YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/9385
KARAR NO : 2023/4212
KARAR TARİHİ : 11.09.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/585 E., 2021/192 K.
DAVA TARİHİ : 02.05.2011
HÜKÜM/KARAR : Kısmen Kabul
Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I.DAVA
Davacı, Hacımustafa Köyünde bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan davaya konu taşınmaz bölümü hakkında irsen, intikalen ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmış, çekişmeli taşınmazın adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar Hazine vekili Orman İdaresi vekili,
… vekili ve Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI VE YARGILAMA SAFAHATİ
1-Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.06.2013 tarihli ve 2011/408 Esas, 2013/380 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne, fen bilirkişisinin raporunda (A) harfi ile gösterilen yerin davacı adına tesciline karar verilmiş, verilen hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2- Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 07.02.2014 tarihli ve 2013/14095 Esas, 2014/844 Karar sayılı ilamıyla; yapılan inceleme ve araştırmanın karar vermek için yeterli olmadığı belirtilerek hüküm bozulmuştur.
3- Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.10.2015 tarihli ve 2014/581 Esas, 2015/617 Karar sayılı kararıyla, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4-Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 06.07.2020 tarih, 2017/2846 Esas, 2020/2723Karar sayılı ilamıyla; 6360 sayılı Kanun gereğince Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanlığının davaya dahil edilmesi için davacı tarafa süre verilmesi ve davalı Hazinenin tescil talebi yönünden olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gereğine değinilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
5-İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu taşınmazın tarım dışı alanda, meskun alan içerisinde kaldığı, evveliyatından itibaren ev, ahır ve bahçesi niteliğinde kullanıldığı, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 2014/20018 Esas, 2015/7566 Karar sayılı kararında ifade bulan istisnai durum olarak tarım dışı alanda kalan ve ev, ahır yapmak, bahçe vasfı ile değerlendirmek suretiyle kullanımının, ekonomik amaca uygun zilyetliğe örnek teşkil edecek nitelikte, taşınmazın sahiplenilmesi, etrafının çevrilmesi, zilyede aidiyetine ilişkin yaygın düşüncenin oluşturulmasının zilyetlik ile kazanım için yeterli olduğu, taşınmazın 07.11.2012 tarihinde nazım imar planı kapsamına alındığı, 1968 yılında üretilen 1/5000 ölçekli haritada dava konusu taşınmazın içerisinde ev olduğu, dava konusu taşınmaza ilişkin ilk kadastro tespitinin 06.06.1964 tarihinde yapılarak kesinleştiği ve taşınmazın içerisinde bulunan alanın 188 parsel olarak tespit ve tescil gördüğü, mahalli bilirkişi beyanlarından 1964 yılından itibaren dava konusu taşınmazın davacının babası ve irsen intikal neticesinde davacının malik sıfatı ile zilyetliklerinde davacının olduğu, taşınmazı ev, ahır ve bahçesi vasfı ile tasarruf ettiği, 06.04.2015 tarihli fen bilirkişi kurul raporunda B harfi ile gösterilen alanın evveliyatının yol vasfında olduğu ve davacının bu alanda zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığı, A ile işaretli alanda zilyetliğinin 07/11/2012 tarihinden önce 20 yılı aşkın süredir malik sıfatı ile devam ettiği gerekçesiyle davacının davasının kısmen kabulüyle fen bilirkişi raporunda A ile işaretli alanın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, B ile işaretli alana ilişkin talebin reddine, davalı Hazine nin tescil talebinde bulunduğu gözetilerek B ile işaretli alanın davalı adına yol vasfı ile tesciline ve terkinine karar verilmiştir.
IV.TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde davacı lehine zilyetlikle edinim koşullarının oluşmadığı, hazine tarafından davacıya ecrimisil ihbarnamesi gönderildiği belirtilerek kararın bozulma talep edilmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; … Medeni Kanunu’nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. ve 17 inci maddelerine dayalı olarak açılan tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun 713/1 inci maddesi,
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi
3. Değerlendirme
1. Kadastro çalışmaları sonucunda Hacımustafa Köyü çalışma alanında 06.06.1964 tarihinde kesinleşen tapulama çalışmalarında dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde sadece ev yerleri tespit edilmiş diğer kısımlar tespit harici bırakılmıştır.
2.Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun’un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
3. Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup, Mahkemece 20 yıllık zamanaşımı süresinin, dava tarihi yerine, davaya konu taşınmazın nazım imar planına alındığı tarih olan 07.11.2012 tarihinden geriye dönük olarak hesaplanması doğru değil ise de, bu husus eleştirilmekle yetinilmiş olmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle davalı Hazine vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Harçlar Kanunu’nun değişik 13. maddesinin j bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere
Dosyanın mahkemesine gönderilmesine
11.09.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, 4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil davasıdır.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının kısmen kabul edilen dava yönünden davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.
Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.
Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.
Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.
Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.
4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:
Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”
Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.
Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.
Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediyeler ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.
Sayın Çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir. ¹
____________________________
¹Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz. Kuru, Baki (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 6. Baskı, Ankara, s. 5339.
Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın Çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.
Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın Çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.
4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.
Yine Sayın Çoğunluğun adeta “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturduğu anlaşılmaktadır ki bu görüşe katılmak mümkün değildir. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.
Açıklanan nedenlerle davanın kısmen kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Orman İşletme Müdürlüğü ve Belediyelerin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının da doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, kısmen kabul edilen yönünden İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından, harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine, “…davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine” cümlesi yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan Sayın Çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.