YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/9204
KARAR NO : 2022/3787
KARAR TARİHİ : 10.05.2022
MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davası sonunda Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesinin 07/05/2019 tarihli 2017/232 Esas 2019/126 Karar sayılı kararıyla davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından istinafı üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 15/09/2021 tarihli 2019/1377 Esas 2021/1263 Karar sayılı kararı ile HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 10/05/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ………. ile temyiz edilen davacı vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip, gereği görüşüldü:
I. DAVA
Davacı, mirasbırakan babaannesi … …’dan intikal eden dava konusu 452 parsel sayılı taşınmazdaki hissesinin satışı için davalının eşi olan dava dışı … …’ı, Çanakkale 5. Noterliğinin 01/04/2014 tarih 3428 yevmiye no.lu vekaletnamesi ile vekil tayin ettiğini, vekalet verirken yalnızca bu parselin miras olarak kaldığı, başkaca yer kalmadığının söylendiğini, dava dışı vekilin ise bu parseli danışıklı olarak davalı eşine satış yoluyla devrettiğini, bu satışla ilgili herhangi bir ödeme yapılmadığını, sadece bu taşınmazla ilgili vekaletname vermek isterken mirasbırakanlardan kalan tüm taşınmazların satışı konusunda yetki alındığını, bilahare tapuda yaptığı araştırma neticesinde mirasen kalan başkaca taşınmazların da amcası davalıya bedelsiz olarak satış yoluyla devredildiğini öğrendiğini, vekili azlettiğini, durumun düzeltilmesi için davalıya 21/04/2017 tarihinde ihtarname keşide ettiğini ileri sürerek, dava konusu 339, 125, 452, 520 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile tarafların miras payları oranında tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, satış ve vekaletname tarihleri ile dava tarihi arasında 3 yıl geçtiğini, aldatma (hile) iddiası bakımından 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, davacının 2014 yılında yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle dava konusu taşınmazlardaki hisselerini satmak istediğini, dava dışı hissedarların almak istememesi üzerine kendisiyle görüştüğünü, davacı ile satış ve satış bedeli konusunda anlaştıklarını, dava dışı eşi …’e davacı tarafından satış ve sair işlemler için vekaletname verildiğini, vekaletname verilirken satış bedellerinin elden nakten davacıya ödendiğini, okur-yazar olan davacının aldatılmasının veya vekalet görevinin kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını, gerçek bir hisse satışı olduğunu, intikal, vergi, vakıf şerhi gibi işlemler nedeniyle farklı tarihlerde satış yapılabildiğini, Boğaz Köprüsünün temeli atıldığı için taşınmazların değerindeki artıştan davacının yararlanmaya çalıştığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, bedeller arasında fahiş fark olduğu, çekişme konusu payların gerçek değerinin altında satışının yapıldığı, ödeme savunmasının usulünce ispatlanamadığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı ile eşi olan dava dışı vekilin el ve işbirliği içinde hareket ettikleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Vekalet görevinin kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığının taraf beyanları ile tanık beyanlarından anlaşıldığını, davacı ile davalının hisse satışı konusunda anlaştıklarını, satış ve diğer işlemlerin yapılabilmesi için davacının vekaletname verdiğini, davacının satış bedelini aldığı halde aradan 3 yıl geçtikten sonra eldeki davayı açtığını, hukuki nitelendirmenin yanlış yapıldığını, davanın hile (aldatma) hukuksal nedenine dayalı olup, ispat külfetinin davacı üzerinde olduğunu, davanın da 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını, davacının aslında vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayanmadığını, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, satış işleminin gerçek olduğunu, davacının aldatılmasının söz konusu olmadığının, satış bedelinin ödendiğinin, davacı ile davalının satış konusunda anlaştıklarının tanık beyanlarıyla ispatlandığını, ödemenin her türlü delille ispatı mümkün iken