Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/8900 E. 2023/1164 K. 28.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8900
KARAR NO : 2023/1164
KARAR TARİHİ : 28.02.2023

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
KARAR : Esastan Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 17. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı, 3961 ada 39 parsel sayılı taşınmazda bulunan 93 no.lu bağımsız bölümün maliki ve zilyedi olduğunu, arkadaşı dava dışı … …’un 2015 yılında yardım istediğini, dava konusu evi …’ın önerisi ile …’a emaneten devrettiğini, para almadığını, vakti gelince evin kendisine iadesini talep ettiğini, ancak taşınmazın önce davalı …’e, ondan da davalı …’a devredildiğini öğrendiğini, davalıların kendi aralarındaki bu devirlerinin kısa zamanlı olduğunu ve muvazaalı bulunduğunu, davalı … ile eskiye dayanan husumetinin olduğunu, davalı …’ın da Necmettin’in meslektaşı ve arkadaşı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmazsa 10.000 TL tazminatın davalılardan müşterek müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP
1. Davalı …, taşınmazı …’dan bedelini ödeyerek satın aldığını, önceki maliklerini tanımadığını, davacı ile husumeti bulunmadığını, tehdit etmediğini, emlak rayici 143.012,62TL olmasına rağmen 250.000TL bedelle taşınmazı satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

2. Davalılar … ve …, davacının iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, …’ı tanımadıklarını, sadece …’in kardeşi …’in işvereni olduğu için ismini duyduklarını, davalı …’i tanımadığını, kardeşinin ortağı olmadığını, asıl davacının …’e tehdit ve hakaretleri nedeni ile soruşturma bulunduğunu, …’ın taşınmazı …’den 240.000TL bedelle aldığını, ödeme dekontlarının bulunduğunu, 250.000TL bedelle davalı …’e sattığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.11.2019 tarihli ve 2019/280E., 2019/388K. sayılı kararıyla; ispat külfetinin davacıya ait olduğu, davacının yazılı belgesi olmadığı, yemin deliline dayanıldığı, ilk malik …’ın emanetçi olmadığını, malın bedeli olan 240.000 TL’yi ödeyerek aldığını ve davacı ile arasında herhangi bir inanç sözleşmesi bulunmadığını belirttiğinden iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davacının esasen taşınmazını devir amacı gütmediğini, sadece emanet olarak davalı …’e devrettiğini, bunun inanç sözleşmesinin tipik örneğini teşkil ettiğini, taşınmazın devir sonrasında tarafından kullanılması, tüm resmi işlemlerde muhatap alınması ve diğer tüm işlemler dikkate alındığında bütün bu yazılı delillerin inançlı işlemin varlığını açıkça göstermeye yettiğini, İzmir’de yaşayan birinin İstanbul’da bulunan bir taşınmazı İzmir Narlıdere’de bulunan bir emlakçı vasıtasıyla bulması ve satın almasının ve taşınmazın husumeti bulunan kişiye ait olmasının hayatın olağan akışına açıkça aykırı olduğunu, taraflar arasında hiçbir para hareketi bulunmadığını, bu hususta bir delil sunulamadığını, davalı …’ın kardeşi … …’a gönderdiği mesajda tapu kaydını da göndererek içlerinin rahat olmasını istediğini, bu hususun dahi taşınmazın emaneten devredildiğinin açık kanıtı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 15.04.2021 tarihli ve 2020/234E. 2021/1102K. sayılı kararıyla; davacı ile davalı … arasındaki inançlı işlemi kanıtlayan davalı elinden çıkma yazılı bir delil bulunmadığı, davanın bu hali ile tanıkla ispatına yasal olanak bulunmaması ve davalı …’in yemin eda etmesi gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki taleplerini tekrar ile kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.

2. Bu sözleşme, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

3. Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya …, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü bir hak tanır.

4. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak …; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

5. İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak … veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK’nın 26. ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

6. Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

7. Anılan 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme … olduğu da şüphesizdir.

3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 120,60TL bakiye onama harcının davacıdan alınmasına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine,

Kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

28.02.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.