ada, 5 parsel sayılı taşınmazın davalı … adına kayıtlı 1/2 payının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde 100.000,00 TL’nin müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı …, dava konusu taşınmazın önceki maliki …’den alımı sırasında davacı ile davalı …’ın hesabının bulunduğu bankaya giderek talimatla hesaptan para çektiklerini ve satıcı …’nin hesabına havale ettiklerini, davalı … …’nın …’nin karşı çıkması nedeniyle davacıyı alıcı gibi göstererek taşınmazı onun üzerinden parasını ödemek suretiyle aldığını, daha sonra kendisine taşınmazın satışı konusunda vekaletname verildiğini ve satışı gerçekleştirdiğini, taşınmaz üzerindeki binanın … …’ya ait olması nedeniyle davacıya para ödenmediğini; davalı …, davacı ile kısa süre öncesine kadar şirket ortağı olduklarını, dava konusu taşınmazdaki 1/2 payı alabilmek için inanılan ve güvenilen kişi olarak davacıdan yardım talep ettiğini ve taşınmazdaki 1/2 payı 333.000 USD karşılığında aldığını, satış bedelinin davacı aracılığı ile satıcı hesabına gönderildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesince, taşınmazda davacı adına tescil tarihinden sonra davacı tarafça ipotek tesis edildiği, taşınmazın kiraya verilmesi nedeniyle elde edilen kira gelirlerinin davacı tarafından başlatılan icra takibi sonucunda davalı tarafından davacıya ödendiği, bu süreçte davalının mülkiyet hakkına yönelik tasarruf işleminde bulunmadığı, taşınmazın davacı tarafça satın alındığı, 15/10/2012 tarihinde satıcıya ödemeye ilişkin belge sunulmamış ise de, satış bedelinin nakden ve tamamen ödendiği hususunun resmi senette yazılı olduğu, satış tarihinde davacıya vekil tarafından herhangi bir bedel ödenmediği, davalıların elbirliği içinde davacıyı zararlandırıcı işlem yaptıkları, davalı …’un diğer davalının çalışanı, davacının da vekili olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde yargılama sırasında ileri sürdükleri savunmalarını tekrarla, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; davacı tarafından çekişme konusu taşınmazdaki 1/2 paya ilişkin 01/12/2013-11/12/2014 tarihleri arası dönem için kira alacağının tahsili amacı ile başlatılan icra takibinde talep edilen kira bedelinin davalı … … tarafından ödenmiş olduğu, çekişme konusu taşınmazda dava dışı şirket ile dava dışı banka arasındaki sözleşme uyarınca 15/07/2013 tarihinde davacı ve davalı … …’ya vekaleten Orhan …’nın katıldığı işlem ile ipotek tesis edildiği, davalının savunmasına dayanak teşkil eden dekont, banka kayıtları ve belgelerin taraflar arasında varlığı iddia edilen inançlı işleme ilişkin olduğunu gösterecek ve kanıtlayacak nitelikte olmadığı, anılan belgelerin yazılı delil başlangıcı olarak da değerlendirilemeyeceği, yemin teklifinde de bulunulmadığı, davacı ile davalı … … arasında taşınmaz devir borcunu doğuran bir inançlı işlem bulunduğu savunmasının kanıtlanamadığı, dava konusu taşınmazın 1/2 payının temlikinin vekalet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiği ve davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettikleri gerekçesi ile davalı tarafın istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1. bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairece ‘’…05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekmektedir. İspat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi bulunmuyorsa delil başlangıcı bulunması halinde her türlü delille kanıtlanmasının mümkün hale geleceği kuşkusuzdur. Somut olayda; davalı, taşınmazın satış bedelinin ödenmesine ilişkin kendi hesabından 12.10.2012 ve 15.10.2012 tarihlerinde toplam 330.000 USD çekildiğine dair dekontları, taşınmazın satımına aracılık eden emlak yatırım şirketine kendi adı ile ödenen komisyon faturasını, satın alma işleminden sonra tahakkuk eden vergilerin kendi kredi kartından tahsil edildiğine dair belgeler sunmuş olup, anılan bu belgelerin delil başlangıcı niteliğinde olduğu ve uyuşmazlıkla ilgili savunmanın ispatı bakımından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 202. maddesi hükmü gereğince, tanık dinlenmesi mümkündür. Dinlenen tanıklar beyanlarında, temlikin inançlı işlem niteliğinde olduğu savunmasını doğrulamışlardır. Hâl böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.’’ gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuştur.
3.Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; Dairenin bozma ilamındaki gerekçe benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; somut hiç bir delille desteklenmeyen, davalı yanın beyanından ibaret inançlı işlem iddiasına yönelik olarak ortada yazılı bir inanç sözleşmesi bulunmamasına ve davalı tarafından sunulan belgelerin delil başlangıcı niteliği olmamasına rağmen inançlı işlem savunmasının kanıtlandığı kabul edilerek davanın reddine karar verildiğini, taşınmaza ait vergi tahakkuk belgeleri ile bu tahakkuk belgelerine istinaden davalı …’nın kredi kartından yapılmış bulunan ödemelerin davacı aleyhine delil başlangıcı niteliğinde sayılamayacağını, davalı …’nın, uzun bir süre taşınmazın iadesini de talep etmediği, tüm bunların hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir. Diğer taraftan, davalıların inançlı işlem savunmasında bulundukları gözetildiğinde, taraflar arasındaki çekişmenin giderilmesi için, öncelikle inançlı işlem savunmasının çözüme kavuşturulması gerekmekte, bir başka ifade ile; uyuşmazlık, davalı tarafın, inançlı işlem savunmasını usulünce kanıtlayıp kanıtlanamadığı noktasında toplanmaktadır.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Türk Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
6.2.2. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir. 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekmektedir.
6.3. Değerlendirme
(V.2.) numaralı paragrafta açıklanan ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak; yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davalılar vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacıdan alınmasına, davacıdan onama harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, kesin olmak üzere, 02/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.