YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/5008
KARAR NO : 2022/6589
KARAR TARİHİ : 11.10.2022
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tespit harici bırakılan taşınmazın tescili davasında bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne ilişkin verilen karar davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ….. ilçesi, ……. Mahallesinde yapılan kadastro çalışmaları sonucunda tespit harici bırakılan ve sınırları dava dilekçesine yazılı taşınmazın davacı tarafından 30 yılı aşkın zamandır aralıksız ve çekişmesiz olarak kullanıldığını ileri sürerek imar ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak bu yerin davacı adına tapuya tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar Hazine, … ve … vekilleri cevap dilekçelerinde ve yargılama sırasında özetle, dava konusu yerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu belirtilerek, davanın reddini savunmuşlardır.
III. MAHKEME KARARI
Pazarcık 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/07/2015 tarihli ve 2014/297 Esas, 2015/592 Karar sayılı kararıyla; davanın kısmen kabulüne, 12/11/2014 tarihli fen bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen 2.387,23 metrekarelik kısmın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, aynı bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen kısıma yönelik açılan davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine vekili temyiz talebinde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 29.01.2019 tarihli ve 2016/6715 Esas, 2019/354 Karar sayılı kararı ile; tescil davalarında 4721 sayılı TMK’nın 713/3. maddesi uyarınca husumetin yasal hasım konumunda olan Hazine ve ilgili kamu tüzel kişiliğine birlikte yöneltilmesinin zorunlu olduğu, somut olayda davanın, Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisi olarak … hasım gösterilerek açıldığı, 6360 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince çekişmeli taşınmazın bulunduğu Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi sınırlarının il mülki sınırları olarak belirlendiği, aynı Kanun’un Geçici 1/13. maddesine göre de Büyükşehir Belediyesi olan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliğinin kaldırıldığı, köyler mahalle olarak, belde belediyeleri ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katıldığı ve böylelikle ilçe belediyesi ve büyükşehir belediyesinin tescil davalarında ilgili kamu tüzel kişisi olarak yasal hasım sıfatını kazandıkları halde, Mahkemece yasal hasım olan Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanlığının davaya dahil edilmesi gerektiği gözden kaçırıldığı için taraf teşkilinin sağlanmadığı…” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Pazarcık 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01/07/2020 tarihli ve 2019/81 Esas, 2020/172 Karar sayılı kararıyla; taşınmazın orman ile bir ilgisinin olmadığı, mera olmadığı ve köylünün ortak kullanımına ayrılan yerlerden olmadığının tartışmasız tespit edildiği, dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıkların dava edilen taşınmaz üzerinde davacının 1983 yılından beri devam eden ve nizasız fasılasız süren bir zilyetliğinin bulunduğunu beyan ettikleri, zilyetliğin halen devam etmekte olduğu, harita mühendisi bilirkişi raporunda; 1985 tarihli hava fotoğraflarında, dava konusu edilen (A) ve (B) harfi ile gösterilen taşınmazlar üzerine bina yapıldığı ve bahçesinin de çalılık ve taşlıklardan temizlenerek kullanılmaya başlandığının belirtildiği, bu durumda taşınmazların 1985 yılında imar ve ihyasını tamamlandığı, yine aynı raporda 1999 tarihli hava fotoğraflarında dava konusu taşınmazın sınırlarının belirginleştiğinin belirtildiği, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde (A) ve (B) ile gösterilen taşınmazları davacının imar ve ihyası neticesinde taşlık ve çalılıklardan temizlediği, zilyetlik süresinin 20 yılı aştığı, davacı yararına tesciline engel bir hal (orman sayılan yer, mera vs.) bulunmadığı yine her ne kadar mahkemece bozma öncesi verilen kararda (A) harfi ile gösterilen yer yönünden davanın kısmen reddine karar verilmiş ise de; Yargıtay bozma kararının usule ilişkin olması ve bu kısmi ret yönünden davacı vekilinin de kararı temyiz etmiş olması bir arada değerlendirildiğinde, davalılar lehine usulü müktesep hak oluştuğundan söz edilemeyeceğinden TMK’nın 713/1. maddesi gereğince aranan şartların oluştuğu, 3402 sayılı Yasa’nın 14. ve 17. maddeleri kapsamında belirtilen şartlara uyduğu gözetilerek davanın kabulüne, 31/01/2020 tarihli fen bilirkişi raporunda K (A+B) harfi ile gösterilen 5.206,93 metrekarelik kısımdan (A) harfi ile gösterilen 2.819,70 m2’lik yerin tarla, (B) harfi ile gösterilen 2.387,23 m2’lik yerin ev ve bahçe vasfı ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine temsilcisi temyiz talebinde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine temsilcisi temyiz dilekçesinde özetle, Mahkemece verilen kabul kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu, dosyada incelenen 1985 tarihli hava fotoğrafına göre taşınmazın üzerinde sadece bir adet yapı olduğunun belirtildiğini, herhangi bir tarımsal faaliyet ya da dikilmiş ağaçlardan bahsedilmediğini, ziraat bilirkişi raporuna göre taşınmaz üzerindeki ağaçlardan sadece 4 tanesinin 20 yaşın üzerinde olduğunu ağaçların yaşının 20’den büyük olsa dahi taşınmaza ağaç dikip sonrasında hiç bir imar ihyada bulunulmamasının fasılasız kullanım koşulunun oluşmadığını gösterdiğini, eksik inceleme ile karar verildiğini belirterek ve re’sen belirlenecek nedenlerden dolayı kabul kararının bozulmasını talep etmiştir.
6.Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, TMK’nın 713/1., 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. ve 17. maddelerine dayalı tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir.” Hükümlerini içermektedir.
6.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, dayanılan yasal ve hukuksal gerekçeye göre ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılmış olmasına göre (IV.3.) nolu paragrafta yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı Hazine temsilcisinin yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun değişik 13. maddesinin j. bendi gereğince davacı Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/10/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptali ve tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK’da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasa’nın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “miktar veya değeri bir milyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrimenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası’nın Ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından Ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasa’da temyiz sınırı için gayrimenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasa’nın Ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK’nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun Ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. ….. “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (21.971 TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (72.070 TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 tarihli, 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.