Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/8189 E. 2021/6396 K. 03.11.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/8189
KARAR NO : 2021/6396
KARAR TARİHİ : 03.11.2021

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki davadan dolayı Büyükçekmece 3.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 09.09.2014 tarihli ve 2013/323 Esas -2014/430 Karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 20.03.2017 tarihli ve 20215-1332 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacılar vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, davalılar ile davaya konu ifraz öncesi 418 ada 1 parsel sayılı taşınmazda paylı malik olduklarını, taşınmazda kendi hisselerine inşaat yapılabilmesi için davalı … ve dava dışı … …’nu vekil kıldıklarını, hissedarlara güvendikleri için vekaletnamenin içeriğine bakmadıklarını, bilgileri ve onayları olmadan vekillerin taşınmazı ifrazen taksim yaptırdıklarını, taksim sonucu oluşan 418 ada 19 parsel sayılı taşınmazın davacılardan … ve davalıların adına, 418 ada 18 parselin ise diğer davacılar adına tescil edildiğini, vekaletnamede yetki olmadığı halde kendi hisselerine karşılık gelen yüzölçümlerinin bir kısmının davalıların hisselerine eklenerek davalıların hisselerine karşılık gelen alan toplamı 461,10 metrekare iken ifrazen taksim sonrası 538,94 metrekare olduğunu, yapılan işlemlerden haberdar olduktan sonra 03.06.2013 tarihli azilname ile vekilleri azlettiklerini ileri sürerek dava konusu 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile herbirinin hissesine 12,97 metrekarelik alan ayrı ayrı ilave edilerek tek parsel olarak tescilini istemişlerdir.
Davalılar, dava konusu taşınmazların idari işlem sonucu tescil edildiğini, öncelikle idari yargıda işlemin iptalinin gerektiğini, usulünce düzenlenmiş vekaletnamede yer alan yetkilerin kullanıldığını, davacıların davayı açmakta kötüniyetli olduklarını belirterek öncelikle davanın görev yönünden reddini, aksi halde esastan reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vekiller tarafından vekil edenlerin hak ve menfaatleri düşünülmeden işlem yapıldığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı gerekçesiyle ifraz işlemi sonucu oluşan 418 ada 18 ve 19 parsellerin tapularının iptali ile 418 ada 1 parselin yeniden ihyası ile ifrazdan önceki sınırları ve paylar oranında parsel malikleri adına tesciline ilişkin olarak verilen karar, davalıların temyizi üzerine, Dairenin 20.03.2017 tarihli ve 2014/20215 Esas – 2017/1332 Karar sayılı ilâmı ile imar çaplarının dayanağı idari işlemin, iptal edilmedikçe hukuki varlığını devam ettireceği ve korunması gerekeceği, Mahkemece tapu iptali ile kaydın eski hale dönüştürülmesine karar verilemeyeceği, dava konusu taşınmazların tesciline dayanak Encümen kararına karşı iptal isteğinde bulunulup bulunulmadığının belli olmadığı, bu nedenle Mahkemece 26.06.2012 tarihli Encümen kararının halen ayakta olup olmadığının araştırılarak, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, davacılar vekili tarafından süresi içerisinde karar düzeltme istenmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 418 ada 1 parsel sayılı 2.305,50 metrekare miktarlı arsa vasıflı taşınmazın 1/10’ar paylarla davacılar …, …, …, …, …, …, …, … ile 1/20’şer paylarla davalılar …, …, … ve … adlarına kayıtlı iken davacıların Büyükçekmece 5. Noterliğinin 28.03.2012 tarihli 9158 yevmiye nolu vekaletnamesi ile vekil kıldıkları davalı … ile dava dışı … …’nun başvurusu üzerine Belediye Encümeninin 26.06.2012 tarihli 303 sayılı kararı ile İmar Kanunu’nun 15. ve 16. maddeleri uyarınca iptali istenen 418 ada 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının oluştuğu, 418 ada 18 parsel sayılı taşınmazın 1,305,50 metrekare miktarlı olarak 21759/130550‘şer paylarla davacılar …, …, 10879/65275‘er paylarla davacılar …, …, …, … adına, 418 ada 19 parsel sayılı taşınmazın 1000 metrekare miktarlı olarak 4611/20000’er paylarla davacılar …, 421/3125‘er paylarla davalılar … ve …, 13473/100000’er paylarla davalılar … ve … adlarına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390. maddesinde) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hükmün karar düzeltme aşamasında incelenmesi sırasında getirtilen kayıt ve belgelerden, dava konusu 418 ada 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazların tesciline dayanak 26.06.2012 tarih 303 sayılı Encümen kararının İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 2013/1729 Esas – 2015/1319 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği, anılan kararın Danıştay 6. Dairesinin 04.11.2019 tarihli ilamıyla onanıp, karar düzeltme isteği de 29.06.2021 tarihinde reddedilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacılar adına dava dışı vekil … …’nun başvurusu üzerine Belediye Encümen kararı ile oluşan 418 ada 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazların yüzölçümü ve sınırları oluşturulurken davacılar adına tescil edilen pay ve mülkiyet durumlarında 418 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki pay ve mülkiyet durumları dikkate alınmadığı gibi, oluşan yeni parsellerde her bir davacı adına tescil edilmesi gerekenden 12,97 metrekare az yer tescil edildiği, buna karşılık her bir davalı adına tescil edilmesi gerekenden 19,44 m2 fazladan yer tescil edildiği, bu durumda vekil tarafından yapılan işlemler ile oluşan yeni parsellerde her bir davacı adına daha az yer tescil edilerek, yapılan işlem ile davacıların zararlandırıldığı açıktır.Bununla birlikte dava konusu yeni oluşan 418 ada 18 ve 19 parsel sayılı taşınmazların tesciline dayanak Encümen kararının da iptal edildiği ve bu karar kesinleştiğine göre oluşan yeni parseller yönünden sicilin illetten yoksun hale geldiği de açıktır.
Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik yoktur.
Değinilen hususlar bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından davacılar vekilinin karar düzeltme isteğinin (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollamasıyla) HUMK’un 440. maddesi gereğince kabulü ile Dairenin 20.03.2017 tarihli ve 2014/20215 Esas – 2017/1332 Karar sayılı bozma kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, yerel mahkemece kurulan 09.09.2014 tarih 2013/323 Esas – 2014/430 Karar sayılı hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı ONANMASINA, davacılar tarafından yatırılan karar düzeltme harcının iadesine, aşağıda yazılı 4.740,14 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, 03.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.