Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/6737 E. 2023/2567 K. 15.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/6737
KARAR NO : 2023/2567
KARAR TARİHİ : 15.05.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

MÜDAHİL DAVACILAR : …ve müşterekleri …………………………………………………………………………..vekilleri Avukat …
DAVALILAR : …, … vekili Avukat … …, … … ve müşterekleri vekilleri Avukat ……………………….vekilleri Avukat … …., …ve müşterekleri vekilleri Avukat …
DAVA TARİHİ : 18.03.1993
KARAR : Kabul

Taraflar arasında görülen mülkiyetin tespiti davasında Yargıtay 8. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı … vekili ile dahili davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
1-Davacılar vekili dava dilekçesinde; kök muris … mirasçıları adına tespit edilen dava konusu 291 parsel sayılı taşınmazın tespite itiraz davası sırasında baraj gölü suları altında kalması nedeniyle hükmen tescil harici bırakıldığını, kamulaştırma bedelinin mülkiyet ihtilafı nedeniyle bankaya bloke edildiğini ileri sürerek mülkiyetin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

2-Asli Müdahil … vekili müdahale dilekçesinde; müdahilin de … mirasçısı olduğunu ve 1/6 payla tespit maliki bulunduğunu ileri sürerek, mülkiyetin 1/6’sının müdahil adına tespitini talep etmiştir.

3.Asli Müdahil …mirasçıları vekili müdahale dilekçesinde; müdahillerin de … mirasçıları olduğunu belirterek, miras payları oranında mülkiyetin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

4.Katılan Cevher Alav ve …mirasçıları vekilleri müdahale dilekçelerinde; uyuşmazlık konusu taşınmazların müdahillerin miras bırakanlarından intikal ettiğini ileri sürerek dava konusu parselin müdahillere ait bulunduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
1.Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davanın reddini savunmuştur.

2.Dahili davalı … vekili cevap dilekçesinde; uyuşmazlık konusu taşınmazın … Baraj gölü rezervuar alanı içinde olduğunu, kazanma koşullarının araştırılmasını ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI
… Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.2010 tarihli ve 1993/172 Esas, 2010/292 Karar sayılı kararıyla katılan davacılar …mirasçıları tarafından açılan davanın HUMK.un 409. maddesine göre açılmamış sayılmasına; taşınmazın sular altında kalmasından önce keşif yapılmadığı ve soyut zilyetlik beyanlarına itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davacılar ve diğer katılanlar tarafından açılan davaların reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin kararına karşı süresi içinde davacılar …mirasçıları, ……mirasçıları,…mirasçıları, … ve… mirasçıları,… ve katılanlar …mirasçıları ve … vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Karar; Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.03.2012 tarihli ve 2011/5763 E., 2012/2048 K. sayılı kararı ile; ”davacılar ve bir kısım katılanların murisi … … 1951 yılında ölmüştür. Ancak; bir kısım davacılar ve katılanlarla kök murisin irs ilişkisi sağlanamadığından; kök murisin tüm mirasçılarını gösterir veraset belgesi alınarak dosyaya konulması gerekmektedir. Ayrıca, kadastro tespitinde dikkate alınan vergi kaydı ile paftası üzerinden uygulamaya esas alınan vergi kaydının merciinden getirtilmesi; yine, komşu parsellere revizyon gören tüm vergi kayıtları ile tapu kayıtlarının ilk tesislerinden itibaren getirtilmesi, varsa, komşu parsellerle ilgili kadastro mahkemelerindeki karara bağlanan ya da derdest olan dava dosyaları ile Hukuk Mahkemelerindeki karara bağlanan ya da derdest dava dosyaları getirtilerek incelenmesi, özellikle o dosyaların keşif zabıtlarında ve bilirkişi raporunda bu yerin ne ve kim okuduklarının tespit edilmesi, DSİ Bölge Müdürlüğünden kamulaştırma evrakı ve eklerinin varsa tespit bilgi ve belgelerinin istenilmesi, ayrıca tespit tarihinden 20-30 yıl öncesine ait hava fotoğraflarının Harita Genel Müdürlüğünden istenilmesi, tüm bu bilgi ve belgeler tamamlandıktan sonra jeodezi fotogrametri uzmanı, ziraat bilirkişi ve tapu fen memuru yetki ve yeteneğini haiz uzman bilirkişiler huzuruyla paftası üzerinden keşif yapılması, gerekirse yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının dinlenmesi, yukarıda yazılı olan tüm belgelerle ilgili saptamaların keşif izlemeye infazı sağlamaya elverişli ve ölçekli kroki ve rapora kapsamlı olarak yansıttırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; noksan araştırmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru olmamıştır. Davacı …mirasçıları, ……mirasçıları,…mirasçıları, İmam ve … mirasçıları,… ve katılanlar …mirasçıları ve … vekillerinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle usul ve yasaya aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı …nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.un 428.maddesi gereğince bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına ” gerekçeleri ile eksik inceleme nedeniyle bozulmuştur.

