YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/177
KARAR NO : 2022/302
KARAR TARİHİ : 17.01.2022
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL – TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istekli dava sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinden verilen hükmün Dairece oyçokluğu ile bozulması üzerine, verilen direnme kararına ilişkin dava dosyası 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasa’nın geçici 4/1. maddesi uyarınca duruşma istekli temyiz incelemesi yapılmış olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17/01/2022 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat … ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlandı. Süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan … ……’ın, 2250 ada 26 parsel sayılı taşınmazdaki 64/191 payının tamamını, ileride dava dışı oğlu …’e devrini sağlamak maksadıyla …’in kızı ile arkadaş olan davalı …’e satış suretiyle temlik ettiğini, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi, davalının da alım gücü bulunmadığını, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, iddiaların yersiz olduğunu, yatırım amacıyla çekişmeli taşınmazı satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın davacılar tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne ilişkin verilen karar, davalı tarafın temyizi üzerine Dairece, “…Somut olayda; davalının mirasçı olmadığı gibi, mirasbırakanla bir yakınlığının bulunmadığı, yapılan zabıta araştırması ve dosya kapsamı ile davalının alım gücünün bulunduğu, dinlenen tanık beyanları ile satış işleminin gerçek olduğu, keşfen yapılan tespitle taşınmazın dava dışı … ve çocukları tarafından kullanılmayıp davacılardan … tarafından kullanıldığı, mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma olduğu yönünde somut bir olgunun da ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.” gerekçesiyle oyçokluğuyla bozulmuş; bozma sonrası İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, bozma ilamına direnilmesine, önceki gibi davanın kabulü ile iptal tescile karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1927 doğumlu mirasbırakan … ……’ın 24/09/2015 tarihinde ölümü üzerine davacı çocukları … ile dava dışı oğlu … ve dava dışı eşi …’nın mirasçı kaldıkları, dava konusu 2250 ada 26 parsel sayılı taşınmazın 64/191 payı mirasbırakan adına kayıtlı iken, payının tamamını 05/12/2008 tarihinde davalıya satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 0l.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanununun 213) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda; davalının mirasçı olmadığı gibi, mirasbırakanla bir yakınlığının bulunmadığı, yapılan zabıta araştırması ve dosya kapsamı ile davalının alım gücünün bulunduğu, dinlenen tanık beyanları ile satış işleminin gerçek olduğu, keşfen yapılan tespitle taşınmazın dava dışı … ve çocukları tarafından kullanılmayıp davacılardan … tarafından kullanıldığı, mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma olduğu yönünde somut bir olgunun da ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur.
Bu durumda, davanın reddi gerektiği yönündeki bozma kararı yerinde olduğu için, bozma kararının düzeltilmesine gerek görülmediğinden, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın 6763 sayılı Kanun’un 43. maddesi ile değişik 6100 Sayılı HMK’ nin 373. maddesinin 5. fıkrası uyarınca görevli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, 17/01/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin karar Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılarak muvazaa olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, Dairece temlikin muvazaalı olmadığı belirlenmek suretiyle, davanın reddine karar verilmesi gereğine işaret edilerek hüküm bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ilk hükümde direnilerek yeniden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine toplanan delillere, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ilişkin gerekçelere ve özellikle mirasbırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacı bulunmadığı ve davalının taşınmazla ilgilenmediği yönündeki tanık beyanlarına göre; Bölge Adliye Mahkemesinin direnme yoluyla davanın kabulü yönündeki kararı yerinde bulunduğundan bozma kararının düzeltilerek hükmün onanması gerektiği kanaatinde olduğum için, Dairenin sayın çoğunluğun dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi kararına katılmıyorum.