Yargıtay Kararı 1. Hukuk Dairesi 2021/10790 E. 2022/1663 K. 01.03.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/10790
KARAR NO : 2022/1663
KARAR TARİHİ : 01.03.2022

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TESCİL

Taraflar arasında görülen tescil davası sonucunda, Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalı Hazine vekili tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
I. DAVA
Davacılar … ve … vekili dava dilekçesinde; hudutlarını dava dilekçesinde belirttikleri taşınmaz bölümünün müvekkilleri tarafından yıllardır kullanılıyor olmasına rağmen kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakıldığını, dava konusu taşınmaz bölümünde müvekkilleri lehine zilyetlikle iktisap şartlarının oluştuğunu ileri sürerek, taşınmazın müvekkilleri adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmaz bölümünde davacılar lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığını beyan ederek, Mahkemece bu hususta yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda davanın reddi ile taşınmazın TMK’nın 713/6. maddesi uyarınca Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
2. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmaz bölümünde davacılar lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Yargılama sırasında davaya dahil edilen … vekili ise, 28/10/2014 günlü duruşmadaki beyanında; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, 28/10/2014 tarihli ve 2011/662 Esas, 2014/525 Karar sayılı kararla; 23/06/2014 tarihli teknik bilirkişi raporunda (A), (B1) ve (B3) ile gösterilen taşınmaz bölümleri yönünden davacılar lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu, (B2) ile gösterilen bölüm yönünden ise zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, Teknik Bilirkişi … … ve Kontrol Memuru … … tarafından düzenlenen 23/06/2014 tarihli rapor ve eki krokisinde (A) harfi ile gösterilen 61.000,66 metrekare, (B1) ile gösterilen 103.849,34 metrekare ve (B3) ile gösterilen 24.707,52 metrekarelik taşınmaz bölümlerinin davacı … ile … adlarına eşit hisseyle tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı Hazine vekili ile davalı … vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmaz bölümlerinde davacılar lehine 3402 sayılı Yasa’nın 14. ve 17. maddelerinde düzenlenen koşulların oluşmadığını, taşınmaz bölümleri üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıç zamanı ve zilyetliğin sürdürülüş şeklinin tespitinde hava fotoğraflarından yararlanılmadığını, dosya kapsamına göre davacıların iddialarını ispat edemediğini, Mahkemece eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verildiğini beyan ederek, temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2.2. Davalı … vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmaz bölümlerinde davacılar lehine 3402 sayılı Yasa’nın 14. ve 17. maddelerinde düzenlenen koşulların gerçekleşmediğini, taşınmazlarda imar-ihyanın ne zaman başlayıp bitirildiğinin Mahkemece netleştirilmediğini, taşınmazlara ait 3 ayrı evreye ilişkin hava fotoğrafının getirtilip inceleme yapılmadığını beyan ederek, temyiz başvurusunda bulunmuştur.
V. YARGITAY İLAMI
Karar, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 11/05/2015 tarihli ve 2014/22453 Esas, 2015/6143 Karar sayılı ilamıyla; “Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yetersiz olduğu belirtilerek, dava tarihinden 15-20-25 yıl öncesine ait (1996, 1991, 1986 tarihleri) üç ayrı dönemde çekilmiş stereoskopik hava fotoğraflarının Harita Genel Komutanlığı’ndan tarihleri açıkça yazılmak suretiyle istenilerek dosya arasına konulmak suretiyle taşınmazların başında, o yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız, yerel bilirkişi ve taraf tanıkları, 3 kişilik ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulu ile jeodezi ve fotogrametri uzmanı harita mühendisi aracılığıyla yeniden keşif yapılması, yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve tanıklardan, taşınmazların öncesinin kime ait olduğu, kimden intikal ettiği ve ne şekilde kullanıldığı, taşınmazların imar-ihyaya konu edilip edilmediği, edilmiş ise imar-ihyanın hangi tarihte başlayıp ne zaman bitirildiğinin etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması, jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişiden, yukarıda belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik üç adet hava fotoğrafının stereoskop aletiyle incelenmesi neticesinde, taşınmazların incelenen fotoğraflara göre sınırlarının, niteliğinin ve zilyetlik durumunun belirlemesi, taşınmazlar üzerinde imar-ihyanın tamamlanıp tamamlanmadığı, tamamlanmış ise tarihinin tespit edilmesinin istenilmesi, ziraat mühendisi bilirkişi kurulundan, taşınmazların tamamı üzerinde ekonomik amaca uygun şekilde zilyetlik bulunup bulunmadığını, dava konusu taşınmazların toprak yapısı, eğimi ve D.S.İ. Genel Müdürlüğü 17. Bölge Müdürlüğü’nün 17.01.2012 ile 01.04.2013 tarihli yazılarını irdeler biçimde, taşınmazların kuru-sulu tarım arazisi olup olmadıklarını açıklar nitelikte ayrıntılı rapor alınması, fen bilirkişisine keşif ve uygulamayı denetlemeye elverişli, ayrıntılı rapor ve harita düzenlettirilmesi, taşınmazların sulu tarım arazisi olduğunun belirlenmesi halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde düzenleme bulan belgesiz olarak taşınmaz edinmede miktar sınırının göz önünde bulundurulması, bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle bozulmuştur.
VI. MAHKEME KARARI
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, 07/12/2017 tarihli ve 2015/700 Esas, 2017/962 Karar sayılı kararla; dava konusu taşınmaz bölümlerinin davacılar tarafından 1980 yılına kadar imar-ihya edildiği, davacılar lehine 3402 sayılı Yasa’nın 14. ve 17. maddelerinde düzenlenen koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle, davacılar tarafından bozma sonrası dava konusu taşınmaz bölümlerinin …, … ve …’a ayrı ayrı satıldığı ve temlik alanların davaya katıldığı gözetilerek, davanın kabulüne, teknik bilirkişiler… ve … tarafından düzenlenen 20/04/2017 tarihli rapor ve eki krokisinde (A) harfi ile gösterilen 61.000,66 metrekarelik taşınmazın davacı … adına, (B1) ile gösterilen 103.849,34 metrekarelik taşınmazın … adına ve (B3) ile gösterilen 24.707,52 metrekarelik taşınmazın … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
VII. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkeme kararına karşı süresi içerisinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmaz bölümlerinde davacılar lehine 3402 sayılı Yasa’nın 14. ve 17. maddelerinde düzenlenen koşulların gerçekleşmediğini, kaldı ki bu hususta davacı tarafça Mahkemeye bir bilgi veya belge de sunulmadığını, davacı tarafın iddiasını ispatlayamadığını, Mahkemece mera araştırması dahi yapılmaksızın eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verildiğini beyan ederek, yapılacak temyiz incelemesi sonucunda hükmün bozulması ile davanın reddine, dava konusu taşınmaz bölümlerinin Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle, temyiz başvurusunda bulunmuştur.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava; TMK’nın 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125/2. maddesi şöyledir.
“Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. (Ek cümle:22/7/2020-7251/11 md.) Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.”
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi şöyledir.
“Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi şöyledir.
“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi şöyledir.
“Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir.
İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.”
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dava konusu taşınmazlar, 23/06/2014 tarihli teknik bilirkişi raporunda (A), (B1), (B2) ve (B3) ile gösterilen taşınmaz bölümleridir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda bozma öncesi verilen 28/10/2014 tarihli kararla, davanın kısmen kabulüne, hükme esas alınan teknik bilirkişi raporunda (A), (B1) ve (B3) ile gösterilen taşınmaz bölümlerinin davacılar adına tesciline karar verilmiştir. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesiyle, davanın reddi ile dava konusu taşınmazlar bölümlerinin TMK’nın 713/6. maddesi uyarınca Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiş ise de, bu husus Hazine tarafından 28/10/2014 tarihli kararın temyizi sırasında ileri sürülmediğinden, (B2) ile gösterilen taşınmaz bölümü yönüyle verilen hükmün, Hazine yönünden kesinleştiği anlaşılmıştır.