B. Mahkemece Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
… Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.01.2021 tarihli 2012/470 Esas 2021/18 Karar sayılı kararı ile bozma kararı doğrultusunda yapılan yargılama neticesinde yargılama safhasında imar ihya ve kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle tapu iptali ve tescil davası gibi işlem görmüş olsa da bu davada mülkiyetin tespitinin sağlanması gerektiği, Kadastro Mahkemesinin tescil harici bırakma kararı öncesinde halihazırda tarım arazisi vasfıyla bulunduğundan işbu dosyada imar ihya incelemesine ve kazandırıcı zamanaşımı şartlarının oluşup oluşmadığını irdelemeye gerek bulunmadığı, davada somut bir belge olarak yer alan vergi kayıtları incelendiğinde dava konusu 291 parselin 42 tahrir no.lu vergi kaydı ile örtüştüğü, pafta başında yapılan keşifte 291 parselin davacılar murisi …’a ait olduğu ve geçmişten bu yana onun kullanımında olduğu, kaldı ki dava konusu 291 parsel sayılı taşınmaza 42 no.lu vergi kaydının uygulandığı ve sınırların örtüştüğü Harita Mühendisi …’ın raporundan anlaşıldığı ve aynı raporda 1959 yılı itibariyle imar ihyanın tamamlandığının bildirildiği, dolayısıyla bu yerin tarım arazisi vasfının dava tarihinden (1993) yaklaşık 33 yıl öncesine dayandığının tespit edildiği gerekçesiyle, davacılar murisi …’a ait iken baraj inşaatı nedeniyle sular altında kalan ve davacılar murisi …’ın vefatıyla onun mirasçıları olan davacılara kalan taşınmaz yönünden davacıların ve müdahil davacıların davalarının kabulü ile … ili, … ilçesi, … Mah. 291 parsel sayılı taşınmazın mülkiyetinin muris … oğlu …’ın veraset ilamındaki miras payları oranında mirasçılarına ait olduğunun tespitine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili ile dahili davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1.Davalı … vekili temyiz dilekçesinde özetle, Mahkemeye sunmuş oldukları yazılı cevap ve itirazlarını tekrar ederek, bilirkişi rapor ve krokilerinin hüküm kurmaya yeterli olmadığını ileri sürerek temyiz yoluna başvurmuştur.

2.Dahili davalı … vekili temyiz dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve yasaya, Yargıtay içtihatlarına, resmi bilgi ve belgelere uygun düşmediğini ileri sürerek temyiz kanun yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, mülkiyetin tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun;
297/2 maddesi şöyledir:
“Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”