Mahkemece yazılı delil aranmasının doğru olmadığını, bilirkişinin taşınmazların m2 değerini 5,00-20,00 TL arasında taktir ettiğini, oysaki mahalli bilirkişiler ve tanıkların m2 değerinin ortalama 1,00-2,00 TL olduğunu beyan ettiklerini, bilirkişilerin gerçek değerin çok üzerinde hesaplama yaptıklarını, davacı tarafın ıslah dilekçesi ya da talebinin davalı tarafa tebliğ olunmadığını belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, dava dışı vekil …’in vekalet görevini kötüye kullandığı, vekilin eşi olan davalının da bu durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olduğu, çekişme konusu payların tapudaki satış bedelinin 5.000,00 TL, satış tarihleri itibarıyla gerçek değerinin ise bunun yaklaşık 10 katı üzerinde 49.090,11 TL olduğu, satış bedelinin ödendiğinin ispatlanamadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulüne ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davalı vekilin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
İstinaf incelemesinin duruşmalı yapılması istenildiği halde duruşmasız incelendiğini, vekalet görevinin kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığının taraf ve tanık beyanlarıyla sabit olduğunu, davacı ile davalının hisse satışı konusunda anlaştıklarını, satış ve diğer işlemlerin yapılabilmesi için davacının vekaletname verdiğini, davacının satış bedelini aldığının tanık beyanlarıyla da sabit olduğu halde davacının 3 yıl aradan sonra eldeki davayı açtığını, boğaz köprüsü temeli atıldığı için davacının kötüniyetli olarak eldeki davayı açtığını, oluşan fiyat farkından yararlanmaya çalıştığını, davanın hukuki nitelendirmesinin yanlış yapıldığını, davanın hile (aldatma) hukuksal nedenine dayalı olup 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini ve ispat külfetinin davacı üzerinde olduğunu, davacının anlaşarak hisselerini sattığının ispatlandığını, satışın gerçek olduğunu, hile ile vekaletname alındığını iddia eden davacının bunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde davalıya bildirmesi gerektiğini, aradan 3 yıl geçtiğini, bu hususta değerlendirme yapılmadığını, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davacının mirasbırakanlarından kalan Çanakkale ili, ilçeleri ve köylerindeki tüm taşınmazlarla ilgili satış yetkisi verdiğinin vekaletname içeriğinden açıkça anlaşıldığını, davacının okur-yazar olduğunu, ödemenin her tür delille ispatı mümkün iken bu hususta yazılı delil aranmasının hukuka aykırı olduğunu, satışı yapılmayan dava dışı taşınmazlar da bulunduğunu, oysaki sadece 4 taşınmazın satışa konu edildiğini, bilirkişinin taşınmazların m2 değerini 5,00-20,00 TL arasında taktir ettiğini, oysaki mahalli bilirkişiler ve tanıkların m2 değerinin ortalama 1,00-2,00 TL olduğunu beyan ettiklerini, bilirkişilerin gerçek değerin çok üzerinde hesaplama yaptıklarını, davacı tarafın ıslah dilekçesi ya da talebinin tebliğ olunmadığını, hissedarlar arasında gabin yahut aşırı yararlanma iddiasının dinlenemeyeceği halde ve dava konusu olmadığı halde istinaf mahkemesince bu hususta da inceleme yapıldığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
3.2.2. 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır. Kamu düzeninden olan doğru sicil oluşturma ilkesi gereğince hakimin infazı kabil karar verme yükümlülüğü vardır. Yasa maddesinin bu açık hükmüne göre, mahkemelerce kurulan hükümler infaz sırasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak nitelikte olmalıdır.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Davacı, miras hak ve hisselerinin intikali ve satışı konusunda dava dışı … …’ı 01/04/2014 tarihinde vekil tayin etmiştir. Davalı … ise dava dışı vekilin eşi, davacının ise amcası olmaktadır.
Dava konusu 520 parsel sayılı taşınmazın ½ payı davacının 1979 yılında ölen halası … … adına kayıtlı iken, 08/04/2014 tarihinde 3/8 payı davalı …’ya, 1/8 payı ise davacı …’a intikal etmiş davacının sözkonusu 1/8 payı dava dışı vekil … tarafından 09/04/2014 tarihinde eşi davalı …’ya satış yoluyla temlik edilmiş taşınmazın ½ payına da 14/02/1975 tarihli tapulama işlemiyle malik olan … böylece taşınmaz da tam malik olmuştur.