3.3.2. Bozma sonrası hükme esas alınan 20/04/2017 tarihli teknik bilirkişi raporunda (A) ve (B3) ile gösterilen taşınmaz bölümleri yönünden; dosya içeriğine, hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, Mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
3.3.3. Bozma sonrası hükme esas alınan 20/04/2017 tarihli teknik bilirkişi raporunda (B1) ile gösterilen taşınmaz bölümü yönünden ise; dosya içeriğine, Mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı Hazine vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, (B1) ile gösterilen taşınmaz bölümü 103.849,34 metrekare yüzölçümünde olup, 3402 sayılı Yasa’nın 14. maddesi uyarınca kayıt ve belgesiz olarak aynı çalışma alanı içerisinde sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüm taşınmazın zilyetlikle iktisap edilebileceği düzenlendiği halde; davacıya seçimlik hakkı kullandırılmaksızın, taşınmazın tamamı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olması isabetsizdir.
Hal böyle olunca, Mahkemece, davacı … da duruşmaya çağrılarak 100.000,00 metrekarelik bölümün, hükme esas alınan 20/04/2017 tarihli teknik bilirkişi raporunda (B1) ile gösterilen dava konusu taşınmaz bölümünün neresinden verilmesini istediği sorularak seçimlik hakkı kullandırılmalı, bundan sonra taşınmazın 100.000,00 metrekarelik ve kalan 3.849,34 metrekarelik bölümünü gösterir şekilde teknik bilirkişiden krokili rapor alınmalı ve bundan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
VIII. SONUÇ
1- Dosya içeriğine, Mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı Hazine vekilinin yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle, hükme esas alınan 20/04/2017 tarihli teknik bilirkişi raporunda (A) ve (B3) ile gösterilen taşınmaz bölümleri hakkındaki usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
2- Hükme esas alınan 20/04/2017 tarihli teknik bilirkişi raporunda (B1) ile gösterilen taşınmaz bölümü yönünden ise; yukarıda (VII/3.3.3.) numaralı bentte açıklanan şekilde inceleme yapılmaksızın karar verilmesi isabetsiz olup, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 01/03/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar ve ilam harcının da Hazine harçtan muaf olduğu için davacıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, re’sen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle re’sen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hükmün re’sen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1. maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi’nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı … Tüzel Kişiliği ise yargı harçlarından muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine, yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım”ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler. Herhangi bir yasada davalının kim olacağının belirtilmesi bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı anlamına gelmediği için TMK 713/3. maddede davalının kim olacağının belirtilmesi nedeniyle de, davalı yargılama giderlerinden muaf olmayacaktır.
Yine, sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın İlk Derece Mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, yargılama giderlerinin davanın açılmasından kesinleşmesine kadar bir bütün olması nedeniyle, davalı Hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı Hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyelerin ise yargılama giderlerinden muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin davacıdan alınması yönündeki hükmün doğru olmaması nedeniyle bu hususların da bozma sebebi yapılması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun (esasa ilişkin bozma sebeplerine katılmakla birlikte) bu görüşüne katılmıyorum.