3. Değerlendirme
1. Kadastro sonucunda … ili, … ilçesi, … köyü çalışma alanında bulunan 291 parsel numaralı 121.200 metrekare yüz ölçümü ve tarla vasfıyla İkilyeri 42 tahrir sayılı vergi kaydına istinaden … oğlu …adına kayıtlı ve zilyetliklerinde iken 1945 yılında diğer vergi kayıt maliklerinin hisselerini … oğlu …’a sattıkları ve adı geçenin de 1951 yılında ölümüyle karısı İslim ve çocukları kaldığı, İslim’in de hissesini çocuklarına bağışladığı, vergi kaydının hudutları itibariyle uyduğu belirtilmek suretiyle … mirasçıları …adına 1/6’şar payla 11.02.1976 tarihinde tespit edilmiştir. Tespite Hazine ve gerçek kişiler itiraz etmiş, Tapulama Komisyonunun 29.09.1977 tarihli ve 1281 numaralı kararıyla itirazları reddedilmiş ve tespitin muhafazasına karar verilmiştir. Gerçek kişiler nizalı parsel ve dava dışı pek çok parsel için tespite itiraz davası açmış, dava konusu 291 parsel için açılan dava tefrik edilerek … 2. Kadastro Mahkemesinin …./11 Esas ve 1993/6 Karar sayılı ve 28.01.1993 tarihli ilamıyla niza konusu taşınmazın 1990’lı yılların başlarında … Baraj gölü suları altında kalması nedeniyle tescil harici bırakılmasına karar verilmiş; hüküm, 27.05.1993 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

2. Dosya içeriğine, Mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına göre davalı … vekili ile dahili davalı … vekilinin esasa yönelik sair temyiz itirazları yerinde değildir.

3. Ancak, verilen kararın infazı kabil olması zorunlu olduğu halde Mahkemece davacıların ve müdahil davacıların murisi …’ın veraset ilamına atıf yapılmadan, yahut mirasçılar ve pay oranları belirtilmeden infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

4.Kabule göre de; harç, kamu düzenine ilişkin olup, temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın re’sen gözetilmesi gereken hususlardandır. Dava, TMK’nın 713. maddesine dayalı olarak açılan mülkiyetin tespiti istemine ilişkin olup, davanın niteliği gereği, yasal hasım konumunda bulunan davalılar aleyhine harca hükmedilmiş olması da isabetsizdir.

VI.KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davalı … vekili ile dahili davalı … vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2. Hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı Yasa’nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

15.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)

– MUHALEFET ŞERHİ –
Dava, 4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetliğe dayalı tescil (mülkiyetin tespiti) davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının hazine dışındaki davalılardan alınmasına karar verilmiştir. Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının Hazine dışındaki davalılardan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus, temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur.

Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında mülkiyet ve miras hakları güvence altına alınmış, ikinci fıkrasında ise “Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğine vurgu yapılmıştır.

Anayasa’nın 36. maddesinde de “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı anayasal koruma altına alınmıştır.

Anayasa’nın 13. maddesinin birinci cümlesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” denilmiştir.

Buna göre diğer şartlar bulunsa bile temel hak ve hürriyetlere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Bir başka ifadeyle kanun dışındaki bir norm veya yargı içtihadıyla temel hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi mümkün değildir.

Öte yandan yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kamu düzeninden olması nedeniyle harca ilişkin hükümlerin resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hususların resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağı hususu ise -yargılama giderleri, yargılama usulüne ilişkin bir konu olduğundan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 323. maddesinde harçlar yargılama giderlerinden sayılırken, 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denilmek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağı tereddüde yer vermeyecek şekilde hüküm altına alınmıştır.

4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise şöyledir:s
“Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”

Buna göre Kanun’da hâkimin hukukun kaynaklarını belirlerken hangi sıralamayı izleyeceği açıkça kurala bağlanmış olup Kanun’un sözüyle ve özüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa anılan maddede belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir.

