Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/9121 E. 2023/3474 K. 20.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/9121
KARAR NO : 2023/3474
KARAR TARİHİ : 20.06.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TARİHİ : 13.03.2014
KARAR : Davanın reddine

Taraflar arasında Mahkemesinde görülen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacılar vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar dava dilekçelerinde, … ili, … ilçesi, … Köyünde bulunan 2207 parsel sayılı taşınmazın davacılardan … ve … adına, aynı yer 390 parsel sayılı taşınmazın ise … adına kayıtlı olduğunu, murislerinden intikalen gelen 2207 parsel sayılı taşınmaz üzerinde sera tesisi bulunduğunu, 390 parsel sayılı taşınmazda ise sezonluk tarım yapıldığını, kadastro tespiti yapıldığı tarihte her iki parselin sınırında hendek boşluğu şeklinde yerler bırakıldığı ve bu yerlerin tespit harici tutulduğunu, zaman içerisinde bu yerlerin hendek niteliğini yitirdiği ve taşınmazların önceki malikleri tarafından imar ve ihya yolu ile tarım arazisi haline getirildiğini, 2207 ve 390 parsel sayılı taşınmazlara dahil edilmek sureti ile 50 yılı aşkın zamandır nizasız ve fasılasız malik sıfatı ile kullanıldığını ileri sürerek “A” ve “B” ile işaretli yerlerin 1/2 hisse ile 2207 parsel malikleri … ve … adına, “C” ve “D” ile işaretli yerlerin 390 parsel sayılı taşınmaz maliki … adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
II. CEVAP
1.Davalı Hazine süresinde davaya cevap vermemiş, aşamada davanın reddini savunmuş, dava konusu yerlerin Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
2.Davalı … Belediyesi, davanın hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinden sonra açıldığını, taşınmazın nitelik itibari ile zilyetlik yolu ile mülkiyet edinmeye uygun bir taşınmaz olmadığını, taşınmaz içerisinde bırakılan hendek boşluklarının mülk edinmeye elverişsiz olduğunu, taşınmazın kamusal niteliğinin ağır bastığını, imar ihya ve zilyetlik koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
3.Davalı … Belediyesi, dava konusu taşınmazların kadastro çalışmaları sırasında tapulama dışı bırakılmış bir alan olduğunu, belediye sınırları içerisinde ancak imar planı dışında kaldığını, kadastro çalışmalarından sonra imar ve ihya edilmek suretiyle bahçe halinde getirilmesinin davacıya hak sahipliği bahşetmeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemenin 06.04.2016 tarihli ve 2014/102 Esas, 2016/167 Karar sayılı kararı ile kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz hakkında, taşınmazın bulunduğu yörede kadastro çalışmalarının yapıldığı 1967 yılından, davanın açıldığı 13.03.2014 tarihine kadar geçen sürede makul sürenin aşıldığı, kadastro çalışmalarının yapılmasından 10 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra açılan davanın makul süre içinde açılmadığının kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı Hazine temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 2016/17051 Esas, 2020/221 Karar sayılı kararı ile; “…varılan sonuç dosya kapsamına ve davanın niteliğine uygun düşmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi uyarınca herkes, yargı mercileri önünde hak arama özgürlüğüne sahip olup, bu özgürlüğün en yaygın kullanılma şekli dava açma hakkıdır. Yine Anayasamızın 13. maddesi uyarınca, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde, kadastro sırasında haklarında tutanak düzenlenen taşınmazlar yönünden, kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açma hakkı 10 yıl ile sınırlanmış ise de, kadastro sırasında haklarında kadastro tutanağı düzenlenmeyen taşınmazlar yönünden kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açma hakkını sınırlayan herhangi bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; Mahkemece, işin esasına girilerek, tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm delilleri toplanmak suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yasal dayanağı bulunmayan yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olup, Hazine vekili ve davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün bozulmasına” karar verilmiş, bozma kararına karşı davalı Hazine vekilinin karar düzeltme yoluna başvurması üzerine aynı Dairenin 29.12.2020 tarihli ve 2020/2417 Esas, 2020/6579 Karar sayılı kararı ile “…Yukarıda özetlenen bozma ilamında makul süre nedeniyle davanın reddedilmiş olmasının isabetsizliğine ilişkin değerlendirmede bir isabetsizlik bulunmadığından Hazinenin bu yöne ilişen karar düzeltme istemi yerinde değildir. Ne var ki, dosya kapsamı ve mahkeme gerekçesi bir bütün olarak incelendiğinde, Mahkemenin, davanın “makul süre içerisinde” açılmadığına ilişkin gerekçesi yanında, “dava konusu taşınmaz bölümleri yönünden davacı yararına imar-ihya ve zilyetlikle kazanma koşullarının oluşmadığı” gerekçesiyle de davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, mahallinde yapılan keşif sırasında tutanağa yansıtılan gözlemde, dava dilekçesine ekli krokide (A), (B), (C), (D) ile gösterilen