YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/2572
KARAR NO : 2022/1474
KARAR TARİHİ : 24.02.2022
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil, olmazsa tazminat davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, dava dışı oğlu …’ın 1997 yılı içerisinde davalılardan aldığı borcu ödeyemediğini, davalılara 2.000 dolar borcunun bulunduğunu, davalıların kurduğu baskı üzerine teminat amacıyla davalı …’e taşınmaz satış yetkisi içeren vekaletname vermek zorunda kaldığını, vekil …’in de bu vekaletname ile anne ve babasından intikal eden 5, 7, 12, 13, 21, 29, 41, 42, 90 parsel sayılı taşınmazlardaki tüm paylarını eşi olan davalı …’ye satış göstermek suretiyle devrettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazların anne ve babasından gelen payları bakımından tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde şimdilik 30.000-TL’nin faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar … ve …, davacının kendilerinden aldığı dolar borcunu ödeyememesi halinde miras hisselerini devretmeyi taahhüt ettiğini, borç ilişkisini ikrar ettiğini, borcun ödenmemesi sebebiyle davacının anne ve babasından intikal eden payların satışı için bilgisi ve iradesi doğrultusunda vekaletname verdiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
III. MAHKEME KARARI
Vize Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/02/2014 tarihli ve 2011/22 E. 2014/80 K. sayılı kararı ile; iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 19/04/2017 tarihli ve 2017/1794 E., 2017/2049 K. sayılı ilamı ile ‘‘…Gerçekten de, dosya içeriği ve toplanan delillerden, özellikle davacının oğulları olan ve tanık sıfatıyla dinlenen … ve …’in beyanlarından; davalılardan alınan borcun tamamının ödenememesi nedeniyle davacının babası …’tan intikal eden payların davalılara devrinin kararlaştırıldığı ve davacının iradesine uygun olarak da anılan payların …’ye devredildiği anlaşıldığına göre, davacının babasından gelen paylar hakkındaki davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu hususa yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Ancak, davacının annesinin ölümünden sonra intikal eden payların devri bakımından vekile bir talimat verilmediği ileri sürüldüğü halde, bu iddia üzerinde yeterli inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Hal böyle olunca, davacının annesi …’dan intikal eden payların her bir taşınmaz yönünden saptanması, bu payların temlik tarihindeki değerlerinin belirlenmesi, taraflar arasındaki borç ilişkisi de gözetilip tüm deliller yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirilerek davacının, annesinden intikal eden paylar hakkında talimatının bulunup bulunmadığının ve vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının açıklığa kavuşturulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilip yazılı biçimde hüküm kurulması isabetiszidir…” gerekçesi ile mahkeme kararı bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Vize Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/11/2020 tarihli ve 2018/221 E., 2020/166 K. sayılı kararıyla; tüm dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanları ile, davacının davalılardan aldığı borcu ödeyememesi sebebiyle, babası …’tan ve annesi …’dan intikal eden dava konusu paylarını borca karşılık olarak bilgisi ve iradesi doğrultusunda davalılara devrettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili; bozma kararında davacının annesi …’dan intikal eden payların devri yönünden araştırma yapılması gerektiğine değindiği halde mahkemece yeterince araştırma ve inceleme yapılmadan hatalı karar verildiğini, bilirkişi raporunda anne …’dan intikal eden payların akit tarihindeki değerleri toplamının 14.421,15 TL olarak hesaplandığını, davacının davalılardan aldığı borç karşılığında babası …’tan intikal eden payları davalılara devrettiğinin Yargıtay ilamında da belirtildiğini, anne …’dan intikal eden payların ise borç karşılığında devredilmediğini, bu paylar yönünden devrin bilgi ve iradesi dışında gerçekleştiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, davalılar 20.000 Dolar borç alındığını iddia etmiş iseler de bunu ispatlayamadıklarını, davalılardan yalnızca 5.000 Dolar borç para alındığını, bu miktarın bir kısmının zaten para olarak davalılara ödendiğini, kalan borca karşılık ise babası …’tan intikal eden payların devredilerek borcun kapandığını, davalılara başkaca herhangi bir borcunun bulunmadığını, Bakırköy 9. Noterliğinin 18.10.2000 tarihli vekaletname tarihinde annesi … hala sağ olduğu halde “muris …” olarak isminin yazılması nedeniyle vekaletnamenin geçersiz olduğunu, annesi …’dan kalan hisseleri devretme iradesinin bulunmadığını, satış bedelleri ile taşınmazların gerçek değerleri arasında fahiş fark bulunduğunu, karı- koca olan davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket etiklerini, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek, hükmün bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
6.2.2. Vekil ile sözleşme yapan kişi, 4721 sayılı türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
6.2.3. Ne var ki, vekil ile sözleşme yapan kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Sözkonusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.3. Değerlendirme
Kararın (IV./2.) nolu bendinde yer verilen hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 21,40 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/02/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.