Somut olay anılan anayasal ve yasal kurallar çerçevesinde ele alındığında, zilyetliğe dayalı tescil davasında, davacı birey, davalı ise Hazine ve Belediye Tüzel Kişiliğidir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınması kuralına istisna teşkil etmeyecektir.
Bilindiği üzere Hazine, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı … ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının harçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcının mutlak bir şekilde alınması gerekip gerekmeyeceği ve alınacaksa kimden alınacağı sorularının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Yasa koyucu, tereddüde yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağını düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Bu çerçevede Hazineye karşı açılan davada davacının haklı çıkması durumunda bakiye karar ve ilam harcı davalıdan hiç alınmamalıdır. Ancak davasında haklı çıkan davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcı kendisine iade edilmelidir. Nitekim Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında yerleşik uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı hiç alınmazken tescil davasında haklı çıkan davacının harçtan sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu dileseydi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrılan bir düzenlemeye yer verebilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Yargıtay uzun yıllara sari içtihadında tescil davalarında yargılama giderlerini davasında haklı çıkmasına rağmen davacı üzerinde bırakmış, bu çerçevede yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilememiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir Kanun’un sözüyle değindiği herhangi bir konuda Kanun’un emrettiği hüküm dışında bir uygulama yapılması mümkün değildir. Hâkim ancak Kanun’da uygulanabilir bir hüküm yoksa 4721 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen diğer kaynaklara başvurabilir. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” denildiğine ve bu hususta Kanun’da bir boşluk veya tescil davaları yönünden bir istisnaya yer verilmediğine göre bu hususta yargı içtihadıyla Kanun’un açık hükmüne aykırı bir uygulama yapılması mümkün değildir.1

Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere ancak kanunla sınırlama getirilebilir. Davasından haklı çıkan kişiden yargı harcı alınmasının gerek mülkiyet gerek ise mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliği taşıdığı açıktır. Sayın çoğunluğun görüşü kabul edildiğinde anılan haklara kanunla değil yargı içtihadıyla sınırlama getirilmiş olmaktadır. Bu ise Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olarak mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirilmesine neden olmaktadır.

Tartışılması gereken bir başka husus da “yasal hasım” meselesidir. Özellikle yasal hasımın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya bir üstünlük sağlayıp sağlamadığının ele alınması gerekir. Bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, davanın kanun yoluna taşınabilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Ne var ki böyle de olsa bir davada Hazine veya diğer kamu
1 Tescil davasını kaybeden Hazineden kanuni hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin alınmamasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin aynı yöndeki görüş için bkz…. (2001) Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 6. Baskı, …, s. 5339.
kurum ve kuruluşları davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hukuk devleti ilkesi gereğince kural olarak davanın tarafları arasında haklı bir neden olmaksızın bir ayrıcalık yaratılamaz. Sayın çoğunluk davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiğini değerlendirirken, davanın reddi halinde davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğini kabul etmektedirler.

Anayasal bağlamda meşru bir amaca dayalı kanuni bir hüküm olmaksızın taraflara farklı muamelede bulunulması düşünülemez. Somut uyuşmazlıkta davacının talebinin bir kısmı kabul edilirken, bir kısmı ise reddedilmesine rağmen, davalı lehine vekâlet ücreti takdir edilmiş, davacı lehine ise vekâlet ücreti verilmemiştir. Dolayısıyla aynı dava dosyasında makul bir yasal dayanak bulunmaksızın tarafların farklı muameleye tabi kılınması söz konusu olmuştur ki bunun kabul edilmesi mümkün değildir. (Ne var ki davacı taraf bu hususu temyiz sebebi yapmamıştır. Bu nedenle söz konusu yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir.)

4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmektedir. Tapu iptal- tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.

Yine sayın çoğunluğun adeta “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturduğu anlaşılmaktadır ki bu görüşe katılmak mümkün değildir. Eğer mahkeme davacının davasını kazanma yönündeki hukuki koşulların oluşmadığını düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak Kanun’un açık hükmüyle çelişmektedir.

Açıklanan nedenlerle davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, Belediye Tüzel Kişiliğinin ise harçlardan muaf olmaması nedeniyle sayın çoğunluğun diğer bozma gerekçelerine katılmakla birlikte harca ilişkin bozma görüşüne katılmıyorum.