Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/6862 E. 2023/638 K. 08.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/6862
KARAR NO : 2023/638
KARAR TARİHİ : 08.02.2023

MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
KARAR : Kabul
İLK DERECE MAHKEMESİ : Çorum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve terkin davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı Karayoları Genel Müdürlüğü vekili, çekişmeli 197 ada 15 parsel (eski 612 parsel) sayılı taşınmazın yol inşaat ve emniyet sahası içinde kalan 688,00 m²’lik kısmının idare lehine terkin edildiği halde, ekli planda boyanarak gösterilen kısımlarının kadastro çalışmaları sırasında özel mülkiyet olarak tahdit ve tespit edildiğini, bu kısmın özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, kamulaştırma planları nazara alınmadan davalı adına yapılan tespit ve sınırlandırmanın iptali ile yola terkinine ve kamulaştırma hudut genişliğinin korunmasına karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, savunma getirmemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Çorum Kadastro Mahkemesi’nin 20.03.2014 tarihli ve 2013/40 Esas, 2014/56 Karar sayılı kararı ile; davanın mülkiyete ilişkin olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş, Çorum Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; fen bilirkişilerinin 24/11/2017 tarihli ek raporlarında; davalı idarenin 24,00 metre eninde kamulaştırma yapmış olması nedeniyle kamulaştırma sınırı esas alınarak yapılan çakıştırma sonucu krokilerinde kırmızı renkle gösterildiği üzere dava konusu 197 ada 15 nolu (eski 612) parselin tamamının kamulaştırma hattının içerisinde kaldığı sonuç ve kanaatine varıldığının bildirildiği, Kadastro Kanunu’nun 16. maddesine göre yol, meydan, köprü gibi orta mallarının haritasında gösterilmekle yetinileceği, davanın, haritasında gösterilmekle yetinilmesi gereken yer hakkında açıldığı, 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde; tutanağın kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık süre içerisinde kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açılamayacağı belirtildiğine göre bu hükmün kadastro tutanağı düzenlenen taşınmazlara ilişkin olduğu, Kanun’da kadastro harici bırakılan ve haritasında gösterilmekle yetinilen yerler hakkında açılacak davalara ilişkin başkaca süre kısıtlamasının da öngörülmediği, davanın hak düşürücü süreye tabi olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B.İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın 688,00 m2’lik kısmının kamulaştırma işlemlerinin daha öncesinde yapılmış olduğunu ve taşınmazın bedelinin ilgililere ödendiğini, dolayısı ile kadastro yenileme çalışmaları ile haksız bir şekilde tekrar davalılar adına tescil olunan taşınmazın tapu kaydının iptalini ve yol olarak terkinini talep ettklerini, mahkemenin bu husustaki iddialarını doğruladığını, ancak verilen kararda talepleri olan taşınmazın 688,00 m2’lik kısmının değil 600,00 m2’lik kısmının tapu kaydının iptali yönünde kısmen kabul kararı verildiğini, Mahkemece verilen işbu kararın düzeltilmesi gerektiğini, ayrıca dava açılmasına sebebiyet vermemiş olan davacı kurum lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken aksi yönde verilen kararın hukuka ve ahlaka aykırı olduğunu bildirerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını, yeniden inceleme yapılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, çekişmeli taşınmaza ilişkin kadastro tespitinin kesinleştiği 12/04/1972 günü ile eldeki davanın açıldığı 12/04/2013 günü arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunun’un 12/3.maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, taşınmazın öncesinde tarla (yol) vasfıyla, bir başka deyişle özel mülkiyete konu bir taşınmaz olarak gerçek kişilerin zilyetliğinde bulunduğu konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın öncesinde özel mülkiyet hükümlerine tabi olan bir taşınmazın yol ve yolla ilgili tesisler yapılması amacıyla kamulaştırmaya tabi tutulmasına rağmen kamulaştırma bedeli ödenmediğinden bahisle gerçek kişi davalılar/mirasbırakanları adına tespit edilmesi ve bu tespitin kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın dinlenilip dinlenilmeyeceği yönünde olduğu, taşınmazın kamu malı dışında kalan yani özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte bir taşınmaz olduğu, öncesi itibariyle kıyı kenar çizgisi ve orman gibi evveliyatından beri kazanılamayacak kamu malı niteliği bulunmadığı, bir an için öncesinde özel mülkiyete konu olan taşınmazın kamulaştırma sonucu fiilen yol olarak kullanıldığı ve bu hali ile kamu malı niteliğine büründüğü iddia edilebilir ise de; 24/06/2020 tarihli yazı içeriğinde çekişmeli taşınmazın bulunduğu kesimde 2005 yılında yol yapım çalışmalarına başlanıldığının bildirilmesi ve bildirilen bu tarih gözetilse bile yol yapım çalışmalarına başlanıldığı tarihe kadar, bir başka deyişle aktif yol olarak kullanılmasından önceki dönemde dahi hak düşürücü sürenin geçtiği, kamu malları (kıyı kenar çizgisi ve orman iddiası gibi) dışında kalan yani özel mülke konu olabilecek taşınmazlar yönüyle on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanacağı, bu haliyle somut olayda hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiği, davanın niteliği, davaya dayanak yapılan kamulaştırma işleminin tespit tarihinden önce yapıldığının bildirilmesi, davacı idarenin yazısında taşınmazın bulunduğu kesimde 2005 yılında yol yapım çalışmalarına başlanıldığının belirtilmesi, çekişmeli taşınmaza ait kadastro tespitinin kesinleştiği 12/04/1972 günü ile dava tarihi olan 12/04/2013 günü arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle istinaf dilekçesinde gösterilen nedenler yönünden yerinde değil ise de 6100 sayılı HMK’nın 355/son cümlesi gereği kararın kamu düzenine aykırılık teşkil etmesi nedeniyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b-2 maddesi uyarınca yeniden karar verilerek hak düçürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; bölge adliye mahkemesinin istinaf sebepleri dışına çıkarak dosyayı incelediğini, idare aleyhine kararı kaldırdığını ve yeniden davacı idare aleyhine hüküm kurduğunu, davalılar tarafından İlk Derece Mahkemesi kararı istinaf edilmediği halde kamu düzeni sebebine dayanılarak davacı idare aleyhine hüküm kurulmasında kanuna ve usule aykırılık bulunduğunu, dava konusu taşınmazla aynı güzergahta bulunan taşınmazların da kamulaştırıldığının göz önüne alınması ve bu doğrultuda bir karar verilmesi gerektiğini bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve terkin istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi şöyledir;
“Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.”

2. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan … ifade etmektedir.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nın 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez.
Usulî kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilmesi gerekir.

3. Değerlendirme
1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; eldeki davanın 12.04.2013 tarihinde açıldığı, dava konusu Çorum ili, Merkez ilçesi, … köyü/mahallesi (eski) 612 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sonucunda Devlet Karayolları tarafından istimlak edildiği ancak bedelinin ödenmediğinden bahisle, tarla (yol) niteliğiyle davalıların mirasbırakanı … Birdal adına tespit gördüğü, 12.04.1972 tarihinde kadastro tespitinin kesinleştiği, uygulama kadastrosu neticesinde (eski) 612 parsel sayılı taşınmazın (yeni) 197 ada 15 parsel numarasını aldığı anlaşılmaktadır.

2. Somut olayda; İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verildiği, davacı vekilinin istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğinden İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verildiği, davacı vekilince davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalılar tarafından istinafa götürülmediği, ancak Bölge Adliye Mahkemesince davacı idare aleyhine kararın kaldırılarak yeni bir hüküm kurulduğu bildirilmiş ise de; yukarıdaki düzenlemelerde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere anılan bu hususun davacı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı kuşkusuzdur. Davacı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir.

3. Öte yandan, davanın kadastrodan önceki nedenlere ve mülkiyet hakkına dayalı olduğu anlaşılmakla, bu nitelikteki davalar kural olarak, 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süreye tabidir. Ancak, kamu malı niteliğinde olan mera, kıyı, orman gibi yerlerle fiilen yol olan yerler hakkında açılacak davalarda bu süre uygulanmaz. Ne var ki; Bölge Adliye Mahkemesince, yazılı gerekçe ile hak düçürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de taşınmazın tamamının veya bir bölümünün fiilen yol olup olmadığına ilişkin yeterli inceleme ve değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

4. Hal böyle olunca; doğru sonuca varılabilmesi için öncelikle taşınmazın tamamının veya bir bölümünün fiilen yol olup olmadığının değerlendirilmesi, bu hususun tespiti için de gerektiği takdirde mahallinde ziraat mühendisi bilirkişisi ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılması, yapılacak bu keşifte dava konusu taşınmazın, halen kamu malı niteliğinde, aktif biçimde yol olarak kullanılan yerlerden olup olmadığı belirlenmesi, buna ilişkin mahkeme gözleminin tutanağa geçirilmesi, keşif sırasında hazır bulundurulacak fotoğrafçıya da değişik açılardan taşınmazın fotoğrafları çektirilerek dosya arasına konulması, ziraat mühendisi bilirkişiden taşınmazın mevcut niteliği hakkında ayrıntılı rapor alınması, teknik bilirkişiden, dava konusu taşınmaza ait tesis kadastrosu, uygulama kadastrosu ve kamulaştırma haritasının ölçeği eşitlenerek çakıştırılmak suretiyle dava konusu taşınmazı gösterir krokili rapor düzenlemesinin istenmesi, buna göre dava konusu taşınmazın idarenin kamulaştırma haritası kapsamında kalıp kalmadığının, taşınmazın tamamının veya bir bölümünün halen tarım arazisi olmayıp aktif biçimde yol olarak kullanılan yer olup olmadığının belirlenmesi, aktif biçimde yol olarak kullanılan bölümü olduğunun anlaşılması halinde ise davanın, yukarıda belirtildiği şekilde 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesindeki 10 yıllık süreye tabi olmayacağı da gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmektedir.

VI. KARAR:
Açıklanan sebeplerle;
Davacı tarafın değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

08.02.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.