alanlardan; (A) alanının boşluk olup ekili dikili olmadığı, (C) ve (D) bölümlerinin boş halde olduğu, (B) bölümünün ise zeminde su arkı olduğunun belirlenmesi, mahalli bilirkişi ve tanıkların da, bu yerlerin su arkı ve tahliye kanalı olduklarını belirtmeleri, dava dilekçesinde (A) ve (B) ile gösterilip fen bilirkişi raporunda bir bütün olarak (A) ile gösterilen bu bölümlerin 1975 ve 1990 tarihli hava fotoğraflarında açıklık (yol), dava dilekçesinde (C) ve (D) ile gösterilip fen bilirkişi raporunda bir bütün olarak (B) ile gösterilen bölümlerin ise üzerinde yıllık bitkilerin bulunduğunun belirtilmesi ve zirai bilirkişi raporuna ekli fotoğraflardaki görüntüler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı tarafın çekişmeli taşınmaz bölümleri üzerinde ekonomik amaca uygun zilyetliğinin bulunmadığı anlaşılmakla davacının davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davacı tarafın temyiz itirazları yerinde değilse de, davalı Hazine vekili 29.05.2015 tarihli dilekçesi ile, çekişmeli taşınmaz bölümlerinin TMK 713/6 maddesi uyarınca Hazine adına tescilini talep ettiği halde, bu talep hakkında olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamış olması isabetsiz olup, hazinenin temyiz itirazının kabulü ile hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerektiği halde, maddi hataya dayalı olarak yukarıdaki nedenle bozulmuş olduğu anlaşılmakla, davalı Hazine vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 05.02.2020 tarihli 2016/17051 Esas, 2020/221 Karar sayılı bozma ilamının ortadan kaldırılmasına ve yukarıda belirtilen nedenlerle usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün bozulmasına,” karar verilmiştir.
B. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu yapılan taşınmazların kanunun aradığı kazamın koşullarını taşımadığı, özel mülkiyete konu olamayacağı ve dava konusu taşınmazların Hazine adına tescili talebinin süresi içerisinde yapılmadığı, sunulan dilekçesinin cevap savunmanın ıslahı mahiyetinde olmadığı gerekçesiyle davanın ve Hazine’nin talebinin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacılar temyiz dilekçelerinde özetle; kadastro paftasında dava konusu taşınmazın niteliğine ilişkin bir açıklama bulunmadığını, kadastro çalışmalarında dava konusu yerin yol olduğunun belirtilmediğini, bilirkişi raporlarının hatalı olduğunu, ölçü krokilerinin incelenmesi suretiyle değerlendirme yapılmasını istediğini ancak reddedildiğini, tanık beyanlarının taşınmazı 35 yıldır kendilerinin kullandığını bildirdiğini, dava konusu yerin hiç bir zaman yol olarak kullanılmadığını, yol olarak kabul edilse bile özel yol olduğunu, önceki malikler döneminde dava konusu parsellerle birlikte kullanılan ve ana taşınmazda hangi ürün ekiliyorsa dava konusu taşınmazda da aynı ürün ekimi yapıldığını, bu durumun “B” harfi için de geçerliliğini koruduğunu, “A” harfi ile gösterilen yerde de ana taşınmazda sera yapımı sonrasında seranın düzenlenmesi için üzerindeki bitki örtüsünün kaldırıldığını ve keşifte görülen şekilde kullanılmaya devam edildiğini, zilyetlik süresinin iktisap edildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemişlerdir.
2.Davalı Hazine temyiz dilekçesinde özetle, Hazine adına tescil talebinin süresinde yapılmadığından reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, davalılar lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının usul ve yasalara aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
Aynı Kanun’un 16/B maddesinde ise “Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüz ölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır. Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler. Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.”
4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun 713 üncü maddesinin altıncı fıkrasında “Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.”
Aynı kanunun 6 ncı maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”,
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190 ıncı maddesinin birinci fıkrasında ise “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükümleri düzenlenmiştir.
3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması, HMK’nin geçici 3/2 maddesinin yollamasıyla, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) uygulanacağı davalar yönünden HUMK’un 428 … maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Mahkeme kararının önceki bozma kararına uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı, öte yandan dava konusu taşınmazların keşfen belirlenen nitelikleri itibariyle tescile tabi olamayacakları gözetilerek Hazinenin tescil talebinin reddine ilişkin hükmün sonucu itibariyle doğru olduğu anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin ve davalı Hazine vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun değişik 13. maddesinin j bendi gereğince Hazine’den harç alınmasına yer olmadığına,
Aşağıda yazılı 120,60 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
20.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.