Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/2207 E. 2022/1138 K. 15.02.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/2207
KARAR NO : 2022/1138
KARAR TARİHİ : 15.02.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Yerel Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15/02/2022 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı … vekili Avukat … ve diğer temyiz eden davalı … … vekili Avukat … ile temyiz edilen davacı … Tic. A.Ş vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 25.06.2007 tarihinde davalılardan … ile yaptıkları protokol gereğince aralarında bulunan ortaklık nedeniyle kullanılacak kredi için bankaya teminat gösterilmesi amacıyla 430 parsel sayılı taşınmazını davalı …’e devrettiğini, protokolde ortaklığın sona erdirilmesi durumunda taşınmazın iade edileceğinin kararlaştırıldığını, ortaklığın sona erdirildiğinin davalı …’e bildirilmesine rağmen, taşınmazı iade etmeyip muvazaalı olarak davalı …’a devrettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı …, dava konusu taşınmazı davacı şirket ve ortağı … …’nun borçlarını ödemek üzere, ayrıca yapacağı iş ve katılacağı ihalelerde kendisine yardım edileceği vaadi ile 600.000,00 TL’ye satın aldığını, davacı şirket ve şirket ortağı … …’nun 300.000 TL’ye yakın borcunu ödediğini, davacı ile yapılan ortak iş nedeni ile dava konusu taşınmaz ipotek edilerek 434.600 ,00 TL kredi kullandığını, taşınmaz üzerindeki fabrikayı işleterek kalan borcu ödediğini, şirket ortağı … …’nun taşınmazın davacı aile şirketine ait olduğunu ve diğer ortakları satış yapılmadığına ikna etmek amacıyla protokol düzenlenmesini istemesi nedeniyle, aralarında eski tarihli protokolün düzenlendiğini,yapılan ortak işlerden zarar edildiğini, davacının payına düşen zararları ödemediğini, ortak borçları ödeyebilmek için taşınmazı 800.000,00 TL bedelle davalı …’a sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyi niyetle … ile aralarında yaptıkları protokol gereğince 800.000,00 TL bedelle satın aldığını, satış bedeli olarak 153.400,00 TL ve 156.800 ,00 TL’lik iki adet çek ve 55.160,00 TL nakit ödeme yaptığını, kalan bedel için de taşınmaz üzerindeki ipotek borcunu ödemeyi üstlendiğini, taşınmaz üzerinde bulunan fabrikaya makine alımı ve yüklü miktarda masraf yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 25/06/2015 tarihli ve 2008/210 E., 2015/369 K. sayılı kararıyla, davalı …’ın kötüniyetli olduğu hususunun ispatlanamadığı, TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 12/11/2019 tarihli ve 2016/4718 E., 2019/5786 K. sayılı kararıyla; “…Hemen belirtilmelidir ki, 25.06.2007 tarihli “Taahhütname” başlıklı belgenin, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inançlı işlemin yazılı delili olduğunda kuşku yoktur.Bu durumda, ilk el konumunda bulunan davalı …’e dava konusu taşınmazın inançlı işleme dayalı olarak temlik edildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, davalı …’den çekişmeli taşınmazı temellük eden diğer davalı …’ın (ikinci el) iyiniyetli olması halinde 4721 sayılı TMK’nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanacağı şüphesizdir. Somut olayda, davalı …’ın dava konusu taşınmazı …’den 20.06.2008 tarihinde satın alma yoluyla edindiği, taşınmaz üzerinde un, kepek, yağ, küspe fabrikası ve hizmet binasının bulunduğu, söz konusu fabrika ve hizmet binasının 01.07.2008 tarihli kira sözleşmesi ile davalı … tarafından, davalı …’in sahibi olduğu … San. ve Tic.Ltd.Şti’ye 1 yıl süre ile kiralandığı, bu dönemde davacı şirket ortaklarından Muhittin …’nun fabrikada bulunan eşyalarının çalındığına dair suç duyurusunda bulunduğu, yapılan yargılama sonucunda Gölbaşı Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/58 Esas ve 2015/1 Karar sayılı kararı ile sanıkların cezalandırıldıkları, taşınmazın davalı … tarafından davalı …’e kiralandığı dönemde davacı şirket ve ortaklarının kullanımında olduğu, taşınmazın davalı … ve … tarafından hiç kullanılmadığı görülmektedir. Bu durum, son malik davalı …’ın taşınmaza emanetçi konumuyla malik olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Öte yandan, dosya içinde bulunan 12.04.2001 tarihli … … … ve Ticaret Limited Şirketine ait imza sirkülerinin ve ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde; … ve …’in anılan şirketin ortakları oldukları ve şirket ana sözleşmesi gereği 1998 yılından itibaren 10 yıl süre ile müşterek imzaları ile şirket müdürü oldukları, 2001 yılında …’ın şirket müdürlüğünden azledilerek, şirket müdürü olarak sadece …’in kaldığı, davalı …’ın da tanıdığı olan davacı tanığı … …’ın; “fabrikanın …’e kullanılacak kredilere teminat olarak devredildiği, … tarafından fabrikanın davacı şirkete iade edilmediği, … ile …’ın ortak olup, fabrikanın … tarafından …’a devredildiği, …’ın fabrikayı emanetçi sıfatıyla devraldığı, …’ın … ve …’e hitaben -aranızdaki para meselesini halledin, ben de fabrikayı sahibine devredeyim-dediğini, …’ın kendisine de taraflar arasındaki meseleyi çözdüğünde taşınmazı davacı şirket yetkilisi … …’ya devredeceğini söylediğini” beyan ettiği, taşınmazın …’a satış tarihindeki arsa, bina ve makinelerle birlikte toplam değerinin 1.870.622 TL olması karşısında … ile … arasında imzalanan 10.06.2008 tarihli protokol gereğince …’ın taşınmazı 800.000,00 TL bedelle devralmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu açıklamalar ışığında, davalı …’nun iyiniyetli olmadığı, bir başka deyişle durumu bilen ya da kendisinden beklenen özeni göstermesi halinde bilebilecek konumda olduğu açıktır. Öte yandan, davacının karşılıklı edimler içeren inanç sözleşmesine dayanarak taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini isteyebilmesi için 818 sayılı BK’nin 81. maddesi (6098 sayılı TBK’nin 97 m.) uyarınca öncelikle kendi edimlerini yerine getirmesi zorunludur. Ne var ki, somut olayda davacı ile davalı … arasında imzalanan 25.06.2007 tarihli “ Taahhütname “ başlıklı belge gereğince davacının borcu olup olmadığı açıklığa kavuşturulmadığı gibi, dosya içerisindeki bilirkişi raporları çelişkili olup, davacı yanca, davalı …’in sahibi olup ortak yapılan işlerin yürütüldüğü … … Ltd.Şti’ye gönderilen buğday bedelleri karşılığı kesilen bir kısım fatura bilirkişi raporunda hesaba alınmadığı gibi, ortak alınan ihaleler nedeniyle Milli Savunma Bakanlığı tarafından … Ltd.Şti. hesabına gönderilen 700.000 TL de dikkate alınmamış, bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden sonuca gidilmiştir. Hâl böyle olunca, bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi, davacının 25.06.2007 tarihli belge uyarınca borcu olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, borcu var ise; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi hükmü gözetilmek suretiyle tespit edilecek bedelin mahkeme veznesine depo ettirilmesi, depo edilmesi halinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle mahkemenin kararı bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 02/02/2021 tarihli ve 2020/94 E., 2021/7 K. sayılı kararıyla; Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda, çelişkilerin giderilmesi amacıyla bozma sonrası alınan bilirkişi raporu ile TBK’nın 97. maddesi gereğince inançlı temlik kapsamında davacının davalı …’e borcunun bulunmadığının tespit edildiği, diğer davalı kayıt maliki …’ın da iyiniyetli olmadığı, yargılamanın geldiği aşama gözetilerek davalı … tarafından bozma sonrası son celse yeni delil sunulmasının da mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile tapu iptali ve tescile karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili ve davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davalı … vekili; davalı … tarafından bozma sonrası sunulan yeni delil ve belgelerin Mahkemece esas alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafından sunulan yeni delillerin ise bilirkişi raporunda dikkate alındığını, Mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla önceki aynı bilirkişilerden yeni rapor alınmasının doğru olmadığını, temlikin gerçek bir satış olduğunu, fabrika içerisinde bulunan malların davalı …’e aitmiş gibi hesaplamaya dahil edilmesinin doğru olmadığını, bu malların davacıya ait olup faturalarının da kendi envanterlerinde olduğunu, diğer davalı … ise iyiniyetli 3. kişi olduğundan davanın reddi gerektiğini belirterek, hükmün bozulmasını istemiştir.
Davalı … vekili; davalı …’ın taşınmazı iyiniyetli olarak yatırım amaçlı 800.000 TL bedelle satın aldığını, satış bedeli diğer davalı …’e ödendiği halde iptal tescile karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, diğer davalı ile arasında hiçbir yakınlık ya da akrabalığın bulunmadığını, davacı ile diğer davalı arasındaki inançlı işlemin tarafı olmadığını, bozma sonrası alınan bilirkişi raporunun hüküm vermeye elverişli olmadığını, davalı … tarafından ödenen 800.000 TL satış bedelinin davacı ile diğer davalı … arasındaki alacak borç ilişkisine dahil edilmesinin doğru olmadığını, davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayanmadığı ve tanık dinletilmesine muvafakatin olmadığı halde davacının tanıklarının dinlenmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tanık beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunu, kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığını belirterek hükmün bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1 İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK’nın 26. ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
6.2.2. TBK’nın 97. maddesinde; karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.
6.2.3. Öte yandan; Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1023. maddesinde aynen “Tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” düzenlemesine yer verilmiş; aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasında “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür. Kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 Esas l99l/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. (IV/2.) numaralı paragrafta yer verilen hükmüne uyulan bozma ilamında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle davalı … vekilinin ve davalı … vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davacı vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davalılardan alınmasına, aşağıda yazılı 19.468,34 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalı … ve davalı …’dan müteselsilen alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/02/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.