Dava konusu 452 parsel sayılı taşınmazın 1/3 payı tarafların mirasbırakanı … … adına kayıtlı iken, 08/04/2014 tarihli intikal işlemiyle 1/6’ şar paylarla davacı ile davalıya intikal etmiş davacının sözkonusu 1/6 payı dava dışı vekil tarafından 29/04/2014 tarihinde eşi davalı …’ya satış yoluyla temlik edilmiş olup; bu suretle davalı … taşınmazın 1/3 payının maliki olmuştur.
Dava konusu 339 parsel sayılı taşınmazın 3/16 payı davacının 1979 yılında ölen halası … … adına kayıtlı iken 29/04/2014 tarihinde 3/64 payı davacı, 9/64 payı davalı adına mirasen intikal etmiş; davacının söz konusu 3/64 payı dava dışı vekil tarafından 29/04/2014 tarihinde eşi davalı …’ya satış yoluyla temlik edilmiş olup; taşınmazın 3/16 payını da 14/02/1975 tarihli tapulama işlemiyle kazanan davalı … taşınmazda 24/64 pay sahibi olmuştur.
Dava konusu 125 parsel sayılı taşınmazın tamamı tarafların mirasbırakanı … … adına kayıtlı iken, 08/04/2014 tarihli intikal işlemiyle ½’şer paylarla davacı ile davalı adına tescil edilmiş; davacının sözkonusu ½ payı dava dışı vekil tarafından 29/04/2014 tarihinde eşi davalı …’ya satış yoluyla temlik edilmiş olup; bu suretle davalı … taşınmazın tamamına malik olmuştur.
3.3.2. Dosya içeriği ve toplanan delillere, (V/3.2.) paragrafta yer verilen yasal ve hukuksal gerektirici nedenlere göre, (III.) ve (IV.3.) paragraflarda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı vekilinin bu yönlere ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
3.3.3. Davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Somut olayda; İlk Derece Mahkemesince, dava konusu taşınmazlarla ilgili iptal-tescil hükmü kurulurken, hükme amaçlananın dışında farklı anlamlar yüklenmesine sebebiyet verebilecek muğlak ifadelerin kullanılmış olması nedeniyle HMK’nın 297. maddesine aykırı hareket edilmiş olması doğru olmamıştır.
Ne var ki; bu hususların düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden İlk Derece Mahkemesi hükmünün düzeltilmesi gerekmiştir.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 15/09/2021 tarihli 2019/1377 Esas 2021/1263 Karar sayılı kararının kısmen kaldırılmasına, Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesinin 07/05/2019 tarihli 2017/232 Esas 2019/126 Karar sayılı kararının hüküm kısmının 1. fıkrasının (a), (b), (c) ve (d) bentleri hükümden tamamen çıkarılarak yerine ;
“a) Çanakkale ili, Lapseki ilçesi, Kocaveli köyü, Köyiçi Mevkiinde bulunan 125 parsel sayılı taşınmazın davalı … adına olan tapu kaydının 1/2 oranında iptali ile davacı … adına TESCİLİNE,
b) Çanakkale ili, Lapseki ilçesi, Kocaveli köyü, Ovatarla Mevkiinde bulunan 339 parsel sayılı taşınmazın davalı … adına olan 24/64 payın tapu kaydının 3/64 paylık kısmının iptali ile davacı … adına TESCİLİNE,
c) Çanakkale ili, Lapseki ilçesi Kocaveli köyü, Köycivarı Mevkiinde bulunan 452 parsel sayılı taşınmazın davalı … adına olan 2/6 payın tapu kaydının 1/6 paylık kısmının iptali ile davalı … adına TESCİLİNE,
d) Çanakkale ili, Lapseki ilçesi, Kocaveli köyü Halaç Evleri mevkiinde bulunan 520 parsel sayılı taşınmazın davalı … adına olan tapu kaydının 1/8 oranında iptali ile davacı … adına TESCİLİNE,” cümlelerinin yazılmasına; davalının temyiz itirazının değinilen yönlerden kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının bu şekli ile 6100 Sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz eden davalıya iadesine, 10/05/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.