Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/4483 E. 2022/3926 K. 17.05.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/4483
KARAR NO : 2022/3926
KARAR TARİHİ : 17.05.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili istekli davanın yapılan yargılaması sonucunda, Mahkemece davanın reddine karar verilmiş olup, iş bu kadar davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla süresi içerisinde verildiği anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü;
I. DAVA
Kadastro sonucunda, … ili, Merkez ilçesi, … köyü çalışma alanında bulunan 137 ada 3 parsel sayılı, 133,900 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tapu kaydı, taksim, ifraz ve satın alma nedeniyle çayır vasfıyla davalı …adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı Hazine çekişmeli taşınmazın 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca kamu orta malı mera niteliğinde olduğu gerekçesiyle, taşınmazın tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırılması isteğinde bulunmuştur.
II. CEVAP
Davalı taraf davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
… 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2014 tarihli ve 2009/168 E., 2014/944 K. sayılı kararıyla; tespite esas tapu kaydının taşınmaza ait olduğu, bölgede hayvancılık geçim kaynağı olduğundan davacının ekonomik amaca uygun zilyetliğinin bulunduğu, davacı Hazinenin iddiasını ispata elverişli delil sunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Hazine vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı Hazine vekili temyiz dilekçesinde, ziraat bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın mera vasfında olduğunun açıkça belirlendiği, buna rağmen Mahkemenin davanın reddine hükmettiği, çekişmeli taşınmazın bitişiğinde kadim yaylanın yer aldığı ve taşınmaz ile yayla nitelikli parsel arasında ayırıcı unsur bulunmadığı, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki mera vasıflı yerlerden olduğunu ve zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını belirterek, noksan araştırma sonucunda verilen kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili isteğinden ibarettir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3.2.3. Mera olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri mera olarak kullanılagelen yerler alınıp satılamaz, üzerine bina yapılamaz, ağaç dikilerek koru, bağ ve bahçe tesis edilemez. Meraların sınırlarının daraltılıp genişletilmesi ve zamanaşımı ile özel mülkiyete geçirilmesi mümkün değildir. Meraların vasfı değiştirilemez ve ziraat arazisi hâline getirilemez. Tahsisli veya kadim mera olgusunun belirlenmesi usul ve şekil yönünden birbirinden farklıdır. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu hâlde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar. Bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması hâlinde ise, hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir (Hukuk Genel Kurulunun 30.10.1991 tarihli ve 1991/8-427 E., 1991/544 K.; 10.05.2006 tarihli ve 2006/8-240 E., 2006/292 K.; 14.11.2012 tarihli ve 2012/7-485 E., 2012/788 K.; 19.11.2014 tarihli ve 2013/8-1321 E., 2014/939 K. sayılı kararları).
3.2.4. Bilindiği üzere, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 33/3. maddesindeki yollama nedeniyle genel hüküm niteliğini alan ve genel hükümlere göre açılan davalarda da uygulanması gereken 20. maddesinde kayıt ve belgelerin kapsamının ne şekilde tayin edileceği düzenlemiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/A maddesine göre tapu kayıtlarının kapsadığı yer tayin edilirken, tapu kayıtlar ve belgeler, harita, plan ve krokiye dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise, harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunacağı hüküm altına alınmıştır.
3.2.5. 3402 sayılı Kanun’un 20/B maddesinde harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ise bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise sınır yerlerine itibar edilerek kapsamının belirleneceği hüküm altına alınmıştır.
3.2.6. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “kayıt ve belgelerin kapsamını tayin” başlığını taşıyan 20/C maddesi hükmüne göre; “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise, bunlardan gösterilen miktara itibar olunur. Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas alınarak yapılır” şeklindedir. Gerçekten de belgenin birbiri ile bağlantısız, değişmeye ve genişletilmeye elverişli sınırları göstermesi halinde kayıtların kapsamının miktarına göre belirlenmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle; tapu kaydı sabit sınırlı değilse kayıt üzerinde yazılı olan miktar kadar geçerlidir ve kapsamı da bu miktara eşit şekilde tayin edilmelidir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Mahkemece, tespite esas tapu kaydının dava konusu taşınmazı kapsadığı, davacı tarafın iddiasını ispat edemediği kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
3.3.2. Şöyle ki tespite dayanak teşkil eden Haziran 1947 tarihli, 88 sıra numaralı, tapu kaydı tüm tedavülleri ile birlikte incelendiğinde; kök geldi kaydının … Asliye Hukuk Hakimliğinin 1941 tarihli ve 1941/149 Esas, 1941/141 Karar sayılı tescil ilamı ile oluştuğu, anılan davanın el atmanın önlenmesi ve tescil isteğine matuf olarak görülüp sonuçlandırıldığı, eldeki dosyada davacı olan Hazinenin davanın tarafı olmadığı, bu nedenle tapu kaydının dayanağı kararın eldeki dosyada davacı yönünden kesin hüküm teşkil etmeyeceği tereddütsüzdür. Öte yandan dayanak tapu kaydının oluşumuna esas tescil ilamının eki olarak çizilen kroki incelendiğinde, fenni sıhhate haiz olmadığı, bu nedenle kaydın krokisinin uygulama kabiliyeti bulunmadığı, kaldı ki bahsi geçen tapu kaydının miktar( mesaha- yüz ölçümü) ihtiva etmediği ve sınırları itibariyle gayri sabit hudutlardan teşekkül ettiği anlaşılmaktadır. Şu halde bu tapu kaydının çekişmeli taşınmaza ait olduğunun usulüne uygun olarak ispat edildiğini söylemek mümkün değildir.
3.3.3. Diğer yandan dosya arasında yer alan ziraat mühendisi bilirkişi raporunun içeriği ile ekinde yer alan fotoğraflar incelendiğinde çekişmeli taşınmazın mera hüviyetinde olduğu, uzun süreli kullanım ile meranın toprak yapısının sökülerek değiştirilmeye çalışılmasının o taşınmazın mera özelliğini kaybettirmeyeceği ve meralar üzerinde sürdürülen zilyetliğin hukukça bir değer taşımayacağı, hal böyle iken çekişmeli taşınmaz üzerine davacının iktisaba elverişli zilyetliğinin de bulunmadığı kuşkusuzdur.
3.3.4. Şu halde toplanan delillerden, çekişmeli taşınmazın mera vasfında olduğu, mera niteliğinde olan taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğin süresi nereye ulaşırsa ulaşsın bu zilyetliğin bir değer ifade etmesinin mümkün bulunmadığı, bir an için davalı tarafça tapu kaydına dayanıldığı düşünülse bile, tespite esas teşkil eden tapu kaydının taşınmaza aidiyetinin kabulünün yukarıda sayılan gerekçelerle mümkün olmadığı, bu haliyle çekişmeli taşınmaz üzerinde davalı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının da oluşmadığı anlaşıldığından, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek, davanın reddine hükmedilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görülmüştür.
V. SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasa’nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.05.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.